KONUŞMAYI BİLMEYEN TOPLUMLARDA ŞİDDETİN CAZİBESİ
Silahın dili hiçbir zaman insanın dili olmadı. Şiddet kimden, hangi amaçla gelirse gelsin hiçbir zaman eğitici olmadı.
Korkunun egemen olduğu toplumlarda siniklik hâkim oluyor. Bu sinikliğin iki yüzü var, birisi yeraltına inmek, diğeri özgüvenini yitirmiş bir ezik olarak yaşamak.
İkisi de hastalıklı.
Ülkemize gelelim:
Ülkemizde yaşanan şiddet bize konuşma konusunda eksiklerimiz olduğunu söylüyor. Söylemiyor adeta bağırıyor, kulaklarımızı yırtarcasına.
İnsanlar tedirgin. En basit olayda dahi şiddete eğilimli olmak verili bir durum değil. Tam aksine öğrenilmiş bir çaresizlik.
Şiddet gösteren aslında bize bir şey söylüyor: Yetersiz olduğunu ifadede ediyor. Ancak o bir anlık öfke her şeyi silip süpürüyor.
Boğaziçi Üniversitesi kantininde kız arkadaşını öldürüp intihar eden gence hangi gözle bakarsak bakalım aslında o olayda iki kurban var.
O yaşta nasıl olurda o gencin sicili o kadar kabarık olabilir.
Bu çocukların anne babaları, aileleri yok mu? Hiç kimse bu çocuklarla oturup konuşmuyor mu?
Sadece sicili kabarık deyip geçecek miyiz?
Ölen çocuk yaştaki genç kız için. Orada ne işi vardı? O yaşta neden çalışıyordu?
Çok fazla soru var. Olay alıp bittikten sonra bu soruların cevaplanmış olmasının da bir önemi ve değeri de yok.
Geçmiş ana yas tutuyoruz.
Daha bu olayın kanı kurumadan Mersin’de genç bir kız öldürülüyor. O da çocuk yaşta.
Artık kanıksadık mı, yoksa çok daha büyük sorunlarla uğraştığımız konusunda kendimi inandırıp, bu olayları küçük mü görüyoruz. Sorun tam da burada. Üstelik en büyük sorun burada. Kimsenin kılının kıpırdamaması, sadece habercilerin olayı haber yapması ilginç ve şaşırtıcı gelmiyor mu size de?
Sıradaki kimin çocuğu?
Kimin çocuğu cinayete kurban gidecek?
Kimin çocuğu intihar edecek?
Bakıyor musunuz etrafınıza, sesleri duyuyor musunuz? Bu intiharlar, cinayetler bize bir şey söylüyor: Bize konuşmayı bilmediğimizi haykırıyor. Konuşmayı bilmediğimiz için bir anda yumruğa, sopaya ve silaha sarıldığımı ifşa ediyor.
O “Bir anlık” öfke geldiğinde konuşamaz mıyız?
“Anlık bir öfkeye kapıldım” diyordu fail.
Modern dünyada ne kadar incitilebilirse an da o kadar incitilmiştir an.
Bir dil sürçmesi değil an’da yaşamak…“Carpe Diem”.
Bir kavram ne kadar yanlış anlaşılabilirse o kadar yanlış anlaşılmıştır.
Bütün yaşam o bir an’dır.
An ziyan olduğunda kurbanlar ortaya çıkar.
An “keşke” ye dönüştüğündü, şimdi ve burada olmak anlamanı yitirir.
Her şey bir an’da olmaz zaten?
O “bir an”da insan kalabilmek değil midir insan olmak.