OSMANLI ve DEPREM
Afet çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu kıyım olarak tanımlanır. Doğal afetler ise tamamen ya da ağırlıklı olarak doğal etkenlerin neden olduğu, can ve mal kaybına yol açan, toplumların hayatlarını olumsuz etkileyen tabiat olaylarıdır.
Doğal afet deyince akla en çok gelen deprem gelse de; seller, yangınlar, salgın hastalıklar, kıtlıklar da doğal afet kategorisindedir. Eldeki tarihsel veriler de tarih boyunca Anadolu’da binlerce insanın hayatını kaybetmesine, pek çok binanın yıkılmasına sebep olan çok sayıda depremin meydana geldiğini göstermektedir.
Osmanlı Devletinde kuruluş dönemiyle ilgili fazla bir bilgimiz yoktur, bilinen en şiddetli deprem 1509 İstanbul depremidir.
Sultan II. Bayezid döneminde yaşanan deprem o derece şiddetli olmuştur ki halk arasında Kıyamet-i Suğra (Küçük Kıyamet) olarak adlandırılmıştır. Yaklaşık 45 gün süren sarsıntılardan sonra İstanbul surları ve birçok tarihi eser ciddi şekilde hasar almış, evler yıkılmış…
Bu depremde, tarihi kaynaklara göre İstanbul merkezde 5000 toplam 13000 civarında insan vefat etmiştir. 1559 Eskişehir depremi ve 1588 Erzincan’da yaşanan depremlerde oldukça yıkıcı olmuş şehirler yeniden kurulmuştur.
Yine 1688 - 1766 ve 1894 yıllarında İstanbul’da büyük hasara yol açan depremler yaşanmıştır.
Osmanlı afet yönetimi ile ilgili bilgilerimize göre, deprem öncesi bölgesel sivil savunma ekiplerinin oluşturulduğunu biliyoruz.
Devlet ise deprem ve yangınlarından oluşan büyük yıkım sonrası padişah fermanı ile halka acil yardım yapar, afet zamanı yağmalama olaylarına katılanlar vatan haini olarak görülür ve cezası hemen verilirdi.
Bazı kaynaklarda 1660 yılındaki İstanbul yangınından sonra Eminönü bölgesindeki Yahudilerin başka bölgeye taşınarak bu bölgede yeniden bir yapılaşmaya gidildiği, Yeni Camii ve külliyeler inşa edilerek Müslüman bölgesi oluşturulduğu bilgisini vermektedir.
Bu bilgiler doğrudur ancak
Bu olay farklı ve özel bir durumdur. Bu durumu bugün Hatay ve diğer kıyı şeridindeki iller gibi özel yerlere uygulayabiliriz. Buranın nüfus yapısının değiştirilmemesi (demografi) için Osmanlı devletinin yıllar önce yaptığı bu uygulamaya benzer uygulama yapılabilir.
Depremlerden sonra ilk onarılan yerler, kamu yapıları, değirmen ve vakıf yapılarıdır.
Osmanlı Devleti’nde zarar gören cami mescit vb yapıların onarımlarının vakıflar yoluyla yapıldığını da biliyoruz.
Bununla ilgili ilk yazılı belge, Eylül 1509 yılındaki İstanbul depremi sonrası ile ilgilidir.
II. Beyazıt çıkardığı bir fermanla, yeniden ev yapmak amacıyla aile başına kendi şahsi bütçesinden 20 altın bağışta bulunmuş ve harap olan tarihi kentin yeniden imarı için 50.000 usta görevlendirilmiştir.
Aynı fermanla 14-60 yaşları arasındaki erkeklerin inşaat işlerinde çalışmaları zorunlu kılınmış, bu suretle İstanbul ve Galata tarafındaki yerler için başlayan inşaat altmış beş günde sona ermişti.
Deniz kenarındaki dolgu zeminler üzerine ev yapmak yasaklanmış ve ahşap-karkas Bağdadi bina ve (Bağdadi inşaat yapımında uygulanan bir yapı tekniğinin mimarlık literatüründeki adıdır) ahşap ev yapımı teşvik edilmiştir.
Bazı yapılan araştırmalarda Sultan II. Beyazıt etrafındaki ulemayı toplayıp depremin nasıl durdurabilecekleri ile ilgili istişarelerde bulunmuş ve bunun sonucunda yer altındaki gazın, basıncın giderilebilmesi, yeryüzüne rahatça çıkabilmesi için İstanbul çevresinde yaklaşık 200 kuyu açtırmıştır.
II. Abdülhamit zamanında 1894 depreminden sonra Resul Mesdi Efendi’nin yazdığı Siper-i Zelzele isimli raporda depremin zararının en aza indirilmesi için raylı sistem mekanik evlerden bahsedilmiş ve bu evlerin nasıl yapılması gerektiği hakkında ayrıntılı izahatta bulunulmuştur.
Deprem sonrası padişahlar kendi hazinesinden hazine-i hassadan depremzede veya afetzedelere dağıtılmak için paralar gönderirlerdi. Gönderilen bu nakdi yardımlar bizzat özel temsilcileri vasıtası ile halka dağıtılırdı.
Bu heyet afetin tüm yaraları sarılıncaya kadar afet bölgesinde kalırdı. II. Abdülhamit zamanında tayin edilen özel yetkililer büyük bir deprem İstanbul’da duyulur duyulmaz bugünkü gibi geniş bir ekiple (doktor, erzak, tıbbi malzeme, çadır gibi acil ihtiyaç malzemeleri ile birlikte) kısa süre içerisinde İstanbul’dan yola çıkarılırdı.
Diğer önemli uygulaması ise büyük afetler sonrasında ülke çapında yardım kampanyaları düzenlettirmekti. Böylece hazineye yüklenmenin de önüne geçiliyordu. Bu kampanyaların ilk ve en önemli bağış destekçisi ise padişahın kendisi ve aile fertleri idi.
Osmanlı’da evlerin yapılacağı yerler özel seçilirdi. Depremden dolayı ahşap (bağdadi) evler tercih ediliyordu. Deprem bölgesinde taş ev yapmak kesinlikle yasaktı.
Barınma sorunlarının giderilmesiyle ilgili olarak da çeşitli tedbirler alınırdı.
Bunların başında Osmanlı merkezî ve taşra idaresi, afetten zarar görenler için barınma yerleri hazırlardı. Çoğunluk ise her evde önceden hazır olan kıl çadırlarda çıkarlardı.
Devlet bazı vergi muafiyetleri uygulayarak insanların kendi evlerini kendilerinin imece usulüyle yapılmasını sağlarlardı.
Padişah din alimlerinin vaaz ve nasihatleriyle halkın yanında olduğunu onlara hissettirmeye gayret ederdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.