Ata Tohumunun Kıymeti
Eskiden köy evlerinde sandıkların içinde saklanan en değerli şey altın değil, tohumdu. Nenelerimizin bohçalarına sardığı, kavanozlara doldurduğu bu küçücük çekirdekler aslında bir evin, bir köyün, bir memleketin geleceğini taşırdı. Biz onlara “ata tohumu” derdik. Şimdi düşünüyorum da, aslında o tohumlar sadece bir bitkinin değil, bir kültürün, bir hayat biçiminin mirasıydı.
Çocukken yaz akşamlarında nenemin bahçesinde domates kopardığımı hatırlıyorum. Daha dalından koparırken kokusu yayılır, bir dilim ekmeğin üzerine koyduğunuzda tadı her şeyi unuttururdu. Şimdi marketlerden aldığımız domatesler hep aynı boy, aynı renk ama bir türlü o kokuyu, o tadı bulamıyoruz. Çünkü ata tohumunun lezzetini paketlenmiş, fabrikalaşmış tohumlarda bulmak mümkün değil.
Ata tohumu dediğin, toprağına alışmış, havasını suyunu bilen, yıllarca orada direnmiş türlerdir. Ereğli’nin beyaz kirazı, Cemele’nin biberi, Karaman’ın kara kavunu… Bunların hepsi ata tohumunun gücüyle ayakta kalmış ürünlerdir. Kuraklıkta da direnmiş, hastalıklara da meydan okumuş, çiftçiyi her yıl yeniden masraf çıkarmadan doyurmuştur. Kendi tohumunu ayırıp yeniden eken çiftçi aslında bağımsızlığını da korur. Yani ata tohumu sadece tarlanın değil, çiftçinin de özgürlüğüdür.
Bir de işin gönül tarafı var. Ata tohumu aynı zamanda hatıramızdır. Nenemin ipliğe dizip gölgede kuruttuğu kırmızı biberler hâlâ gözümün önünde. O biberlerin tohumu nesilden nesile aktarıldığı için biz o tadı bildik. Eğer bu tohumları kaybedersek, sadece sebzeyi değil; soframızdaki bereketi, çocukluğumuzun kokusunu, geçmişimizle bağımızı da kaybedeceğiz.
Bugün hâlâ köylerde kendi tohumunu saklayan amcalar, teyzeler var. Onlar aslında bu ülkenin sessiz kahramanları. Ellerindeki küçük torbalarda sadece tohum değil, yarınlarımızı da saklıyorlar. Biz de sahip çıkarsak, belki bir gün torunlarımız gerçek bir domatesin tadını, gerçek bir karpuzun kokusunu bizim gibi hatırlayacak.
Ata tohumu demek, geçmişten gelen emanet, geleceğe bırakılan miras demektir. Bir çekirdeğe bakıp küçümsemeyin; içinde koca bir kültür, bir coğrafya ve bir milletin hafızası saklıdır. Onu yaşatmak hepimizin boynunun borcudur.