Türkiye’de Gençlik (3)
Türkiye’de Gençlik (1) ve Türkiye’de Gençlik (2) yazılarımızda 1926 yılından 1980 yılına kadar ülkemizdeki gençlik hareketlerini yazdık. Bugünkü yazımızda ise 1980 sonrası ve günümüzdeki gençlik hareketlerini ve gençlik üzerinde oynanan oyunları yazacağım.
12 Eylül ile Türkiye’de yapılmak istenilen şeylerden birisi Türkiye’nin geçmişinden koparılması ve toplumsal muhalefetin ana damarlarının kesilmesiydi. Doğal olarak o dönemde ortaya çıkan ortam, genç kuşak açısından boğucu bir ortamdı.
Gençlere bugünkü imkânlar daha geniş gibi gelebilir. Ama bu ortam aslında hiç de 12 Eylül öncesi gençliğinden çok daha mükemmel değil. Tam tersine gençleri bariz bir kuşatma söz konusu. Ama genel olarak bakarsak gençlik çok sessiz bir kitle. Bu da demokrasi denen şeyin aslında ne kadar güdük ve gerçek olmayan bir şey olduğunu gösteriyor. Çünkü bu kadar insan ve bu kadar genç sessizse tam bir demokrasiden söz edemeyiz.
12 Eylül sonrası tüm gençlik derneklerin ve bunların destekçisi partilerin kapatılması gençliğin güdük kalmasının başka bir sebebidir. Dev-sol Dev-yol gibi birçok sosyalist dernek 1968 yılında Alpaslan Türkeş’in direktifiyle kurulan Ülkü Ocakları 1975 yılında Necmettin Erbakan’ın direktifiyle kurulan Milli Gençlik Vakfı siyasi partilerinin kapatılmasından dolayı bu yıllarda ne yapacağını bilmez durumda kalmıştı.
12 Eylül darbesiyle en çok zarar gören sosyalist gençlik olurken 28 Şubat darbesinde en çok zararı Müslümanlar ve milli gençlik görmüştü 2002 yılında Milli Gençlik Vakfının kapatılması yerine Anadolu Gençlik Derneği kurulmuş olmasına rağmen, Milli görüşten ayrılan bir siyasi partinin etkisiyle milli gençlik faaliyetleri aksamış gençlik parçalanma sürecine girmişti.
27 Nisan 2014 yılında yapılan bir Araştırmada, Tüm olumsuzluklara ve ölümlere rağmen 1979-1980 dönemi gençliğine kıyasla sonraki kuşakların giderek mutsuzlaştığı belirlenirken, değer verilen olgularda “sevgi”nin yerini “para”nın aldığı görüldü. 1980 öncesi gençlik, zengin olma yolunun iyi bir eğitimden ve ticaretten geçtiğini belirtirken, 1980 sonrası gençliğin tercihlerinde “miras, şans oyunları ve politika ön plana çıkıyor.
Gençlikte, küreselleşme, Turgut Özal politikaları ve 12 Eylül döneminin etkilerini yaşadı. Geleneksel değerler sistemini elinin tersiyle itip, Türkiye’de henüz oturmamış ve özümsemediği batının renkli gördüğü değerlerine yöneldi. En büyük sorunu, işsizlik ve eğitim olan gençlik, bir yandan da televizyonlarda gördüğü renkli dünyanın etkisinde kaldı. Hayatı günlük yaşamaya çalışırken, her şeyi deneme isteği duydu. Ne batılı, ne Türk gibi oldu. İki cami arasında beynamaz gençlik oluşturulmaya çalışıldı. Batının etkisiyle Kötü alışkanlıklar, kapkaç, uyuşturucu kullanımı yaygınlaştı.
Aileler çaresiz, eğitim kurumları ve devlet bunu göz ardı edince. Sonuçta gençliğin çok fazla kabahati yok diyebiliriz, çünkü bugünkü sistem bu ortamı yarattı.
Son zamanlarda gençler en çok yiyeceğe para harcıyor. Bunu giyecek, daha sonra da kitap-gazete ve dergi harcamaları izliyor.
Gençliğin boş zamanlarını değerlendirme biçiminde ise tercihler, müzik ve spordan sonra okuma tercihi yaptığı görüldü. Son bir ay içinde okunan kitap sayısının sorulduğu genç yüzde 32.93’ü, “sıfır kitap”, yüzde 30.55 ise “bir kitap” dedi. Gençlerin yüzde 55.86’sı, toplumsal ve siyasal olayları en çok televizyon ve radyodan izlediğini bildirdi. Televizyon programları da malum,
Son yıllarda gençler, televizyonda en çok haber, daha sonra müzik-eğlence ve polisiye film izlediğini kaydetti. Yarışma programlarının ise sonlarda yer aldığı görüldü.
Gençlere sorulan bir soruda, “Bulunduğunuz şehirde gençlerin gidebileceği, toplanabileceği ve para ödemeden bir etkinlik yapabilecekleri bir yer var mı?” Sorusuna verilen “yok” cevabıdır.
Yani paranız olmadığında bir yerde oturup ‘ben bu konuda neler yapabilirim?’ diye konuşmanızı engelleyen bir noktaya geldik.
Belediyelerin açtığı “gençlik merkezi” denilen yerler var. Bunlar, gençlere imkân yaratmaktan çok hegemonyayı yutturma yerleri. Belediyelerin açtığı merkezleri inceleyebilirsiniz. Bilgisayarlar var, meslek kursları var. Ama bunların hemen arkasında dayatmacı bir anlayış var. Yani, ‘buraya gelirsen mutlaka bizim çizgimize gelmelisin’ deniyor. Bu tip yerlerden gençler için faydalı olmaları beklenemez.
Gençlerin ihtiyacı olan şeylerden birisi kendilerine uygun birer kimlik edinmek. O kimlik hem siyasi, hem de ‘ben bu dünyada neye yarıyorum?’a ilişkin, bir insanın kendisini tanımlamasına yardımcı olabilecek, bir şeyler yapmasına yardım edecek bir kimlik. Eğer siz bir öğrenciyi zorunlu olarak bir düzene tabi tutarsanız; ‘yıllar boyunca sınava hazırlan, önce liseye sonra üniversiteye hazırlan.’ derseniz, bir kişinin kendisini var edebileceği bazı kimliklerden alıkoymuş olursunuz.
Televizyon kanallarını, gazeteleri, her şeyi hegemonyanın parçası haline getirmek isteniyor. Cemaatler de böyle işliyor. Gençler evde bir kapan içinde olsun isteniyor. Bu kapan okula gittiğinizde kesinlikle açılmasın, okul özgürleştirici bir ortam olmasın, gideceğiniz üniversiteler de hiçbir şekilde özgürleştirici olmasın. Diğer yandan da bütün kamu üniversitelerini kapan anlayışı altına sokmak istiyorlar. Bir genç düzene aykırı bir şey söyleyemeyecek, hiçbir şekilde aykırı bir şey yapamayacaksa bu gencin seçme özgürlüğü var mıdır? Bu genç özgür müdür?
Bir genç tek başına var olamaz. Bu genç toplumsal bir muhalefet içinde yer almalı ama şu anki durumda bu zor ve gençler kendini sürekli yalnız hissediyorlar.
1980 sonrasında gençlerin bir bölümü, maalesef siyasetinde etkisiyle bir cemaate yönlendirilmişti, abilerin ve ablaların okullarına, dershanesine giden gençler, onların istediği üniversitelere ve onların istediği bölümlere giderek devlet içinde devlet oldular. Acı olan bu gençler en verimli zamanlarında ülkemiz için yararlı çalışmalar yapması beklenirken terörist oldular. Ülkemize 15 Temmuzu yaşattılar sonrada ya ülkeyi terk ettiler ya da hapishanelerde gün saymaktadırlar.
Gençleri yönetenlere göre yönetebilmenin en kolay yolu, özgüveni zayıf, aklını kullanamayan bireyler üretmek. Türkiye’nin gerçeği maalesef bu. O yüzden bir çok insan çok zayıf gibi görünse de birden bire linç peşinde koşan bir kitleye dönüşebiliyor.
Bir taraftan muhafazakâr olarak anlatılan diziler var diğer yanda çok zengin gençlerin sevgilileri ile partilerde gezip dolaştığı ama toplumla hiçbir bağı olmadığı diziler...
Sonrada özel üniversitelerde. Kolaycılığa eğilen ve okulun onlara sunduğu çok güdük şeylere sert tepki vermeyen bir gençlik söz konusu.
Sizce nasıl bir gençlik bu ülkenin geleceğini kurtarabilir?. Bunu iyi düşünmek bu konuda mücadele edenlere destek vermek gerekir. Çünkü gençliği iyi yetişmemiş bir milletin geleceği de olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.