KONYA HABER
Konya
Açık
23°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3064 %0,23
48,9233 %0,43
4.870,06 % -0,46
Ara

Kırgınlıklar, siyaset, gelecek...

YAYINLAMA:

Siyasette hareketli günler yaşıyoruz. 

Hareketlilik genelde muhalefet kanadında var.

Geçen seçime göre parti sayısı oldukça arttı. 

Yeni partilerin çoğu, kendini Cumhur İttifakı'nın tam karşısında konumlandırıyor. 

Hemen hemen tüm partilerin söylemleri birbirine benziyor.

Zaman zaman bu benzerliği bozan olaylar yaşıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki tezkere oylaması da onlardan biriydi.

İyi Parti tezkereye "Evet" dedi, ancak ortağı CHP, "Hayır" oyu kullandı. 

CHP'deki tavır değişikliği oldukça dikkat çekici. 

Çünkü aynı tezkere yıllardır uzatılıyor. Metinleri de üç aşağı beş yukarı aynı. 
CHP'nin kendisine gerekçe yaptığı "Yabancı unsurlar", daha önce kabul oyu verdiği tezkerelerde de aynı kelimelerle vardı. 

Ne oldu da yıllardır kabul oyu verdikleri tezkereye bu kez red oyu verdiler?

Bu sorunun cevabını bulmak zor değil. Zaten oylama gününden bu yana çok konuşuldu, çok tartışıldı. 

Burada benim dikkat çekmek istediğim nokta, yedikleri içtikleri ayrı gitmezken, bu konuda neden İyi Parti ve CHP ayrı düştü?

Öyle ya, CHP red oyu vermekte çok haklıysa, bunu en azından ortağına anlatabilmeliydi. 

Bu şekilde yapsa "HDP'nin çağrısına uydu" eleştirilerini bir nebze de olsa savuşturabilirdi. 

CHP, hemen hemen her konuda birlikte hareket ettiği İyi Parti'yi bile ikna edemedi. 

Bırakın birini ikna etmeyi, kendisi "İkna edildi" söylemlerinin hedefi oldu. 

Bu söylemlerin haklılık payı var, zira ortada bir çizgi değişikliği var.

Üstelik öne sürdükleri gerekçeler de çok tutarsız. 

"Askerlerimiz şehit oluyor" gibi cümleler kullandılar. 

Bu söylemlerine itirazım yok. Ama şunu da sormadan edemiyorum; "Daha önceki tezkereler sırasında olmuyor muydu? O zaman niye "Evet" dediniz?

"Evet dersek Cumhuriyet'e ihanet etmiş oluruz" cümlesi çok daha feci...

Tersten okursak "Niye bugüne kadar defalarca Cumhuriyet'e ihanet ettiniz?" sorusunu soranlar haklı olmaz mı?

Bu cümlenin ana fikrini doğru kabul edersek, CHP Türkiye Cumhuriyeti'ne defalarca ihanet etti sonucuna ulaşılmaz mı? 

Yine aynı cümleden hareket edersek, "CHP, ortağı İyi Parti'yi Cumhuriyet'e ihanet etmekle suçladı" cümlesinin rahatlıkla kurabiliriz. 

Konumuza dönersek, Millet İttifakı'nın bir yol ayrımını geride bıraktığını söylemek mümkün.

İki ayrı yoldan ilerlediler.

Aynı ayrılık Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda da gün yüzüne çıktı. 

Tezkeredeki görüş ayrılığı bu konuda da söz konusu. 

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, adayın kim olacağı konusunda sürekli ve açıktan hamle yapıyor.

Önce "Başbakan adayıyım" dedi. Sonra "Aday, Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş olsun" mesajı verdi. 

Akşener, mesajlarını kapalı kapılar ardından vermiyor, tam tersi kartlarını açıktan oynuyor. 

Bu hamlelere karşı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan henüz açıktan bir karşılık görmedik. 

Akşener'in çıkışları öncesi de CHP ve  Kılıçdaroğlu'ndan art arda çıkışlar gelmişti. 

O çıkışların özü de Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday olarak gösterilmesi gerektiğiydi. 

CHP'nin hamlelerinin ardından İyi Parti'nin hamlelerinin gelmesi bu konudaki görüş ayrılığını tamamen su yüzüne çıkardı. 

 

Tezkere konusundaki görüş ayrılığı halledilebilir belki ama adaylık konusunda bir ayrılık çıkarsa ittifakın çok ciddi yara alacağı hatta sona bile ereceği açık. 

Siyasetin en önemli iki konusu olan terör ve seçim konusunda ayrı düşen bir ittifakın devam etmesi zaten mucize olur. 

İşte bu noktada çok yeni ve farklı senaryolar gündeme geliyor. 

O senaryolar da muhalefetin dağınık görüntüsünü daha da artıracak cinsten. 

Yakın zamanda iki parti arasındaki görüş ayrılıklarının giderileceği mümkün görünmüyor. 

Çünkü anlaşma yakın olsa en azından birbirlerine kamuoyu önünde yaptıkları sürpriz çıkışlarla mesaj vermezlerdi. 

Oturup konuşurlar, iyi ya da kötü bir noktada buluşmaya çalışırlardı. 

 

CHP bu noktada yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal durumuna yaşıyor. 

HDP'den vaz geçse hem HDP seçmenini kaybedecek hem uç sol oyları kaybedecek, hem de kendi içindeki bir kısmı küstürecek.  

İyi Parti'den vazgeçse bu kez ittifak bozulacak belediyeler bile tehlikeye girecek. 

Öyle ya İyi Parti'nin başka bir ittifak kurması ve CHP'den uzaklaşması sadece genel seçimi değil yerel seçimi de tehlikeye sokacak. 

O yüzden şu ana kadar HDP ve İyi Parti'yi bir şekilde yanlarında tutmaya çalıştılar. Büyük oranda başardılar da. Yerel seçim başarısı bunun en açık göstergesiydi.

Ama şu an işleri oldukça zor. İki taraf da CHP'yi zorluyor. 

Biri o tarafa çekiyor diğeri bu tarafa... 

İki taraftan birini seçtiğinde bunun bedeli var. 

Hala iki tarafı da aynı anda yanında tutmanın formülünü arıyorlar.

Önümüzdeki seçimin nasıl geçeceğini de bu çabanın tutup tutmaması belirleyecek. 

 

Son dönemdeki siyasi gelişmelere bakıldığında çok farklı bir seçim geçeceğini düşünenler var. 

Açıkçası Türkiye'nin yakın geçmişini takip eden biri olarak ben çok da farklı bir seçim beklemiyorum.

Her seçim öncesi 2 kere 2'yi 4 olarak hesaplayanların, seçimlerde yanıldığını gördük.

Çünkü Türk siyasetinde hiç bir zaman 2 kere 2, 4 etmiyor.

Şu şu kadar oy alır, bu bu kadar oy alır, şu çok oy kaybetti, şu oyunu çok artırdı gibi tespitler seçim öncesi doğru olabilir.

Ama sandık vatandaşın önüne geldiğinde vatandaşın terazisi çok daha farklı tartıyor. 

O yüzden bu seçimin kazananını yine seçmenin vicdanı ve kendi içindeki hesaplaşması belirleyecek. 

 

Siyasi hesaplaşmaların o vicdani tercihi çok etkileyeceğini düşünmüyorum. 

Esas etken ekonominin önümüzdeki bir yıl içindeki seyri olacak. 

Daha önce de yazmıştım, ortada iki yol var. 

Ya kur ve fiyatlar düşürülecek -ki bu mümkün görünmüyor- ya da insanların gelir seviyesi artırılacak. 

Ak Parti'de asgari ücret ve emekli maaşlarının normal zammın dışında artırılması konusunda bir çalışma yapıldı. 

"Asgari ücret ve emekli maaşları insanca yaşamaya, geçinmeye yetecek bir seviyeye çıkarılacak" açıklaması geldi. 

Bu çok önemli ve kritik bir hamle olur. 

Gerçekten insanca yaşanabilecek bir seviyeye yükseltilebilirse -ki devlet de fedakarlık yaparsa bu çok da zor değil- halk nezdindeki olumsuz hava kırılır. 

Çünkü ekonomik sıkıntılar nedeniyle kırgın olan milyonlarca insanın tercihi barışmaktan yana.

Birbirini seven iki insan barışmak için bahane arar ya.

İşte kırgınlık yaşayan milyonlarca kişi bu kırgınlığı bitirmek için kendisine değer verildiğinin, önem verildiğinin gösterilmesini bekliyor.

Bu da öncelikle "İnsanca yaşayabileceği bir gelir"den geçiyor. 

Sağlanırsa kırgınlık bir kenara bırakılır. 

Sağlanamazsa bu kırgınlık geri dönülmez bir noktaya gidebilir. 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *