Deprem yalanları ve İstanbul Depremi!
İzmir’de depremin üzerinden 5 gün geçtikten sonra enkaz kaldırıyoruz ve enkazın altından bir canlı göz görebilir miyiz umudunu taşıyoruz.
Oysa ölümle hayat arasındaki 72 saatlik süre çoktan geçmiş, buna rağmen bir canlının-Ayda- kendisine uzatılan parmağı tutabilmesi için mucizeler bekliyoruz.
Bu depremden sonra, yıllardır ana muhalefet partisinin iktidara gelemeyişinin sebebini, deprem sonrası açıklamalarına bakarsanız hemen anlarsınız.
Bir başka anladığımız Türkiye'de ana muhalefet partisi olmak çok kolaymış.
Herhangi bir şey yapmalarına gerek olmayan işlerde bile doğrulara bakmadan, yalan-gerçek ayırt etmeden, akıllarına geldiği gibi konuşmalarına, Türkiye’de ana muhalefet deniyor.
İzmir'deki depremin daha ilk saatlerinde, ilk yalan açıklama 'Bayraklı’da Kaymakamlık binası ve Kızılay Kan Merkezi'nin yıkıldığı, duvarları çatlayan Adalet Sarayının boşaltıldığı' yalanı. Sonra başka bir Ana Muhalefet partilinin 'AFAD çadırlarını kullanabilmeniz için evinizin hasarlı olduğunu belgelemeniz gerekiyor' yalanı. Sonra Cumhurbaşkanımızı kasteden 'bebekler enkaz altındayken müzik çaldırıyor' yalanı. Sonra başka bir yalan "Türk Kızılay’ı İzmir depreminin neresinde; gören, duyan, bilen var mı?" açıklaması.
Bunlar, söylediklerinin yalan olduğunu bilen insanların neler düşüneceğine hiç kafa yormazlar mı acaba? Haydi başkalarını bir kenara bırakalım, ama deprem anında bile yalan söylemekten çekinmeyenler, kendi partilerinin taraftar ve mensuplarından da mı utanmıyorlar?..
Cumhurbaşkanımız, bakanlar ve sahada çalışan kurum ve kuruluşların yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda depremle ilgili çalışmaları yürüten ekiplerle ilgili fark vurgusu yapmamaya dikkat edilirken, ana muhalefet yetkililerinin belediyelerini öne çıkarma gayretleri dikkat çekiciydi.
İsterseniz yazımızın bu bölümünden sonra bu yalanları bırakalım deprem işine biraz daha ciddi bakalım.
Zaten deprem olup, enkazlar kaldırılıp, ölen canlar toprağa verilip, Ankara’dan gelenlerin Ankara’ya çekildiğinde deprem işi de unutuluyor.
Biz de bu yazımızla bununla ilgilenelim isterseniz.
Deprem bir tek İzmir’de oldu, hatta bir tek ilçede. Bayraklı. Yıkılan sadece 17 bina idi.
Nerede ise tüm bakanlar kurulu İzmir’e geldi. Nerede ise AFAD’ı ile itfaiyeleri, UMKE’si, İHH’sı, AKUT’u ile bütün Türkiye’nin kurtarma ekipleri orada toplandı. Ekipmanlar yığıldı oraya. Bu yazıyı yazdığım sırada kurtarma işlemi bitmiş, henüz birkaç apartmanın enkazında çalışmalar devam ediyordu.
Şimdi herkes İzmir depremini konuşurken ben İstanbul’u da konuşalım istiyorum. Çünkü İstanbul’un yanı başında deprem fayları var, iki de bir duyanlara haber veriyor. Ben buradayım ve bir gece ya da gündüz ansızın gelebilirim diyor.
Bir de İzmir’deki deprem bir İzmir depremi değil, Sisam depremi İzmir’i dolaylı etkilemiş bir deprem. Bir İzmir depreminden Allah korusun.
Bir İstanbul depreminde kaç bin binayı yıkılacak, enkazın altında kaç bin insan kalacak ve kaç kurtarma ekibi İstanbul’a gelebilecek, hangi yollardan enkaza ulaşacak, enkaz kaç günde kaldırılacak, yaralılar hangi ayakta kalmış hastaneye götürülecek, anneler, babalar, çocuklar, dedeler, nineler…. birbirini nasıl bulacaklar… Bir kıyamet sahnesi değil mi bu?
Evet, deprem olduktan sonra iktidar, sanki İzmir’e özel bir ilgi ile yöneldi. Bunu takdirle karşılıyorum, acaba depremde gösterilen ilgi nedendir diye sormamak gerekir. Çünkü olması gereken buydu. Yani demem o ki, deprem olduktan sonra yalan yaygaralar birbirini kovalıyor.
Buradan sadece aklıma takılan birkaç soruyu iktidar partisine sormak istiyorum.
İstanbul depreminin tahribatına karşı iktidarın aldığı ne gibi tedbirler var?
Tüm uzmanlar İstanbul depreminde elli bin bina çökecek diyor. 50 bin bina çökecekse bir bina eksik çöksün diye neler yapılıyor?
Günler geçiyor, aylar yıllar geçiyor. “İstanbul yıkılırsa bu, ülkenin bağımsızlığını tehlikeye atabilir” diyenler var bunu ciddi olarak hiç masaya yatırdınız mı?
İstanbul, kim ne derse desin canı bu ülkenin. Sanki deprem gelmez gibi davranılıyor. Oysa İzmir bekliyor muydu depremi, geldi işte. Gölcük bekliyor muydu, İzmit, Adapazarı, Düzce bekliyor muydu, vurdu geçti. Gömüldük denize, toprağa…
İzmir depreminden sonra “evlerin altı balçıkmış” dedik ağladık, “binalarda deniz kumu kullanılmış” dedik ağladık, “kolonlara yeterli demir konulmamış” dedik ağladık, “müteahhit çalmış, mühendis aldatmış” dedik ağladık.
Ne olur bir daha ağlamayalım İstanbul’a gözyaşı mı yeter?
Ne diyeyim bu ölenler uzaydan gelmedi tüm ölenler bizim insanlarımız bizim çocuklarımız.
Tüm siyasetle uğraşanlar lütfen ama lütfen depremle ilgili çalışmaları yaparken kendi çocuklarının enkaz altından çıkarılmasını bekler gibi düşünün, ona göre hareket edin. Ya da enkaz altında kendinizi düşünün, bir ışık görebilmek için neleri verebileceğinizi düşünün…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.