Bir taşla devrilir mi Calutlar?
Elinde sapanından başka silah bulunmayan Davud, Câlût'un karşısına dikilmişti…
Bakara Suresi﴾246﴿ Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerinden birine “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” dediklerinde o, “Üzerinize savaş farz kılındığında savaşmayacağınızdan korkarım” cevabını verdi.
“Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımız halde Allah yolunda savaşmayıp da ne yapacağız?” dediler. Üzerlerine savaş farz kılınınca da, içlerinden azı müstesna, yüz çeviriverdiler. Allah zalimleri iyi bilmektedir.
﴾247﴿ Peygamberleri onlara “Allah size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi.
“Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona servet bakımından bir zenginlik de verilmemişken onun üzerimize hükümdarlığı nasıl olur?” dediler.
Peygamber “Allah onu sizin için seçti, kendisini ilimde ve bedende daha güçlü kıldı” dedi. Allah mülkünü dilediğine verir ve Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilir.
﴾248﴿ Peygamberleri onlara “O’nun hükümdarlığının alâmeti, içinde rabbinizden bir sekînet, Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye bulunan ve meleklerin taşıdığı sandığın size gelmesidir” dedi. Gerçekten inanıyorsanız bilin ki, bunda sizin için büyük bir işaret vardır.
﴾249﴿ Tâlût askerleriyle birlikte ayrılıp sefere çıkınca, “Allah muhakkak sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir, -eliyle bir avuç alan müstesna- ondan tatmayan da bendendir” dedi. İçlerinden pek azı dışındakiler ondan içtiler. Kendisi ve onunla beraber inananlar nehri geçince “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarını umanlar ise, “Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.
﴾250﴿ Câlût ve askerlerinin karşısına çıkınca da “Rabbimiz! Bizi sabırla donat, bize sebat ver ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” diye niyazda bulundular.
﴾251﴿ Sonunda Allah’ın izniyle onları yendiler, Dâvûd da Câlût’u öldürdü ve Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi, ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile diğer kısmını engellemesi olmasaydı yeryüzünde düzen bozulurdu. Fakat Allah’ın âlemler için büyük lütufları vardır.
Toplumları bunalıma sokmak, sonra kurtarmak(!) ve kendine bağlamak isteyen küresel güçlerin vazgeçmedikleri yollardan biriside planladıkları kaoslar ve beraberinde çıkardıkları savaşlardır.
Savaşın içinde ya da dışında olmak, savaşı önlemek vb. durumlar. Önemli ve öncelikli olan ise gerekmedikçe savaşın önlenmesi olsa gerektir.
Tarafımız geçmişte olduğu gibi inancımız gereği her zaman zalimin karşısında, mazlumun yanında olup hak ve hakikatten yanadır.
Bir taşla devrilir mi bütün Calutlar?
Elbette ki mümkün. Yeter ki Müslümanların Talut ve Davut’ları birbirini anlasın, birbiriyle barışık olsun, birbiriyle kenetlenmeyi bilsin.
Günümüz Müslümanları atılan o taşın, sadece bir taş olmadığını unutmadıkları müddetçe, bir sapanla zalime karşı haykırmanın, direnişin ve gayretin bu gün hala geçerliliğini koruduğunu tarih boyunca da mesajın devam edeceğini bilmelidirler.
Savaş konusunda ortaya çıkan ya da ortaya çıkması muhtemel isteksizlik, korku, liderlere itiraz, vb. gibi bazı sorunlar her dönem olmuştur ve olacaktır. Mesele bu süreci doğru yönetmek konusunda İslam dünyasının durumu ve olaya bakışının ne olduğu sorgulanmalıdır.
İstenen zaferin gelmemesi, yaşanan kaos ve zulmün Filistin topraklarında halen devam etmesinin sebebi iyi analiz edilebiliyor mu?
Hangi devirde hangi alanda olursa olsun başarı/zafer noktasında liderlerin gerekli liyakat şartları ne durumda.
Yaşatılan ve çıkarılan her türlü savaş esnasında disiplin ve komutana/lidere itaat kadar, kendisine verilen görevin gereğini yerine getirebilecek güç ve bilgi noktasında liderlerin durumu yeterli mi?
İslam dünyasının psikolojik durumu yaşadığı travmalardan bir türlü kurtulamaması mı mesele?
Biliyoruz ki yüreklerde ki korku, korkulan şeyden daha çok zarar verir her daim. Korkaklık ve disiplinsizlik söz konusu olduğunda, orduların sayısı binlerce de olsa kaybetmeye mahkûm olduklarını tarih ve kadim kaynaklarımız bize haber vermiyor mu?
İslam dünyasının içinde bulunduğu krizler ve savaş coğrafyasında, karşı tarafın kalabalık oluşlarından, siyasi, askeri ve teknolojik alanlardaki üstünlüklerinden(!) dolayı Müslümanların korkmamalarının, yılmamalarının, her türlü direnişlerinin yanında Allah’ın yardımına güvenmeleri ve sabırla savaşmaları gerektiği bilinci ne durumda?
İslam dünyası “ …ancak düşmanın silahıyla silahlanarak savaşı, mücadeleyi kazanabiliriz ‘’yanılgısından kurtulmak zorundadır. Bizim dinimizde ilkesiz savaşan düşmana karşı bile ilkeli bir savaş vermemiz gerektiği öğretilir.
Bilimde, teknolojide, sanayide, kültürel alanda alınması gereken yol alınmadıkça, samimiyet, sabır ve Allah’a dayanarak mücadele etmedikçe, atılması gereken adımlar atılmadıkça “Bir taşla devrilir mi bütün Calutlar?” sorusunun da cevabı yanıtsız kalacaktır.
İnanıyoruz ki sorunun cevabının yüreklerde ve zihinlerde doğru verilmesiyle sapanındaki taşı var gücüyle savuran genç/gençler galip gelecektir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.