Yücel KEMANDİ

Yücel KEMANDİ

Cumhuriyet döneminin en büyük TALAN'ı

Cumhuriyet döneminin en büyük TALAN'ı

Vakıf ne demektir?

Vakıf, bir veya birden fazla kişinin mülkünü veya parasını idare edilmesi amacıyla bıraktığı yer demektir. Aynı zaman da vakıf, birden fazla veya bir kişi önderliğinde kurulmuş toplumun yararına yönelik çalışmalar sürdüren kuruluş demektir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre vakıf arazisi; bir vakfın mülkiyeti içinde olan arazi şeklinde verilmiştir. TDK’ya göre vakıf malı kelimesinin anlamı; vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal olarak verilmiştir. Vakıf senedi ise bir vakfın oluşumunu belgeleyen senet olarak verilmiştir.

Vakıf senedi; Kadı siciline kaydolduktan sonra en zalim hükümdarlar bile bu şartlara uymak zorundadır.

Çünkü telakkiye göre "vakıfın şartı şari'in nassı gibidir" yani Kur'an ayetleri ne ise vakfın şartları da odur. Ayetler nasıl değiştirilemezse vakfın şartları da kesinlikle değiştirilemez.

Asırlarca bir makine disiplini içeri­sinde işleyen vakıflara ne olduysa Cumhuriyet döneminde oldu.

Cumhuriyet tarihimizde vakıfların uğradığı büyük felaketin hazırlayıcılarından birisi, İzmir mebusu Şükrü Saraçoğlu'dur. (Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak 1923-1953 yıllarında bakanlık, meclis başkanlığı ve başbakanlık yapmıştır) 22 Şubat 1926 tarihli bir kanunla vakıfların satılabileceğini ilan etti.

Vakıflar satılığa çıkarılınca ne oldu?

Müslümanlar, vakıfların dokunulmaz olduğunu bildiklerinden bunları almak için en küçük bir teşebbüste bulunmadılar.

Neticede Müslüman vakıfları sudan ucuz paralar karşılığında genel olarak gayr-i müslimlere satıldı.

Konya'da satılığa çıkarılan vakıf taşınmazlarından sadece iki tanesi Konyalı üç Müslüman işadamı tarafından satın alındı. Buralar Üçler ve Musalla mezarlarıydı. Satın alınan bu araziler o yıllarda bir şirkete bağış yapıldı. Sonraki yıllar yeni kurulan bir vakfa devredildi.

Müslüman vakıfları böyle bir muameleye tâbi tutulmasına rağmen, Rum, Ermeni, Yahudi ve benzeri din mensuplarının vakıflarına ise hiçbir şekilde dokunulmadı.

Müslüman vakıfları yağma edilerek ucuz ucuz gayr-i müslimlere satıldı.

1950'lere gelindiğinde, Anadolu toprakları üzerinde unutulan değersiz görülen vakıflar dışında hiç vakıf kalmadı.

Satılan bu vakıf arazi ve arsalarda genelevler, meyhaneler, gazinolar yapılarak (ayrı bir yazımızda bu mekânların akıbetleri hakkında bir yazı yazacağız)  Allah rızası için vakfedenlerin ruhlarının incitilmesi de ayrı bir felaketti.

O yıllarda vakıf talanının akıl hocası Ziya Gökalp'ti. Burada Ziya Gökalp'in 'Vakıf' şiirini okumanızı tavsiye ederim.

Ziya Gökalp ve arkadaşlarının inançlarına göre vakıflar, sanki Allah rızasını değil, çoluk çocuğun geleceğini düşünen menfaat grupları tarafından tesis edilmiş müesseselerdir.

Vakıf kurmak, insanlığa faydalı olmak için çırpınan ecdadımız sanki tembelliğin yayıcısı gibi gösterilmiştir. Halbuki sosyal devletin bugün yapmakla mükellef olduğu tüm eserleri toplum, "Hayırda yarışınız." düstûruna uygun olarak yerine getiriyordu.

Aslında Ziya Gökalp gibiler de söylediklerine inanmıyorlardı. Çünkü vakıfların devleti ayakta tuttuğunu çok iyi biliyorlardı. Ne var ki en zâlim hükümdarların dahi dokunmaktan korktuğu bu büyük hazîneye konmak isteyince, bu şekilde bahaneler uyduracak ve vakıflara el uzatılacak ve tarihte eşi benzeri görülmeyen bir talan hareketine girişilecektir.

Yazımızı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün resmî sitesinde yer alan Kanuni'nin vakıf bedduası ile bitirmek istiyorum "Sultan, emir veya herhangi bir kimseye bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka hâle getirmek, iptal etmek, işlemez hâle getirmek, ihmal etmek ve değiştirmek helal olmaz. Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikap etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz o, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez..."

Bu bedduayı biz yapmadık.

Yaklaşık 500 yıl önce bu günleri gören Kanuni Sultan Süleyman yapmıştır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
Yücel KEMANDİ Arşivi