KONYA HABER
Konya
Parçalı bulutlu
6°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8044 %0.17
50,1756 %-0.07
9.764,59 % 0,28
Ara
ÇİZMEYİ AŞMAK

ÇİZMEYİ AŞMAK

YAYINLAMA:

Dünyadaki diller ihtiyaçları doğrultusunda başka dillerden ödünç kelimeler aldığı gibi bazen ödünç deyimler de alırlar. Dillerin deyim ödünçlemesi ihtiyaçtan ziyade söz konusu deyimin birden fazla dilde kullanılması, bir nevi moda olması ve onun hikâyesindeki güzellikten kaynaklanmaktadır.

Yazımda, böyle deyimlerden biri olan, yani başka dilden, Fransızcadan alıp kullandığımız bir deyim üzerinde duracağım. Bu deyimin Fransızcadaki şekli “Çizmeden yukarı çıkmak” olarak Türkçeye aktarılabilir. Biz bunu Türkçede kullanırken “Çizmeyi aşmak” olarak şekillendirmişiz. Bu deyim “Bilmediği işe, yetkisi haricindeki konuya karışmak” diye açıklanabilir. Elbette bu deyimi seçmemin bir nedeni var. Çünkü deyim güzel bir hikâyeye sahip.

Anlatıldığına göre, 19’uncu yüzyılda Fransız ressam Delacroix, Paris’te kendine ait bir resim sergisi açar. Sergiyi gezenlerden biri, büyük boy bir şövalye tablosu önünde durup kâh yakınlaşarak kâh uzaklaşarak bu resmi uzun uzun inceler. Nihayetinde başını resmi beğenmediğini belli eder şekilde sallar. Adamın bu hâlleri ressamın dikkatini çeker ve onun yanına gelip sorar: “Tabloyla ilgilendiğiniz belli oluyor.” “Evet”, der adam. “Lakin şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var.” Ressam, “Bunu nasıl anladınız, yoksa işiniz kunduracılık mı?” der. Adam, “Evet, ben kunduracıyım, çizme dikerim” diye cevap verir.

Ressam bunu duyunca tuvalini, boyasını, fırçasını alır ve adamın tarifi doğrultusunda çizmeyi düzeltir ve adama teşekkür eder. Adam bu sefer de tablonun başından ayrılmaz ve “Çizme tamam ama şövalyenin pantolonunda ve kemerlerinde de hatalar var” deyince Ressam onun bu çokbilmişliğine dayanamaz: “Bak dostum, sen kunduracısın, çizmeden yukarı çıkma (çizmeyi aşma)!” der.

Bizler, herhangi bir kötü gidişat veya olay hakkında yakınırken çoklukla “Biz Doğulu halklar Batılılar gibi değiliz. Onlar yapıyor, sistemli çalışıyor ama biz dağınığız” minvalinde lakırdılar ederiz. Tabi bu sözlerin sağlam bir temelinin olmadığını, atalarımızın işlerini doğru yaptıklarını, Batılıların iş yapma becerisini, ilmi, irfanı atalarımızdan öğrendiklerini unuturuz.

Öte yandan, her işe burnumuzu sokmaktan da geri durmayız. Bizde sıradan bir birey ağzını açtığında “en iyi devlet adamı, en iyi teknik adam, en iyi general, en iyi aşçı…” olabilir. Maalesef bu yönümüz, işini doğru yapanı beğenmeme veya küçük de olsa hata yapanı linç etme gibi hiç de istenmeyen hasletlerin bizde neşet etmesine sebep olmaktadır.

1995 baharında Rusya’nın Omsk şehrinde bir Rus arkadaşıma, o dönemin Rusya Federasyonu başkanı Yeltsin’in yanlışlarını, muhalif lider Aleksandr Lebed’in fikirlerini, ülke yönetimine geldiğinde neler yapabileceğini hararetli bir şekilde anlatırken (Rus politikası hakkında ne kadar bilgili olduğumu da göstermeye çalışıyorum) bana: “Sen Rus değilsin. Siyasetçi değilsin. Siyaset bilimci de değilsin. Burada da yaşamayacaksın. Bu bilgiler senin için malumatfuruş (gereksiz) değil mi?” demişti.

O an çizmeyi aştığımı anlamış ve tuhaf bir hâlet-i ruhiyeye bürünmüştüm. Hâlbuki ülkemde benim gibi yapan adamlara “Ne kadar bilgili, maşallah!” deriz.

Sizce kim doğru düşünüyor, Ruslar mı biz mi?

Ülkemizde, Ne iş olsa yaparım, söyleminin aslında Hiçbir işi doğru dürüst yapamam, anlamına geldiğini artık öğrendik de liyakate uygun iş dağıtmayı hâlâ beceremediğimiz için bildiklerimizi de mecburen unutmak/göz ardı etmek zorunda kalıyoruz.

Romantik olmayı hiç beceremedim. Realist olmaktan da zarar görmedim. Bu nedenle, toplumumuzun yakın zamanlarda sistemli bir şekilde işi bilene vermeyi, becerikli olana saygı duymayı, başarılı olanı alkışlamayı yapabileceğini hiç sanmıyorum. Umudum var ama bu bir süreç işidir ve sabırla bunun gerçekleşmesini sağlamak için çalışmalıyız. Yani uzun lafın kısası bizler “sabreden bir kuşak” olacağız.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *