Bir uyarı işareti olarak meşguliyet
“Meşgulüm”.
“Çok işim var.”
“Hiçbirine yetişemiyorum.”
“24 sat bana yetmiyor.”
Günümüzde en çok duyduğumuz sözler. Gözetleme kapitalizmine geçtiğimizden bu yana hemen hepimiz çok meşgulüz.
“Sahte iş”.
“Üretkenlik tiyatrosu”.
Meşgul olmak sanki bir onur nişanıymış gibi.
Oysa meşguliyet ya da “sahte iş”, “”üretkenlik tiyatrosu” bir SOS, bir uyarı işareti, bir yardım çağırı.
Bakışın meydan okuması karşısında sürekli sanal bir iş üretmek, seyircisiz bir tiyatro oyunu sahnelemek gibi.
Günün sonunda ürettiğimiz şey nedir?
Derin bir çaresizlik mi?
Bizi içine çeken anlamsızlık boşluğu mu?
Cehennem çukuruna inmişçesine ateşli bir hiç”lik duygusu mu?
Meşguliyet. Meşgul olmak. Vakit geçirmek. Vakit doldurmak.
Ya vakit kazanmak?
Vaktin faydalı meşguliyetlere harcanmasını zaman kazanmak olarak görüyorum. Oysa ne ilginç değil mi “zaman kazanmak” kavramı son derece farklı kulvarlarda kullanılır. Günümüz meşguliyetinin neyin üzerine kurulu olduğuna bakmak bizi meşgul olduğumuz şeylerin verimliliği açısından bilgisi sahibi yapabilir. Böylece vaktimizi neye harcadığımızı görebiliriz. Bu bize meşguliyetimizin sahtelikten üretilip üretilmediğini de gösterecektir.
Bütün yaşam günümüzde işte tam da bu meşguliyette gizlidir. Böylesi bir gizlilik saklanan bir hastalık mesabesindedir. Biri size “meşgulüm” dediğinde “neyle meşgulsün?” diye sorun. Anlattıklarını dinleyin. Yargılamayın. Sadece dinleyin.
Göreceksiniz ki meşgul olmanın verdiği tatmin ile meşgul olunan şeyin verdiği tatmin birbirini dışlayıcıdır. Size neyse meşgul olduğunu anlatan muhatabınız aslında bir üretkenlik tiyatrosundan bahsetmektedir. Bu meşguliyetin bir onur nişanı olduğuna kendi kendisini ikna
etmiştir. Çünkü sonunda size “Kimse meşguliyetimi anlamıyor” anlamına gelecek sözcükler sarf edecektir. Nihayetinde meşguliyetinden kurtulmak istediğini üstü kapalı itiraf edecektir. Çünkü uğraşının anlam derinliği ona yüklediği meşguliyet kadardır.