Yücel KEMANDİ

Yücel KEMANDİ

Herkes Düşünce ve Kanaat Hürriyetine Sahiptir

Herkes Düşünce ve Kanaat Hürriyetine Sahiptir

Yazılarıma yapılan yorumlarda sık sık karşılaştığım "Sen kimsin kimin adamısın?" başlıklı soruya, Tarihimize mal olmuş iki şairimizin dizeleriyle cevap vermek istiyorum.

Tevfik Fikret;

“Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal

Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tairim.

İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma;

Fikri hür, İrfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”

Mehmet Emin Yurdakul;

"Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir" diye seslenmiş ya,

İşte ben buyum o kadar.

Evet, bugün tarihimizin değişik dönemlerinde uygulanan ekonomi ve sonuçlarını yazmak istiyorum.

Türkiye’de Turgut Özal'la başladığı söylenen serbest piyasa ekonomisinin tarihi aslında çok yeni sayılmaz.

O dönemde 24 Ocak kararları olarak adlandırılan "IMF" programının tarihimizde geçmişiyle birlikte siyasi ve ideolojik ipuçları var.

Tarihimizde şartlar aynı olmamasına rağmen yönelişlerde özlemlerde benzerlikler söz konusu.

Bu benzerlikler, az çok sonuçlarda da görülüyor.

Çünkü ekonomik bunalımlarda başvurulan çözüm yolları, karşılaşılan çıkmazlar birbirine benzemektedir.

Türkiye’de liberal dönemi ilk uygulanışı 1980’li yıllarda değil ilk 1838 Osmanlı İngiliz Ticaret Anlaşmasıyla başladığını görürüz.

Daha sonraki yıllar yabancı sermaye Osmanlı İmparatorluğunda hep egemen olmuştur.

Ticaret anlaşmasından bir yıl sonra Tanzimat Fermanı ile batıcılığa kapı açıldı. Yabancıların Osmanlı İmparatorluğu içinde arazi satın almalarını öngören yasa başta olmak üzere birçok hukuksal düzenlemeler yapıldı. Yabancıların toprak satın almasıyla ilmik boğazımıza geçti!

Sonra ilk dış borçlanması Kırım Savaşı’ndan sonra başladı.

1881 Muharrem Kararnamesi ile de Osmanlı İmparatorluğunun iflası belgeye bağlandı.

Başlangıç 1838 iflas 1881 ortalama 43 yılda işimizi bitirdiler.

"Duyun-u Umumiye" adlı teşkilatla devlet gelirlerine el konuldu.

Daha sonra Abdülhamit dönemi ve İkinci Meşrutiyet bu dönemde Liberal ekonomi düşleri suya düştü.

Maliye Nazırı Cavit Beyin öncülüğündeki liberal akım, başlangıçta, İttihat Terakki yönetimini etkiler ve yönlendirir. Cavit Bey Liberal ekonomiye ve yabancı sermayeye inanmıştır.

Bu dönemde sıkıntı devam edince "milli iktisat" adı verilen milli bir ekonomi modeliyle çıkış sağlanmaya çalışılırken Balkan savaşının getirdiği sıkıntılar bu görüşü güçlendirmiş ve büyük başarıda sağlanmıştır.

Ancak meşrutiyet liberalizmi, gayrimüslim tüccarları güçlendirmiş. Buna karşı Müslüman orta sınıf tamamen çökmüştür.

Toplumda saraya yakın ve azınlıklardan oluşan bir mutlu azınlık ve tamamen ezilen Müslüman orta sınıf.

Daha sonraki yıllarda orta sınıfın daha fazla ezilmemesi için Meşrutiyet liberalizminden "milli iktisat" adı verilen düzene geçilmiş orta sınıfın birazda olsun nefes alması sağlanmıştır.

Cumhuriyet dönemi ilk yıllarında "milli burjuvazi" yaratma özlemi ile işe başlanmıştır.

1923 İzmir İktisat Kongresi bu özlemin sonucudur. 1929 yılında bütün dünyayı sarsan büyük ekonomik bunalım bu sayede çok az bir etkilenme ile atlatılmıştır.

 

Daha sonraları Kurtuluş Savaşı'nın anti-emperyalist bilinci o yılların devletçi modeli ile bütünleşmiş ülke bu sayede siyasal, mali ve ekonomik bağımsızlığını koruyabilmiştir.

Şimdi Atatürk’ün devletçilik anlayışını Marksist ekonomik anlayış diyenler olabilir. Bu anlayışın Marksist ekonomik anlayışla hiç bir ilgisi yoktur. Liberalist anlayışın tam tersidir o kadar.

1950-60 dönemi, Tanzimat batıcılığı ve meşrutiyet liberalizminin çok partili sistemdeki uygulanışıdır. Tıpa tıp aynısıdır.

Türkiye uzun bir süre hep IMF programlarını uygulamıştır. Sadece Özal dönemi ve sonrası değil. Çünkü  önceki dönemlerde hep aynıdır.

Nasıl meşrutiyet döneminde yabancı sermaye ve uluslararası finans kurumları Cavit Bey’i desteklemişlerse Cumhuriyet döneminde de uzun bir süre bizim seçtiğimiz yöneticileri aynı zihniyet hep desteklemişlerdir. Bunu kabul etmeyenlerde iktidardan uzak tutulmuşlardır.

2002’den sonra neler oldu onlardan da bahsetmek istiyorum,

Ancak bugün için ortam uygun değil diye düşünüyorum. Aslında Anayasamızda "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun düşünce ve kanaatinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz" der. Ama kınanamaz der, hapse atılmaz demez. Ayrıca Anayasamızın “Basın hürdür, sansür edilemez” dediğini de biliyorum. Yine de şimdilik yazmayacağım.

Bunlardan uzaklaşmaz, milli ve adil bir yönetim için çalışmaz, milli olanları desteklemezsek, tarihimizin önceki yıllarında olduğu gibi, daha birçok çıkmaz sokağın içinde dolaşıp, duracağız.

Şimdiki çıkmazın adı da bellidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
Yücel KEMANDİ Arşivi