Dokuz Canımıza Veda
Bugünkü yazımıza; Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde askeri üssümüze sızmaya çalışan teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan kahraman Mehmetçiklerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar dileyerek başlamak istiyorum.
Aziz milletimizin başı sağ olsun.
Hakkâri il merkezinin doğusunda, kuzeyde Zap Suyu'yla şekillenen, Sümbül (3467m) ve Mere (3200m) zirveleri ile birdenbire yükselen dağlar.
Ülkemizin en zorlu en sıkıntılı coğrafyası.
Tarihimizin her döneminde, Büyük Selçuklu ve Osmanlı dönemi dahil Cumhuriyetin ilk yıllarında da buralar hep ateş çemberi olmuştu.
Osmanlı devletinin son döneminde de bölge hep sıkıntılıydı, 1806’da Musul’dan başlayarak binlerce insanın öldüğü 13 isyan çıktı.
1930 yılındaki Oramar Ayaklanması sırasında da terör örgütünden ölenlerin yanında onlarca asker ve yüzlerce sivil vatandaşımız bu coğrafyada ölmüştü. (Oramar Ayaklanması 16 Temmuz 1930'da başlayıp 10 Ekim 1930'da biten, Şeyh Ahmed Barzani'ye bağlı Molla Hüseyin Şerif komutasındaki 500 kişilik Kürt silahlı kuvvetinin Dağlıca köyünde bulunan Oramar taburuna saldırmaları sonucu başlayan isyandır.)
Yine bu coğrafyada 1990’lı yıllarda terör örgütü dağa anıt dikme planları yapacak kadar ileriye gitmişti.
Sonra Kahraman Ordumuzunun operasyonu ile bölgede yaşayamadılar ve dağıldılar.
O yıllarda kahraman askerlerimiz dağları terörden temizlemeye çalışırken teröre destek veren milisler Yüksekova’daki alaya saldırıp askerlerimizi şehit ediyordu.
Buradan bir gerçeği vurgulamak istiyorum.
Terör örgütü sadece ABD ve İngiltere tarafından kullanılmıyor, İran da, PKK’yı işine geldiği için çok kullanıyor.
O yıllarda terör örgütünün İran’da bilinen en büyük kampı Jerma Betkar kampıydı. Türk Silahlı Kuvvetleri 1990’ların başında bu kampa Şehidan Dağı üzerinden bir operasyon planladı.
Türkiye Koalisyon la yönetiliyordu ortaklar anlaşamadı.
Cumhurbaşkanı İran ile ilişkilerimiz bozulur gerekçesiyle harekâta izin vermedi.
Birkaç gün sonra İran sınırından sızan militanlar Durak Karakolu’nu bastı, 15 şehit verildi.
İran dün de, bugün de, terör örgütüne destek vererek kullanmaya devam ediyor.
Kısaca bölgenin en büyük sıkıntılarından biri de İRAN.
İsterseniz biraz daha gerilere gidelim.
Natsuri İsyanı’yla başlayalım.
Musul ile Türkiye arasında bir tampon devlet oluşturulması amacıyla İngilizlerin kışkırtıp desteklediği Hristiyan azınlığın başlattığı isyan Eylül 1924’te başladı, 21 gün sürdü.
Bu isyandan sadece 4 ay sonra da Şeyh Said Ayaklanması çıkarıldı.
O isyan da bastırıldı.
Yine binlerce insanımız öldü, bu isyanla Türkiye’de, günümüze kadar sarılamayan büyük yaralar açıldı.
Bu topraklarda isyanlar hiç bitmedi Şemdinli, Raçkotan ve Raman isyanları bölgeyi kan gölü haline getiren başka isyanlar olarak tarihe geçti.
Coğrafyanın zenginlikleri, Türkiye’nin o zenginliklere ulaşma potansiyelini görmeden isyanların sosyolojisini anlamak mümkün olmayacak. Biz de maalesef uzun bir süre anlayamadık.
Birde 1991-1996 yıllarında benim yaşıtlarımın çok iyi bildiği bir ÇEKİÇ GÜÇ vardı.
Çekiç Güç’ün terör örgütüne yardımı meselesi hep tartışma konusu olmuş ancak yardım ettiği gerçektir.
Bu konuda;
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tutanak dergisinde 24 Aralık 1992 tarihli zabıtlarında bakın ne yazıyor.
SHP’li Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve İzmir Milletvekili Atilla Mutman, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılmasını savunurken, CHP Grubu adına konuşan Uluç Gürkan, bu yapılanmanın terör örgütüne sağladığı desteği anlatıyor ve askeri birliklerimizi havan atışıyla ve büyük bir isabetle vuran terör örgütüne koordinat bilgisinin Çekiç Güç’ün AWACS uçakları tarafından verildiğini söylüyordu.
Yine o dönemde. Özel Kuvvetler Komutanı Albay Mithat Işık; Çekiç Güç’e bağlı helikopterlerin terör örgütüne yardım malzemesi atmaması için yerdeki askerlerine taciz ateşi açması emrini verdiğinden dolayı suçlanabiliyordu.
Bugün bunları düşünüp bölgeyi ve kuzey Irak ta bulunmamızın sebeplerini iyi düşünmemiz gerekirken, kafamızı futbol sahalarında yaşananlardan kaldıramıyoruz. Halil Umut Meler’e ya da süper kupaya gösterdiğimiz ilgi kadar ilgi gösteremiyoruz.
Bu ülkenin kahraman evlatları sınırların öte yakasında görev yapıyorlar. Şehitlerimiz elbette canımızı çok yaktı ama Üzümlü Karakolu’nu, Dağlıca Taburu, Aktütün baskınlarını hatırlayınca geldiğimiz nokta tesellimiz oluyor.
Evlatlarımız, şimdi en dik yamaçlarda kalekollarda görev yapıyor çocuklarımız, terör unsurları yurt içinde barınamıyorlar artık.
Bunun sebebi sınırlarımızı artık saldırının geldiği noktalardan korumaya başlamamız.
Terörle mücadelenin ekonomik yönüne dair bir bilgi vermek istiyorum.
Bir zamanlar terör örgütünün en kıymetli alanı Derecik’te köylüler devletin dağıttığı mandalardan süt üretimi yapıyorlar, kuru domates ihracatı Güneydoğu’ya kaydığı için kaçakçılıkta mevsimlik işçi göçü de eskisi gibi yaşanmıyor.
Zümrüt Kaplıcaları nerede bir bakın isterseniz. 30 yıl önce terör örgütünün at koşturduğu alanlardı orası.
Sınırlarımız içerisindeki terör yuvası bu dağlar bugün Milli Park statüsünde, bu yaz kano yarışları, 15 bin kişinin katıldığı festivaller yapıldı.
Sonra Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzey kesimine girdi, terörü kaynağında yok etmeye başladı.
Yeni yıla huzur içerisinde girdik ve bu yılı huzur içinde yaşayacaksak bu TSK’da, MİT’te, Emniyet’te görev yapan kahraman evlatlarımız sayesinde oluyor.
Terör örgütüne gelince, sadece maşa olanla değil, o maşayı tutan ellerle hesaplaşmadan rahata ulaşamayacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.