BATI TEFEKKÜRÜ MESELESİ -II-
Tefekkürün demlenmesini müteakiben içtimai tavır, ait olduğu toplumun yapı taşlarını oluşturmaktadır. Buna binaen inancın pagan bir libasa bürünmesi antik çağın en muayyen meziyetidir ki içtimai, iktisadi ve edebi alanlarda tahayyüz edinmiştir.
Kaostan kozmosa bir inkişaf seyrüseferi olarak Batı tefekküründe irdelenen cihanın cibledilmesi hususu, beşerî nazar ile nakıs ve fasit beyanlara isnat edilmektedir.
Nitekim kaos yokluğu, kozmos ise düzeni temsil etmektedir Batı tefekkürü için. Bu hususta elbette ki İslami nazar doğrultusunda doğru bir irdelemenin hâsıl olduğunu ifade edebiliriz. Zira, kainatı yoktan yaratan, intizam ve insicamı tahsis eden de allemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Dünya seyrüseferinde, Batı’nın batıl tefekkürünü oluşturan önemli husus ise bu insicam ve intizam meselesinin yanlış odağa atfedilmesidir. Mamafih, Batı antik çağlardan itibaren “antikite tanrılarına” biat etmektedir.
Filhakika, bu insani ihtiyaç olan ibadet etme ameliyesinden öte, tamamıyla menfi bir meşrulaştırma ameliyesidir. Dönemin tanrılarına baktığımız zaman, insani meziyetlere haiz, insani hataları amel edinen, şehvet ve şöhret düşkünü odaklar görmekteyiz.
Savaşın ceviz kabuğunu doldurmayan sebeplerden çıktığı; fahiş ilişkilerin içtimai perspektifte artık bayağı bir raddeye ulaştığı; en alt kademeden en üst kademeye kadar her kesimde menfur tavırların ayyuka çıktığı bir dönemde bunca şeyi ancak ilahi bir otoriteye isnat ettirmek büyük tahribata mâni olabilirdi.
Bu menfur tavırları meşrulaştırma ameliyesinin yanı sıra, toplumun artık nevzuhur bir çıkış kapısına ihtiyacı vardı. Mamafih, kaostan kozmosa doğru yapılan bu seyrüseferi dönemin feylesofları doğadan yola çıkarak yorumlamaya koyuldular.
Lakin bu süreçte dahi toplumdaki betonlaşmış fikirlerin yıkılmasını engellemek için bazı odaklar çeşitli yollar ile mani olmaya çalıştılar. Bunlara rağmen Ksenofanes eleştirisini şu cümleler ile gayet makul bir şekilde beyan etmiştir; “İnsanlar tanrıların kendileri gibi doğmuş olduklarını ve kendininkilere benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduğunu sanmaktadırlar. Eğer öküzlerin, atların ve aslanların elleri olsaydı ve onlar elleriyle insanlar gibi resim yapmasını ve sanat eserleri meydana getirmesini bilselerdi, atlar tanrıların biçimlerini atlarınkine, öküzler öküzlerinkine benzer çizerlerdi ve onların her birine de kendi türlerine uygun bedenler verirlerdi. Habeşler tanrıların kara ve basık burunlu, Trakyalılar ise mavi gözlü ve kızıl saçlı olduklarını söylerler. İnsanlar arasında en büyük olan, ne biçim ne düşünce bakımından insanlara benzer olamayan tek bir Tanrı vardır.”
Unutmamalıyız ki; “Batı Tefekkürü ’nün neferlerde intişarı ahlakın bütünüyle istilasıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.