Tüm sektörlerde hayata müdahil olabilmek, müdahale edebilmek ve verimlilik…
Montagine gençliği tarif ederken şöyle söylemiş "Güç de akıl da onlardan yana, bırakalım meydanı gençlere, yarışamayız onlarla."
Meydan istense de istenmese de gençlerimize, hayatın doğası gereği bırakılmak zorunda. Mesele gençlerimize nasıl bir meydan bırakacağız sorusunda gizli.
Gandi Dünya’nın 7 hatasını şu şekilde tanımlamış:
1 -İlkesiz Siyaset
2-Emeksiz Zenginlik
3-Vicdansız Haz
4-Niteliksiz Bilgi
5-Ahlaksız Ticaret
6-İnsaniyetsiz Bilim
7-Özverisiz İbadet
Genel bir değerlendirme yaptığımızda geçmişten günümüze baktığımızda yaşanan toplumsal, kültürel vb. tüm değişimlere rağmen sayılan bu yedi hastalığın varlığını sürdürdüğünü görebiliyoruz. Covid 19 süreciyle yaşanan değişimle’’ Dijitalizasyon ‘’Sürecine hızla adım attığımız/attırıldığımız bu dünyada meydana çıkacak gençlerimizin alacağı eğitim ve eğitim adına geliştirilecek yeni politikalar; sayılan yedi hatanın ve daha fazlasının ortadan kalkması, insana dünyayı imar ve inşa görevini ve sorumluluklarını öğretmediği ve kazandırmadığı sürece değişimin sadece figüranlarla sınırlı kalmasına sebep olacaktır.
Hayata müdahil olabilmek ve müdahale edebilmek için değişen dünyanın yeniden doğru bir şekilde okunması ve yorumlanmasını zorunlu kılmaktadır…
Yaşanan değişimin dünyayı ve insanlığı zorladığı günümüzde, değişim sürecinin yönetilmesinde en önemli araç eğitimdir. Küresel rekabette, teknolojinin sadece tüketeni değil, üreteni olmak ve pazarlamak büyük önem arz etmektedir. Bilgi toplumunun gereklerini yerine getiremezsek ve yaşanan bu değişimi doğru okumazsak ‘’Yarına kalabilmeyi’’ gerçekleştirmekte bir hayli zor olacaktır
Kadim kültürümüz ve güçlü mazimizle, bir ayağı köklerine sıkı bir şekilde bağlı, gökyüzüne bakmaktan geri durmayan, diğer ayağıyla tüm dünyayı bir pergel gibi dolaşabilen bir gençlik yetiştirmek hem dinimizin bize yüklediği bir sorumluk, hem de geçmişimize karşı ahde vefa konusudur.
Dünyanın genelinde eğitim politikalarına baktığımızda %90 yönetilen, %10 yöneten insan profilini hedeflediğini söylersek hata etmiş olmayız.
Eğitim adına geliştireceğimiz bütün programlar, öğrencilerin ihtiyaçları, ilgileri ve yetenekleri doğrultusunda geliştirmek, onların bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerilerinin yanında sosyal becerilerini ve birbirlerine karşı sorumluluk duygularını yükseltmek, varoluş gayelerini öğretmek üzerine olmalı.
Okulla ilgisi olan tüm paydaşlar, öğretmenler-veliler-öğrenciler ve toplum olarak ‘’öğrenme ortamı ‘’ için sorumluluk almalı ve paylaşmalıdır…
Her çocuğun sahip olduğu güce güvenmek ve onların başarılı olacağı bir alanın mutlaka var olduğuna inanmak zorundayız. Öğrencilerin yaşadığımız zorlu süreçlerde, bağımsız çalışarak ta bilgiyi elde edebileceklerine inançları oluşturulmalı, kendi kararlarını vermesi ve doğru yolunu bulabilmesi adına onlara gerekli tüm rehberlikten de geri kalmamalıyız. Aksi durumda meydanlar kalabalıklar içinde kaybolmuş insanlardan ibaret olacak, şahsiyet olmayı başaramamış, birey olmaya razı olan gençlerle dolu olacaktır.
Verimlilik konusu sadece eğitim sektörünün değil, tüm sektörlerin dikkatlerinden kaçırmaması gereken bir konudur.
Yalnız yaşam kalitesini artırmayıp, işlerin yapılan planlamalar doğrultusunda yapılmasını sağlayan, sektörlerin hedeflerine daha kısa sürede ulaşmaları adına önem arz eden verimlilik, üretken olmak demektir.
Yaşamın bize, değişebileceğimiz dışında hiç bir şeyi garanti etmediği günleri en canlı şekilde yaşıyoruz.
Dünya hızla değişiyor, dün var olan meslekler hızlı bir şekilde yok oluyor. Başarı adına düne ait metotlar da artık değer görmüyor. Düne ait güneşle, bu günün çamaşırları kurumuyor.
Değişmeyen gerçek ise; istikbalin yaptığımız işlerde değil, kalbimizle işimiz ve mesleğimizin uyumlu olmasında, zamanın ruhunu doğru okuyabilmemizde, ona uygun hareket edebilmemizdedir.
"Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever"
(Bakara Suresi 195.Ayet) ayetiyle de insana, işini düzgün yapmasını emretmiştir.
İşimiz, konumumuz, yetki ve sorumluluklarımız ne olursa olsun yaptığımız işi en güzel şekilde yapmak insanın önce Rabbine, sonrada insanlığa karşı bir sorumluluğudur. Bu sorumluluk sadece çalışanları değil işverenleri de kapsar.
Hangi sektör olursa olsun, bilginin hızla tüketimine ve eskimesine çözüm olarak geliştireceğimiz tüm program ve uygulamalarda verimlilik/performans konusu ihmal edilmemeli, 3M FELSEFESİ(THREE M PHİLOSOPY) de göz ardı edilmemelidir.
Bir kuruluşta olması istenmeyen 3 M:
Japoncada, Muri(İş yükü), Muda (İsraf), Mura (Dengesiz İş Yükü)’dır.
Çok basit anlamda:
Bir işin yapılması için beş kişi yetecekse ve altı kişiyle yapılıyorsa Muda vardır. Bu iş gücü israfıdır.
İş dört kişiyle yapılıyorsa aşırı iş yükü oluşur., Muri vardır.
Mura, dengesiz iş yüküdür. Önceki iki durumun karışık olduğu durumu anlatmaktadır.
Herkes Kendi ritminde, temposunda İlerleyebilir. Önemli olan kurumların ve çalışanların uygun ritmi ve tempoyu zamanın ruhuna uygun şekilde doğru ortamlarda yakalamasıdır.
-Doğru teçhizat verildiği zaman,
-Doğru motive edilebildiği zaman,
-İnsanlara güvendiğinizi hissettirdiğiniz zaman,
-Dayanışmanın ne demek olduğunu daha iyi anladıklarında, sürdürebildiklerinde,
-Ayetin ruhuna uygun çalışıldığında verimlilikte, başarı da kendiliğinden gelecektir.
Ülkemiz insanının bunu yapacak ve başarabilecek inancı, potansiyeli, meydanı güvenle bırakabileceğimiz gençliğimizde mevcuttur.
Yazımızı verimlilik ile ilgili bir hikâye ile bitirelim:
Bir sanayi şirketinin genel müdürü ve aynı zamanda bir kültür vakfının yönetim kurulu başkanı; aynı vakfın senfoni orkestrasının seslendireceği Schubert’in ‘’Bitmemiş Senfonisi ’’ne gidemediğinden yerine verimlilik uzmanını gönderir. Ertesi hafta verimlilik uzmanından teşekkür yerine bir değerlendirme raporu alır:
Sayın Genel Müdürüm,
1-Dört Obua’cı konserin önemli bir süresince boş oturmuşlardır. Bunların sayısı azaltılmalı ve diğerlerinin konsere daha çok katkısı sağlanmalıdır.
2-Oniki kemancı aynı hareketleri yapmakta, aynı notaları seslendirmektedirler. Burada da personel tasarrufu yapılabilir.
3-Özellikle on altılık notaların çalışması büyük bir ziyandır. Çünkü izleyiciler sekizlik notalarla on altılık notalar arasındaki farkı anlar görünmemektedirler, dolayısıyla sekizlik notalar icra ederek, yüksek ücretli keman ustaları yerine stajyerler kullanılarak masraf düşürülebilir.
4-Yaylı sazlarla işlenen pasajların, nefesli sazlarla aynen tekrarının açtığı gereksiz düplikasyonlar önlenebilir ve böylece iki saatlik konser yirmi dakikaya iner.
Eğer Schubert bütün bunları dikkate almış olsaydı ‘’Bitmemiş Senfoni’’ bitmiş olurdu.
(T.C.MEB- 2001 TKY Cilt 3,syf.213)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.