Zalim yıkılmadan zulüm bitmez
“Yirminci yüzyılın insanı toplama kampını yarattı, işkenceyi yeniden canlandırdı ve başkalarının felaketlerine gözlerini yummanın mümkün olabileceğini öbür insanlara öğretti,” der Marek Halter.
Gazze’de, Doğu Türkistan’da vb. yerlerde terk edilmiş çocuklar, kıyıma uğrayan siviller, suçsuz yere hapse atılanlar, yalnız kalmış yaşlılar, sokaklarda vahşet, iktidarda katil ruhlu nesnaslar…
Dünyaya olan bağlılıkları ve aşırı düşkünlükleri onları korkak ve ürkek kılmasına rağmen, İsrail’in destekçileriyle birlikte tüm dünyanın gözleri önünde yaptığı soykırıma karşı öğrenilmiş çaresizliği yaşayan yığınlarca kitle…
Bütün bunlar yaşanan felaketlere göz yummanın, alışılmış lığın eseri değil de nedir?
Yaşanan zulme fiziksel olarak karşı koyanların yanında, özünü ve özgürlüğünü kaybetmiş güçsüz devletler ve milletler olayları sadece sözlü olarak protesto etmekle yetiniyorlar.
Lidersiz ve birlik ruhunu kaybetmiş İslam Dünyasında ülkeler haritalarda varlıklarını sürdürseler bile sahada varlıklarını yekvücut halde gösteremedikleri için, gerek Ortadoğu coğrafyasında, gerekse zulmün baş gösterdiği diğer bölgelerde doğan her çocuğu ve yaşayan her insanı kaçınılmaz kaderiyle yüzleşmesine sebep oluyor, yaşanan vahşetleri sadece izliyor.
Kendilerinin kurduğu paradigmanın yıkılmasına tahammülü olmayan İsrail Devleti ve ortakları sözde, İsrail ülkesine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak adına tehlike olarak gördüklerini, sivil, yaşlı, çocuk, genç demeden tüm masum halkı yok etme çabasından hiç vazgeçmedi ve geçmeyecektir.
Öldürmeyeceksin (Tevrat/Çıkış 20:13). Öldürmeyeceksin (İncil/Luka 18:20). Allah'ın saygıya layık kıldığı cana kıymayın. (Kur'an 17 İsra 33)
İslam geleneğinde varlık, vasıftan üstündür. Bir anlamda varlık, niteliğin önündedir. Yani temel üstünlük var olmasından kaynaklanır. İslam geleneğinde insan varlık bakımından diğer canlılardan üstün görülür; ama insan, insandan insan olmak bakımından üstün değildir.
Ancak taşıdığı vasıflarıyla mesela taşıdığı erdem, ahlak vb. değerlerle, takva boyutuyla üstün olabilir. İslam irfan geleneğinde iyi vasıflar lütuf olarak kabul edilmiştir.
Yahudiliğin insan algısı ben ve öteki yaklaşımı üzerine kuruludur. Kendi kimliğini var etmek için Yahudilik her zaman karşısında bir kimlik var etmek zorunda kalmış ve bu nedenle yabancı, Yahudi olmayan kimliğini var etmiştir. Özellikle insan onurunun söz konusu olduğu yerlerde Tevrat’ın temel koruma alanına ırk odaklı bir yaklaşımla sadece Yahudiler girmektedir. Yani Tevrat’ta geçen ‘’Öldürmeyeceksin’’ emrini Yahudiler sadece kendi milleti için kabul ederler.
Yahudi, Yahudiliği bir kimlik kabul eder ve üstünlüğü ona bağlar. Bir Yahudi diğer insanlardan hiçbir vasfa gerek kalmadan varlık bakımından üstün sayılır. Bu kendini üstün görme ve kibir hali ona yaptığı zulümleri kendince haklı gösterir. Bu yüzden kötülükte sınır tanımaz.
Zulüm her samimi düşünceyi kanatlandırmaktan geri kalmayacaktır. Erdem ancak züllüme karşı silaha (her alanda güce) sarılmadığı sürece bu sorunlar da bitmeyecektir. Barışı hakim kılmak, zulme karşı durmak her kişinin değil er kişilerin yani salihat sahiplerinin harcıdır.
Zalim yıkılmadan zulüm bitmez. Öncelikle zalim karşısında durma cesareti ve yürekliliği gösterilmeden istenen başarı sağlanamayacaktır…
“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir:
Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için razı olduğu dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir!”
[Nur Suresi 55]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.