İçimizdekiler
İçimizde olan ancak bizim gibi düşünmeyenler. Bunlar Türkiye’de kazanırlar kazandıklarını gerçek sahiplerine aktarırlar. Burada sadece kazanmazlar onların tetikçiliğini de yaparlar...
Bu insanlar ülkemizin bir başka gücün himayesinde olmasını bile yeterli görmezler. Daha fazla onlarla beraberlik, daha fazla onlar gibi olma, daha fazla onların bizim iç işlerimize müdahale etmesini beklerler ve bunun için çalışırlar
İstediklerini ya terör marifetiyle, ya da siyasi iradeyle yapmak isterler. Onun içinde virüs mikrobu gibi her yerde bu tür insanlar vardır. Siyasi partilerde, sivil toplum kuruluşunda, her bakanlıkta ve özelliklede Milli Eğitimde ve Milli Savunmada.
Kısaca ifade etmek gerekirse terörle bazı siyasi oluşumların arasında bir bağın olduğu gerçeği var. Ülkemizdeki terörü de bu tür oluşumları da aynı akıl yönetiyor.
Yıllarca Türkiye’nin yükselişini önlemek için yaptıklarını bugün de yapmak istiyorlar.
Önceki yıllarda askere darbe yaptıranlar, havadan sudan bahanelerle milli olan başbakanları görevden uzaklaştıranlar, bugün de ülkemizi, ABD ile, Avrupa ülkeleri ile, Rusya ile, Çin ile, İsrail ile küresel sermaye ile, bilinen her güçle ortaklık kurup Türkiye’yi durdurmaya çalışıyorlar.
Terör örgütleri FETÖ ve PKK olmak üzere Türkiye’den kazandıklarını Türkiye’yi bölmek istikrarsızlaştırmak için kullanıyorlar. Bazı akademisyenler, bazı medya mensupları bu yapılanlara çanak tutuyorlar.
Ülkemizi istikrarsızlaştırmak isteyen içimizdekiler ile dışarıda yukarıda bahsettiğim çevreler arasında bir bağ var, bir ilişki var, bir dayanışma yakınlaşma ve beraber hareket etme var. Biz buna, bir dünya koalisyonu var diyebiliriz.
Yerli ve milli istenmiyor, yerli ve milli olan fikirleri düşünceleri siyasi partiler ve her türlü teknik çalışmaları doğarken öldürmek istiyorlar. Bunun içinde gece gündüz çalışıyorlar.
Yerli olan, Türkiyeli olan, her şeye karşı savaşmak onların birinci derecede görevi olmuş, isterseniz Türkiye’deki farklı medya guruplarındaki tartışmalara bir bakın, adamların genetikleri bozulmuş sanki
Bu ülkenin insanı olacaksın, servetini bu ülkeden kazanacaksın, sonrada bu ülkeyi satacaksın.. Bu ucubelerin istekleri Türkiye hep eskilerde kalsın korunmaya muhtaç olsun. Sıkışınca kendi özüne değil malum güçlere sığınsın.
Ülkemizde ne zaman cesaret ve coşku artarsa bunu hemen engellemek, meydan okuyan olursa bir gecede onun işini bitirmek ana ilkeleri olmuş.
Bu insanların siyasi kimlikleri, idrakleri, ruhları böyle. Çünkü öyle yetiştirildiler. Yıllarca Türkiye içinde öyle korundular. Bugünler için bekletildiler.
İçimizdeki bu uşaklar, kendilerini bir yabancı gibi ve özelliklede bu ülke insanından üstün görüyorlar. Kendilerini bu ülkeye ait hissetmiyorlar. Bu bir kimlik, kişilik meselesi. Ülkeyi, milleti, bu toprakları sevmiyorlar. Tepeden bakıyorlar, bu ülke insanına cahil muamelesi yapıyorlar, sürekli buyruklar yağdırıyorlar. Türkiye, ayağa kalkıp dünyayı sarsan yeniliklere imza atınca, BANANE Amerika’dan diyen Başbakanlar göreve gelince, onlara gerçek kimlikleriyle muamele yapınca da, deliriyorlar. Şimdi de onları delirtmek için Ayasofya’yı ibadete açtım diyebilecek lidere ihtiyacımız var.
Bu uşaklar Türkiye’nin mili mücadele adına attığı bütün adımlara karşı çıkarlar. Yıllarca Ayasofya’nın açılmasına da bunlar karşı çıktılar. Bugün “Sultanahmet de müze yapılsın” diyenler de bunların sözcüsü
Bunlar “İslâm’la savaş” doktrininin Türkiye’deki temsilcisi bunlar bizi dışarıdan çevreleme boğmaya çalışanların içerideki işbirlikçileri Türkiye’ye şimdiye kadar zarar verenler bu iradedir. Aklımızı başımıza almazsak bundan sonra da zarar verecek irade bunlar olacaktır.
Sinsi sinsi, başka kimlikler altında bazen siyaset marifetiyle bazen gazeteleriyle ve televizyonlarıyla bazen, sermaye çevreleriyle bazen de adı sivil toplum kuruluşu olan kuruluşlarıyla iç işgalci oldular.
Biz bin yıldır aynı şer koalisyon ile savaşıyoruz.
Çünkü bu koalisyon, Malazgirt sonrası Hasan Sabbah ile başladı Sadettin Köpeklerle devam etti İttihat ve Terakki marifetleriyle Osmanlıyı bitirdi, Cumhuriyet tarihi boyuncu da milli olan her şeyle uğraşıyor
Aklımızı başımıza almanın kendi özümüzle milli değerlerimizle hareket etmenin tam zamanı, şimdi yeni süper gücün doğuşunu hep beraber görme zamanı..
Geçen haftaki Ayasofya yazımı okuyan okurlarımdan gelen Türkiye’de adı Ayasofya olan başka kilise var mı? Ayasofya’da Sultan mezarı var mı? Sorularını cevaplamak istiyorum.
Evet, Türkiye’de adı Ayasofya olan dokuz kilise vardı.
Edirne Kaleiçi’ndeki Ayasofya Kilisesi, 1962’ye kadar cami olarak kullanılan yapının çatısı ve bazı duvarları 1965 depreminde çöktü. Bugün için yeri yok olmuş durumda. Kırklareli Vize ilçesindeki Küçük Ayasofya cami bugün yıkılmış durumda. İstanbul Ayasofya Müzesi’nin yanı sıra, Küçük Ayasofya cami, günümüzde cami olarak kullanılmaktadır. Trabzon’un Fatih Mahallesi’ndeki Ayasofya Müzesi, Trabzon’un alınmasından yüzyıl sonrasına kadar işlevini sürdürmüş, sonrasında da camiye çevrildi. Şu an ibadete açık Gümüşhane’nin Kabaköy köyünün1869’da camiye çevrilen yapının üç apsisi tahtayla kapatılmış durumda ve bu bölüm halen depo olarak kullanılıyor. Zonguldak Ereğli Ayasofya kilisesi Günümüzde Orta Camii adıyla kullanılıyor. Bitlis Tatvan’ın Çekmece (Şamiran) köyünde bulunan Ayasofya Kilisesi 50 yıl önce köy halkı camiye çevirdi. İznik’teki Ayasofya kilisesi, 6 Kasım 2011’de tekrar cami olarak kullanılmaya başlandı.
Evet, Ayasofya’da sultan mezarı mevcut, 2.Selim, 3.Murat, 3.Mehmet, 1.Mustafa ve Sultan İbrahim’in yanı sıra 150 hanedan üyesinin mezarları bulunuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.