Sorumlu İnsan-2
Bir önceki yazımızda ‘insanı’ tanıma adına Batı’dakinin aksine insanın sadece hakları değil ‘sorumlulukları’ da olduğuna dair kimi değerlendirmeler yapmıştık. Mevzubahis sorumluluk elbette Batı medeniyetinde de vardır. Ancak söz konusu durum ‘içsel’ sorumluluktan ziyade ‘yasal’ zorunluluktur. Bu ülkelerde kurumsal altyapının güçlü ve gelir düzeyinin yüksekliği ‘uyum’ konusunda halihazırda sonuç vermekte olup, bu durum zaman içerisinde topluma yerleşmiştir. Sözgelimi vergi ödeme konusundaki uyum bu yüzdendir.
İslam toplumunda vergi sadece yasal zorunluluk değil, aynı zamanda Allah’a karşı ‘sorumluluk’tur. Verginin devletten gizlenmesi (kaçırılması) mümkünken, bu imkân zekât için söz konusu değildir mesela... Bu yüzden devletin zekâtı vergi sisteminin dışında tutması, zekât sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Zira İslam (hukuku) insana sadece yasal değil içsel sorumluluk da yüklemektedir.
Yeri gelmişken bağlantılı bir konuyu da izah edelim: İslam hukukunun cari olduğu bir toplumda vergi de kaçırılamaz. Zira verginin sorumluluğu da zekât gibi Allah’a karşıdır. Bunun sebebi ‘örfi’ olarak ifade edilen bu türden mali yükümlülüklerin kaynağının ‘devlet başkanı (ulul-emr)’ olmasıdır. Nitekim ilgili ayet (4/59) Allah ve Rasulüne mutlak itaati, ulul-emr bakımından ise İslam hukukuna uygun olanlara itaati emreder. Bu anlamda devlet başkanı vergi ödenmesi konusunda yetki kullanmışsa, bu bir emirdir ve bağlayıcıdır.
Malum olduğu üzere tecrübe yaşanılarak elde edilir. İnsanlık ‘orta yolu’ ağır bedeller ödeyerek buluyor. Bu da bir tecrübedir, ancak muhataplarına maliyet yükler. Buna karşın Allah’ın insana dönük emirleri genel kabulün aksine insanların sadece ahireti için değildir. Mesela bir emir olan orucun sağlığa faydaları günümüzde tıbben de ispatlanmıştır. Nitekim ‘otofaji'nin (az yemek suretiyle vücudun kendi kendisini temizlemesi ve yenilemesi) faydalarını bilimsel olarak araştıran Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi, ‘hücrelerin yenilenmesi için yaşlı hücrelerin parçacıklarının imha edilmesinin gerektiğini, bunun da uzun süre aç kalarak mümkün olduğunu’ tespit ettiği çalışmasıyla 2016 yılı Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü almıştır. İnsanlar bu yüzden günümüzde ‘aralıklı oruç’ adını verdikleri açlık diyeti yapmaktadırlar.
Sorumlu insan toplumun direği, ailenin göz bebeğidir. Sorumsuz insan ise toplumun sırtına yük, ailenin de göz kınıdır. Sözgelimi evlilik bir sorumluluktur. Zira evlenen kimse artık sadece kendisinden değil, eşinden-çocuklarından, yani onların geçimimden de sorumludur. Doğal olarak daha fazla çalışması-üretmesi gerekecektir. Söz konusu durum dolaylı olarak kişinin yeteneklerini keşfetmesine de yardımcı olacaktır. En önemlisi de toplumun yine direği olan aileyi yaşatma ve meşru yoldan insan neslinin devamını sağlama misyonu yerine getirmiş olacaktır. Bunlar ve elbette daha fazlası, yaşanılan topluma ve o topluma ilişkin değerlere de güç katacaktır.
Maalesef sürekli taraftar toplayan batı kültürü menşe’li ‘bireysellik’ ‘sorumlu insan’ modelinin altını oymaktadır. Şimdilerde tartıştığımız ‘nüfusun azalması’ korkusu da konu ile ilgilidir. Bireysel ve konfor alanı geniş yaşam felsefesine dayalı bu anlayış ya yalnız yaşamayı ya da evli ise bile aileyi değil, ‘kariyeri’ önceliğe almaktadır. Konu sadece de nüfus azalması gibi nicel değildir. Çocukluk döneminin aile ortamından uzak olması nedeniyle, aynı zamanda niteldir. Öyle ya; ‘anneler işe, çocuklar kreşe’ ise merkezde olan aile-çocuk değil ‘ekonomi’ olacaktır doğal olarak…
Sorumsuzluk bir toplumun ‘helak’ nedenidir. Sorumsuz insanda ‘şehitlik’ gibi yüksek bir hissiyata sahip olmaz mesela… Eğer bulunduğunuz ortamdaki kötülüğü kaldıramıyorsanız, parçası olmak yerine uzaklaşmak da bir çözümdür; bedensel ya da ruhsal... Kötülüğe karşı mücadele için, onun bir parçası olmamak için… Nitekim Şemsi Tebrizi’nin tespitiyle “her insan ölecek yaştadır.”