Tanrıların Rahatsızlığı
Değer eğer küreselse insanlara mutluluk ve refah getirmesi beklenir. Ancak söz konusu değerlerin yaygınlaşmaya başladığı dönem aynı zamanda sömürgeciliğin de tarihidir. ‘Kendi kaderini tayin’, ‘ulusalcılık’, ‘özgürlük’, ‘kadın hakları…’ gibi düşüncelerin tabana inmesi mutluluk ve refah getirmek bir yana, etkide bulunduğu toplumları zayıflatmış ve bölmüştür. Bu bölünme sadece de coğrafi değil, bir yandan ailevi, bir yandan da düşünseldir. İnsan ilişkilerinin ‘robotlaşması’nın nedeni de budur. Robot… Yani duygusuz…
‘Hayatı kolaylaştıran’ yanı nedeniyle insanları cezbeden küresel sistem sadece kişileri değil, siyasal sistemleri de felç etmiştir. Bu yüzden de etki altındaki ülkelerde ‘ülkü’ birliği yoktur. Oysa ‘ortak’ kader birliğinde değişiklikler nöbet değişimi gibidir ve politikaların ince dokunuşlardaki farklılıkların ötesine geçmemesi gerekir. Bir an için ülkemizde Cumhur ittifakının yerini Millet ittifakının aldığını düşünün mesela… ‘Rejim’ değişikliği olmuş gibi etki doğar. Bunun nedeni küresel aktörlerin uzun vadeli toplumsal mühendislik çalışmalarıdır. Görülmesi gereken şey; Batı’nın ‘kendi’ değerlerini üçüncü devletler üzerinde bir müdahale ya da baskı aracı olarak kullandığıdır.
Moda ve marka kültürünün etkisindeki ‘sıradan’ insan parasal imkânlarını da küresel aktörlerin emrine tahsis etmektedir. Zira küresel etki yaşadığı topluma ilişkin kültürel bağı zayıflatmaktadır. Ancak etki altındaki toplumlarda ‘sıradan’ olmayan, bu yüzden de durumun farkında olan kitle zaman içerisinde toplumsal destek bulmuştur. Durumdan rahatsız olan küresel aktörler 11 Eylül olaylarını gerekçe göstererek söz konusu değerleri, dolayısıyla da çıkarları baltalama potansiyeli olan pek çok ülkeye müdahale etmiş, bir başka deyişle ‘soft power’ın yetersiz olduğu yerlerde ‘hard’ olanı da en kaba şekliyle kullanmaktan çekinmemiştir. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak isimlendirdiği bu projenin Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren yanı 15 Temmuzdur.
Küresel değerlerin uzun vadede meydana getirdiği tahribatlar başta olmak üzere, Çin’in ve Rusya’nın güç kazanması, geleneksel küreselcilerle sorunu olan Trump’ın engelleme girişimlerine rağmen seçimi ikinci kez kazanması, Gazze saldırılarında İsrail’e arka çıkan devletlerin toplumlar nezdindeki meşruiyetlerinin zemin kaybetmesi, alternatif sosyal medya platformlarının güç kazanması gibi nedenler Batı değerlerin sorgulanması gibi etkiler meydana getirmiştir. Güney Amerika’da Amerikan karşıtlarının seçimleri kazanması, Avrupa’da yükselen ırkçılık ve küresel ilişkilere mesafeli bakan partilerin iktidar namzeti olması gibi gelişmeler söz konusu etkiye ‘tepki’ olarak örnek verilebilir.
İnsanlığın ve toplumların geleceği bakımından son derece önemli olan bu dönüşüm, geçmişteki faşist yönetimlerin güç kazanması ve İkinci Dünya Savaşı ile ödenen ağır maliyetle sonlandırılmasına benzetilebilir. Nitekim o dönemde Almanya ve İtalya’nın başını çektiği, İspanya ve Portekiz’de de iktidar olan, Japonya, hatta Türkiye’de toplumsal zemin bulan söz konusu otokratik yönetimler hard yöntemlerle ortadan kaldırılmıştı. Günümüzde, gerçekte kuzu postuna bürünmüş kurt olan küresel aktörler insanların bilinçaltını felç emiştir.
Söz konusu küresel aktörlerin arkasındaki beyin olan insanlık ve medeniyet düşmanı, kötülük timsali siyonist ideolojinin Gazze’de ‘görünür’ olması da söz konusu durumla ilgilidir. Siyonist yönetim deşifre olmuş, antisemitizmden kazandıkları meşru (!) zemini önce toplumlar, sonra da yönetimler nezdinde kaybetmişlerdir. Zira artık ‘soykırım’ olduğu kamufle edilemez bir hal alan saldırılar amacına da ulaşamayınca Batı yönetimleri nezdinde de koşulsuz desteğini yitirmiştir.
İnsanlık bedel ödemeden dönüşüm olmuyor. Birisinin ‘kral çıplak’ demesi gerekiyor. Zira ''bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter!..'' (Malcolm X). Gazze’den yükselen çığlık işte bunun içindir. Şükür ki; bu sefer ‘dönüşüm’ medeniyetin sahte olanından yana değil… Suni ‘tanrılar’ın rahatsızlığı da bu yüzden…