Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz
Herkes soruyor, bu reform da nerden çıktı? İktidar partisi ilk on yılında sürekli reform yaptı. Sonuç ne oldu? Nur topu gibi başkanlık sistemi.
Şimdi öyle bir yere geldi ki, artık “reform” denildiğinde inanasım gelmiyor: Tarih boyunca ekonomik sıkıntılar ne zaman tavan yaparsa yabancı sermaye çekmek için Batı’ya yöneldik reformdan bahsettik.
PEKİ, SONUÇ NE OLDU? HEP HÜSRAN, HEP HÜSRAN…
Geçen haftaki Cumhurbaşkanı’nın sözleri:
“Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz.”
Bazılarına göre çok güzel sözler… Ama bana çok garip geldi.
Tayyip Erdoğan ve Batılılaşma!
Geçen 5-6 yılda Türkiye; Avrupa’ya ve tüm seçmenlerine öyle bir imaj verdi ve öyle bir sistem kurdu ki, dönüp tekrar Avrupa standartlarına göre reform yapması, Batı’dan umudu olanların kulaklarına çok hoş gelse de benim aklıma pek yatmıyor.
Tam bir buçuk sene önce Beştepe’deki törenlerden biri daha yapılıyor sanki. Tamam da o günden sonra ne yapıldı? O gün söylenenleri bir araştırırsanız hiç birinin yapılamadığını görebilirsiniz.
Sonra da benim bu reform sözlerine inanmamı bekleyin.
O törende Cumhurbaşkanı “Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin değerlendirmelerini dikkate aldıklarını” söylemişti.
O günler AK Parti’yi seven de sevmeyen de bu söylemin çok önemli olduğunu kabul etmişti. Ancak dağ fare doğurdu, şimdi aynı söylemlere benzer söylemlerle yine karşı karşıyayız.
Bu aşamadan sonra iktidar partisinin reform dediğini kimse ciddiye almıyor. Bunun da bilinmesini istiyorum.
İbrahim Kalın birçok kişiye göre ciddi bir isim. “Reform” yapılırsa doğuracağı sonuçları bakın nasıl anlatıyor:“Bu bizim tabii ki hem içeride hem dışarıda işlerimizin daha hızlı akmasını sağlayacak. Bunun ekonomiye, siyasete, topluma, dış politikaya birçok olumlu etkisi olacak.”
Bu sözler aynı zamanda son yıllarda “hem içeride hem dışarıda” niye kötüye gittiğimizi de anlatıyor.
Şimdi gerçek bir reform yapılacaksa, ülkeyi bu hale düşüren aşırı güç yoğunlaşmasını tekrar eski haline getirmek kuvvetler ayrılığını oluşturmak şarttır.
Tarihimizi incelersek savaş ve devrim şartlarından dolayı kuvvetler ayrılığını ilk bozan Mustafa Kemal Atatürk bile kısa sürede tekrar kuvvetler ayrılığını savunmuş ve anayasaya kazandırmıştı.
Peki, şimdi bu yapılabilecek mi? Şimdi de reform yapılacaksa yapılması gereken aslında budur.
Reform diye açılacak paketlerde bunlar olmazsa, hiçbir işe yaramayacak. Biz yine zaman kaybedeceğiz doları bilmem kaç TL’ye alacağız.
Cumhurbaşkanı bunları mutlaka yapacaktır, ya da sıkıntı büyüyecektir. Bir de içerdeki BÜRÜTÜS’ler olmasa…
Çünkü geçen hafta olan oldu, Cumhurbaşkanı sonunda patladı.
Önce İbrahim Kalın şerh koydu, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan söyleyeceğini söyledi.
“Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Geçmişte birlikte çalışmış olsak bile hiç kimsenin şahsi açıklamaları hükümetimizle, partimizle ilişkili hale getirilemez. Bizim nerede durduğumuz bellidir, istikametimizde değişiklik yoktur. Teröre bulaşmış, terörle el ele kol kola yürüyenler bizim temasta olduğumuz kişiler olamaz. Şu anda yargının tasarrufu altında olanlar, yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börülerin ölümüne neden olanlar hiçbir zaman Tayyip Erdoğan tarafından, dava arkadaşları tarafından asla ve asla savunulmaz.”
Sonra malum kişinin istifası,
Ben de buradan Sayın Cumhurbaşkanı’nın çıkışı biraz geç kalmadı mı diye sormak istiyorum. Çünkü FETÖ’yü hep dışarda aradın, içindekileri ihmal ettin galiba diyorum.
AK Parti’ye gönül verenler şunu iyi bilmeliler, sonu içerdekiler hazırlarlar. Çünkü tarihte hep böyle oldu.
Osmanlı’yı damatlar yıktı bunun bilinmesini de isterim. İçerdekiler istifa etti ya diyenler olacak, onlara da istifa sonrasını iyi takip etmelerini tavsiye ederim.
Reform sözcükleri dünyaya verilmiş bir mesajdı diyenlere hak veriyorum, bu açık.
Yeni Amerikan yönetimine, AB’ye. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından. Çünkü herkes O’nun sözünün belirleyici olduğunu bilmekteydi.
Peki, bunu biz bu şekilde okuduk da, Avrupa nasıl okuyacak?
Bütün bunlar, ittifak ortağının örgüt kurmaktan mahkemelerin suçlu bulduğu bir kişiyle “Dava arkadaşlığını” ilan ettiği zeminde yaşandığı ve henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o konuda bir değerlendirme yapmadığı dikkate alındığında daha anlamlı hale geliyor.
Reform kelimesi son 15 yılda çok yıprandı. Kimse bir şey beklemesin dersem, yine şimşekleri üzerime çekeceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.