Yapay zeka karşısında insan kalabilmek
Kötü öğretmen, kötü öğrenci, kötü veli yoktur. Kötü eğitim sistemi vardır.
Rıfat Ilgaz
2018 Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada Ali baba Group’un kurucusu Çinli iş adamı Jack Ma: “Çocuklarımız, ancak eğitimi değiştirirsek makinelerle rekabet edebilirler” sözüyle konuşmasına başlayıp ve ardından “Eğitim artık büyük bir mesele. Eğer öğretme seklimizi değiştirmezsek 30 yıl sonra basımız büyük belada olacak. Çünkü öğretme seklimiz ve çocuklarımıza öğrettiklerimiz 200 yıl öncesinden kalma şeyler. Ve çocuklarımıza makinelerle rekabet etmeyi öğretemeyiz. Onlar daha akıllılar. Öğretmenler bilgi öğretmeyi bırakmalılar. Çocuklarımıza özgün şeyler öğretmeliyiz… Böylece bir makine bizi yakalayamaz. Çocuklarımıza öğretmemiz gereken şey, insani becerilerdir. Değerler, inanmak, bağımsız düşünme, ekip çalışması, başkalarına değer vermek… Bunlar insani becerilerdir. Bilgi bize bunları öğretmez. Bu yüzden bence çocuklarımıza, spor, müzik, resim öğretmeliyiz. İnsanların farklı olduklarını anlamalarını sağlamak için sanatı öğretmeliyiz. Öğrettiğimiz her şey makinelerden farklı olmalı. Eğer makineler daha iyisini yapabiliyorlarsa, bunu oturup bir düşünmemiz gerekiyor” demiştir.
2015 yılında enformasyon matematiği keşfedildiğinden buyana, tarihçesi uzun olan yapay zekâ hızla ilerliyor.
Bilgi olmadan otorite kurulamayacağını tekrar tekrar tecrübe etmeye gerek yok. Yapay zekâ ve gelişen teknolojileri yakından takip etme ve anlama gayreti içinde olmadan bir öğretmenin tam verimli olacağı elbette düşünülemez. Ancak alanında ve şahsında saygınlığı kazanmış bir öğretmenin öğretme sürecinde tüm öğrencilerinin öğrenme kapasitelerini, farklılıklarını çok iyi keşfederek onların duygularına da mutlaka hitap etmesi verimliliğine üst düzey katkı sağlayacağını da göz ardı etmemek gerekir. Öğrencisinin sorunu olduğunda çözüme yönelik etkin dinleme ile çözüm üretebilen, önleyici ve geliştirici rehberlik noktasında sadece öğrencilerini değil kendisini de geliştiren kısaca öğretirken aynı zamanda öğrenen olmayı da başarabilen öğretmenler geleceğin dünyası için nitelikli eğitim sunacaklardır.
Eğitimcilerin rol model olduklarını hiçbir zaman unutmadan, tutum ve davranışlarıyla, öğrencilerde öğrenme isteği uyandırmadan, değerler levhası içinde onlara farklı düşünme becerileri kazandırmadan, işin duygu yönünü yok saymadan onları sanat ve sporla desteklemeden yarının dünyasında gençleri mutlu kılmak mümkün olmayacaktır.
Universe 25” deneyini duyanlar bilir. Bu deney bir toplumun nasıl yok olacağının cevabını aslında bizlere verebiliyor.
Bilim adamları, alanında uzman kişiler bu deneyden farklı sonuçlar çıkarıp eleştirilerde bulunsalar da deneyi tasarlayan ve uygulayan Calhoun ise sonucu, ünlü makalesi “Population Density and Social Pathology”de şu şekilde yorumlamıştır:
Ne kadar bilgili olursak olalım, toplumsal rolleri dolduracak bireylerin sayısı bu tür rollerin sayısını büyük ölçüde aştığında, bunu yalnızca şiddet ve kargaşa takip edebilir. Bu süreç Behavioral Sink yani davranışsal çöküntü olarak isimlendirilir. Bu çöküntü başkalarına yakın olmaya koşullanma ve bunun yaratacağı çatışmalara rağmen kalabalığa çekilme arzumuzun bir sonucudur…
Fareler için tüm zenginliklerin ve kolaylıkların sağlandığı ve bir arada yasadıkları ütopik dünyada kaynaklar sonsuz, tehlike yok ve hastalıklar hemen iyileştirilse de popülasyonun bir noktada sabitlendiği ve o ütopyada yasayan bireylerin sonradan ortaya çıkan olağanüstü davranışlarıyla tüm ırkın yok olduğu bir süreç gözlemleniyor.
Yapay zekânın ve gelişen teknolojilerin insanlara daha yaşanabilir, huzurlu bir hayat sunacağı sevdasına kapılmayalım.
İnsan olarak, Calhoun yaptığı deney sonucundaki toplumu herhalde kimse istemez. Kaldı ki, insan akleden bir varlık. Mücadele ile bağını koparmayan ve ‘’Niçin bu dünyaya geldik? Sorusunun cevabını asıl kaynaktan alan ve buna göre hayat süren kişiler yapay zekâ karşısında ve metaverse evreninde yenik olmayacaklardır. Tam aksi durum ise davranışsal çöküş başta olmak üzere her alanda yaşanacak çöküşler bizleri ve çocuklarımızı bekliyor olacaktır.
Aslını kaybeden öncelikle davranışsal çöküşün altında kalmaktan kendini kurtaramayacaktır.
Hayatımızda yaşanan değişime olumlu yön verebilmek için, eğitim kurumları başta olmak üzere tüm alanlarda yapay zekâyı doğru anlamaya çalışmaktan ve uygun stratejiler geliştirmekten başka çare görünmüyor.
Sunulacak reçete ise: Yapay zekâ ve gelişen teknolojilerin sunduğu/sunacağı söylenen rahatlık çemberinin içinde kalmamak, Yunus’un diliyle sadece; ‘’Bilmek, olmak değildir. Olmaya bak olmaya ‘’ sırrını kaybetmemek, dijitalin nesnesi değil, özenesi olmayı başarmak ve hayat mücadelemizi ahlaki ölçülerde sürdürmek olacaktır.
Yapay zekâ ile ilgili sanal korkularımız ve gelecek ile ilgili endişelerimiz insan olmamıza zarar vermesin!
28.02.2024
Yılmaz TAŞCI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.