“6 Şubat depremleri dünyadaki tüm bilim insanlarının aşırı ilgisini çekmiştir”
Öte yandan büyük Marmara depremi de bekleniyor. Peki hangi illerde deprem bekleniyor? Hangi iller güvenli? Yaşanan depremin büyüklüğü ve şiddetiyle dünyada bir ilk mi gibi merak edilen tüm soruların cevabını Jeofizik Mühendisi Prof Dr Zafer Akçığ anlattı.
Doğrudur bu iki deprem tarihe geçti. Çünkü, uzun yıllardır (ortalama 450-500 yıl) kırılmayan Doğu Anadolu Fayı’nın (aynı zamanda bir levha sınırı) kırılması beklenen bir olaydı. Ancak kırılmanın hangi lokasyonda olacağı için değişik yer tahminleri vardı. 7.7’lik Pazarcık depreminden sonra oluşan 7.6’lık depreme hiçbir bilim insanı işaret etmemişti. Diğer sürpriz depremler de 6.4 Hatay-Defne ve 5.8 büyüklüğündeki Samandağ depremlerin oluşmasıdır. Bu da depremlerin gelişigüzel (kaotik) karakterli oluşma özelliğinin tipik bir göstergesidir. Son oluşan Doğu Anadolu depremleri en büyük olmamasına rağmen, art arda oluşmaları dünyadaki bütün bilim insanlarının dikkati ve ilgisini bu bölgeye yöneltmiştir. Yapılacak yeni araştırmalar, bölgenin sismotektonik yapısı hakkında yeni görüşlerin oluşmasına önemli katkılar sağlayacaktır.
-Bir Japon bilim adamının şöyle bir açıklaması oldu, dedi ki: "Biz eskiden Japonya' ya deprem ülkesi derdik ama artık Türkiye'de bir deprem ülkesi." Biz de artık biliyoruz ve kabulleniyoruz ki Türkiye deprem ülkesi. Fakat hep Japonya ile karşılaştılıyor. Bu konuda neler söylersiniz?
--Dünyada depremlerin oluşma büyüklüklerine ve sayılarına bakarsanız birinci sırada Japonya ikinci sırada ise Türkiye gelmektedir. Ancak depremlerde oluşan hasar ve can kayıplarına bakıldığında ülkemiz birinci sırada yer almaktadır. Japonya’daki en büyük deprem 9.1 büyüklüğündeki 11 Mart 2011’de olan Tohoku depremidir. Yaklaşık 20000 can kaybının olduğu bu depremde, can kaybının yüksek olmasındaki önemli bir diğer faktör ise deprem sonrası oluşan tsunami olayıdır. Bizim sahillerimizde ise bu boyutta bir tsunami olma olasılığı düşüktür.
-Bu deprem büyüklüğü ve şiddetiyle dünyada bir ilk mi?
--Büyüklük açısından 8’den büyük dünyada kaydedilmiş 10 büyük deprem vardır. Bunlardan ilk ikisi 9.2 büyüklüğündeki Alaska ile 9.1 büyüklüğündeki Endonezya-Sumatra depremidir. Sumatra depremi 250000 can kaybı ile birinci sıradadır.
Doğu Anadolu depremleri büyüklükleri açısından ilk değil ama, art arda 5.8 ile 7.7 arasındaki büyüklüklü 4 depremin oluşumu açısından dünyada bir ilktir. Bu nedenle dünyadaki tüm bilim insanlarının aşırı ilgisini çekmiştir.
-Kimi uzmanlar bölgedeki enerjinin Hatay ve Adana'ya kaydığı görüşünde. Bahsi geçen savrun ve yumurtalık fayları bu depremlerle tetiklendi mi? Ne dersiniz Hatay' da ki fay hatlarını göz önünüze aldığınızda böyle bir ihtimal söz konusu mu?
--Bu depremler artçıları ve arazi gözlemleri ile birlikte ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu değerlendirmeler sonucu faylardaki gerilim transferlerinin hangi yönlerde olabileceği konusu sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilecektir.
Bu konuda ilk çalışmalardan biri, DEÜ’den Prof. Dr. Oya Ankaya Pamukçu ve ekibi tarafından, Küresel Konum Belirleme Sistemi (GNSS) verileri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Buradan elde edilen sonuçlar, depremin etkisiyle plastik (kalıcı) deformasyonun meydana geldiği, diğer bir deyişle depremin etkisinin ortadan kalkmasıyla hareket eden noktaların ilk konumlarına geri dönmemiş olduğunu göstermiştir.
Aynı araştırma kapsamında, Pazarcık depremine ait yapılan analizler sonucu ise gerilimin azaldığı ve arttığı bölgeler incelenmiş. Elde edilen bulgulardan, kuzeydoğuda Adıyaman, Malatya ve çevresi ile güneybatıda Gaziantep ve çevresinde deprem riskinin yüksek olduğuna işaret edilmiştir.
-Uzmanlar daha evvelki yıllarda Maraş konusunda uyarılarda bulunmuştu. Şimdi benzer uyarılar uzun zamandır İstanbul için yapılıyor. Olası bir depremde İstanbul'u, neler bekliyor? İstanbulda depremin önümüzdeki bir yıl içinde olabilme ihtimali nedir?
--Yukarıda da değindiğim gibi deprem gelişigüzel bir olaydır. Günümüze değin bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar, depremin doğası hakkında çok önemli bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Bu bilgiler, artık deprem riskinin fazla olduğu bölgeleri net bir şekilde saptamamıza olanak sağlamıştır. Ancak kırılacak hatları ve bu hatların etkileyebileceği yerleşimleri %’de 100’e yakın bir doğrulukla saptayabilmemize karşın nokta atışı tam yerini ve zamanını henüz saptama olanağına sahip değiliz. Tekrarlama periyotları (olası olma zamanları), istatiksel yaklaşımlar kullanılarak tarihsel kayıtlardan yararlanılarak hesaplandığı için daima belli bir yanılgı payı içerdiğini de göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenlerle İstanbul depremi 1 yıl içinde olacak demek, falcıların veya büyücülerin kehanette bulunmalarına benzer.
-Türkiye büyük deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışıyor. Bir yandan da gözler olası İstanbul depremine ilişkin açıklamalarına çevrildi. Ancak bu konu özelinde uzmanlar arasındaki farklı değerlendirmeler de tedirginliğe yol açtı. Bu farklı görüşler neden ortaya çıkıyor?
--İstanbul depremi için farklı yorumları açıklayabilmek için Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun (KAFZ) deprem geçmişini irdelemekte yarar var. Süreç 1939 yılında 7.8 büyüklüklü Erzincan depremi ile başlamıştır. Daha sonra KAFZ boyunca depremler değişik büyüklüklerde depremler üreterek batıya doğru fayı kırmaya devam etmiştir. Batıda en son 1967 yılında 6.8 büyüklüklü Sakarya-Adapazarı depremini üretmiştir. Ancak, batıya doğru gitmesi gerekirken 1992’de tekrar Erzincan’ı 6.8 büyüklüklü bir deprem ile bir defa daha kırmıştır. Daha sonra 17 Ağustos 1999 depremi ile tekrar batıya doğru hareket ederek Gölcük ve civarını kırmıştır. En sonunda ise tekrar doğuya doğru dönerek 12 Kasım 1999 Düzce depremini oluşturarak aradaki sismik boşluğu (gap) tamamlamıştır. Bu döngü bile depremin ne kadar gelişigüzel bir olay olduğunun göstergesidir.
KAFZ Gölcük Körfezi’ne girdikten sonra iki kola ayrılmaktadır. Kuzeydeki kol Adalar civarından geçerek Çanakkale yönüne doğru uzanırken diğer kol güneybatıya dönerek Bursa yönünde uzanmaktadır. İşte bu noktada bilim insanları iki farklı görüşü öne sürmektedirler. Bir grup fayın iki kola ayrılması nedeniyle enerji seviyesinin düşerek en fazla 6.5 büyüklü bir deprem oluşturabileceği savını öne sürerken diğer bir grup ise kuzey kanat üzerinde 7.5 büyüklüklü tek bir deprem oluşabileceğini öne sürmektedir. En son olarak ta Japon jeofizik uzmanı Yoshinori Moriwaki bu hatlar üzerinde 4 ayrı yerde 6.8-7.5 büyüklüklü depremler olabileceğine değinmiştir.
Bu yaklaşımlardan da anlaşılabileceği gibi nerede olursa olsun bu depremler gerçekleşecektir. O zaman bize düşen görev, olacağını bildiğimiz akıllı düşman depremlere karşı ne yapmamız gerektiğidir. Bunun da çözümü uygun zeminlerde normlara uygun sağlıklı yapılar oluşturmaktır. Bu noktadan hareketle çözüm, riskli kentlerimizde kentsel dönüşüm uygulamalarını ivedi olarak başlatmaktır. Çünkü, başlamak bitirmenin yarısıdır özdeyişi hedefimiz olmalıdır.
-Peki Ankara’da durum nasıl? Ankara’nın deprem tehlikesinin sanılanın daha yüksek olduğununa yönelik araştırmalar var. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Ayrıca Konya için neler söylersiniz?
--İç Anadolu (Ankara ve Konya’yı da içeren) bölgesi depremsellik açısından sakin bir bölge olarak gözlenmektedir. Ancak, Kırıkkale ve Niğde’de olan son depremler dikkatleri bu bölgeye çekmiştir. Bu nedenle bu bölgelerin depremselliği konusu da daha dikkatli incelenmelidir.
-Yurdun dört bir yanından sık sık deprem haberleri alıyoruz. Bunlardan biri de Kayseri. Hangi illerde deprem bekleniyor, hangi iller güvenli?
--MTA’nın diri fay haritası bize Türkiye’nin deprem riski yüksek bölgelerinin yerlerini ve etkileyebileceği yerleşimleri net bir şekilde göstermektedir. Yukarıda da değindiğim gibi bu kesimlerde kentsel dönüşüm çalışmalarının ivedi olarak başlatılması gerekir. Ayrıca da tüm kentlerimizde afet sonrası uygulama planlarının gözden geçirilmesi ve saptanan eksikliklerin acilen giderilmesi gerekir.
-Hatay depremin merkez üssüne uzak fakat böyle olmasına rağmen Hatay'da büyük yıkıma yol açtı. Peki bundaki etkenler neler? Hatay neden bu denli büyük bir yıkım yaşadı?
--Ülkemiz benzer bir durumu 2020 Samos (İzmir) depreminde de yaşadı. Deprem İzmir’e kuş uçuşu yaklaşık 80-100 km mesafede oluştu. Buna karşın bu mesafe içinde hiçbir yerleşimde önemli bir etki yaratmazken, İzmir’de (Bornova Ovası ve Karşıyaka’da) 9 binanın tamamen yıkılmasına ve 107 can kaybına neden oldu. Ayrıca, birçok binada da orta hasar yarattı ve bu binaları da kullanılamaz hale getirdi. Bu hasarın temel nedenini de, her iki bölgede de yaklaşık 300 m kalınlığa ulaşan alüvyon tabakasının depremdeki davranış özellikleri (sıvılaşma, rezonans, yatay ivme vd.) göz önünde bulundurulmadan inşa edilen yapılar oluşturmaktadır.
Hatay’daki bu boyuttaki hasar İzmir örneğine benzer nedenlerle oluşmuştur. Bu değinimlerden de ilginç bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Depremlerin tekrarlama periyodları hesaplanırken sadece milattan bu yana olan depremlerin tarihsel kayıtlarının kullanılması bizi eksik sonuçlara götürebilir. Çünkü bu kayıtlar, 1-12 aralığında değişen, depremin yıkım etkisi (şiddeti) göz önüne alınarak tutulmuştur. Bu değerlendirmeler, bize depremin merkezinin en büyük yıkımın olduğu yerde olmayabileceğine işaret etmektedir. Bu değerlendirmeler, Doğu Anadolu depremlerinden sonra birçok bilim insanını (yerli ve yabancı) ortak bir noktada buluşturmuştur. Bu da tekrarlama periyotları hesaplanırken MÖ binli yıllara ait arkeolojik buluntulardan yararlanma zorunluluğudur. Çok disiplinli çalışmaları gerektiren deprem olgusunda arkeologlar da önemli katkılar sağlayacaktır.
-Adeta küçük kıyameti yaşadık, deprem çok kuvvetliydi evet ama neden bu denli büyük bir felaket yaşadık, onca yaşanan kötü tecrübeye rağmen ders almadık mı?
--Türkiye gerçek anlamda deprem gerçeği ile 1999 Gölcük ve Düzce depremleri ile tanıştı. O tarihten bu yana birçok adımlar atıldı. Ancak % 90’ı deprem riski altında olan bir ülkede öngörülen çalışmalarda bazı eksikliklerin olması doğaldır. Önemli olan görülen eksikliklerin hızlı bir şekilde giderilmesidir. Ülkemiz bu eksiklikleri en kısa sürede giderebilecek olanaklara (insan kaynağı ve teknolojiye) ve yeteneğe sahiptir. Bu konuda vatandaşlarımızın sağ duyusu da oldukça yüksektir. Özellikle son depremde gönüllü Sivil Toplum Kuruluşlarımız deprem sonrası çalışmalarda çok önemli katkılar sağlamışlardır.
-Özellikle yeni binalar rezidans ismiyle vatandaşa trilyonlarca liraya satılan o evler de yerle bir oldu. Kime nasıl güveneceğiz, bu sorunu nasıl aşacağız ?-Bu örnekler de gördüğümüz gibi deprem ülkesi olmamıza rağmen neden yeni binalarda gerekli teknik özellikler eksik inşaa ediliyor? Yatay mimarinin önemi de yeniden gündeme geldi, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
--Aslında bu sorunun aşılması çok kolay. Burada öncelikle bir kontrol ve sorumluluk zincirinin oluşturulması gerekir. Bu zincir kentler bazında mikrobölgeleme ve inşaat bazında zemin etütlerinden başlamalı. Bu çalışmalar zeminin dinamik (zeminin deprem anında nasıl davranacağını belirleyen jeofizik ölçümler) ve statik (jeofizik bulgular sonucu belirlenen yerlerde yapılacak zemin sondajları ve elde edilecek örnekler üzerinde jeolojik ve geoteknik çalışmalar) davranışlarının belirlenmesine yönelik olacaktır. Bu çalışmalardan elde edilen bulgular ışığında mimari ve inşaat mühendisliği projeleri hazırlanacaktır. Bu projelerden yararlanarak inşaat işlemi yapı denetim firmalarının kontrolünde gerçekleştirilmelidir.
Buradaki en önemli nokta, öngörülen çalışmalarda başından sonuna kadar görev alan tüm teknik elemanlarının ortaklaşa sorumluluk taşımaları garanti (yasa ile) altına alınmalıdır. Bu konudaki bir diğer garanti de araçlarda olduğu gibi (zorunlu trafik ve kasko) sigorta sisteminin oluşturulmasıdır. Halen uygulamada olan zorunlu DASK sigorta sistemi devam ettirilerek sıkı bir şekilde denetlenmeli ve yaptırımlar getirilmelidir (zorunlu sigorta olmadığı için araçların trafikten men edilmesi vb. gibi). Kasko sigorta bedelleri de tapu satış değeri üzerinden saptanmalı ve her yıl için yeniden güncellenmelidir.
-Bu arada bölge adeta beşik gibi sallanıyor. Artçılar devam ediyor. Yeniden 7 ve üzeri deprem beklentiniz var mı, böyle bir durum olabilir mi?
--Depremlerin oluştuğu yerlerde yeterli miktarda enerji boşaldığı için bu boyutlarda başka depremin olmaması gerekir diye tahmin ediyorum. Ama fayın uzunluğunun 550 km olduğu göz önünde bulundurularak yukarıda da değindiğim gibi gerilim transferi çalışmalarının sonuçları sağlıklı bir tahminde bulunmamıza önemli katkılar sağlayacaktır.
-Deprem anında neden gökyüzünde ışıklar beliyor anlatır mısınız, ortaya çıkan ışıkların nedeni nedir?
--Bu konuda yapılan araştırmalarda henüz kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Ancak, bu konuda bazı kestirimler vardır. Örneğin bunlardan birisi de tektonik gerilim bir piezoelektrik etki üretir ve kuvars içeren kayalar belirli bir şekilde sıkıştırıldığına güçlü bir voltaj üretir. Bu voltaj havaya salınarak havayı iyonize eder. Bu olay da tribolüminesans prensibi gereği parlak bir ışığının yayılmasına neden olur.
Burada değindiğim, önerilen sonuçlardan bir tanesidir. Diğer önerilen çözümler de bu öneri gibi şimdilik bir tahmin boyutunda olduğu için araştırmalarda kesin sonuçlar elde edilmesini beklemekte yarar vardır.
-Hocam son olarak depremlerin HAARP tarafından tetiklendiği iddialarına ne diyorsunuz?
--Bu konuda DEÜ’den Doç. Dr. Emre TİMUR tarafından yapılan jeofizik-elektromanyetik hesaplamalar sonucunda elde edilen bulgular, HAARP konusunda yapılan varsayımların anlamsız ve geçersiz olduğu kesin bir şekilde saptanmıştır. Elde edilen bulgular; elektromanyetik bir kaynak kullanılarak kayaçların kırılabilmesi için yeterli basıncın oluşturulabilmesinin olanaklı olmadığı, HAARP sisteminin anten boyu-geometrisi ile kullanılan EM dalga frekansları-çıkış gücü nedeniyle yerin derinliklerine etki edemeyeceği ve öngörülen tesisin konumu ve uzaklığı da göz önünde bulundurulduğunda; üretilen sinyalin Türkiye’ye ulaşamayacağına ve bir etki yaratamayacağına kesin bir şekilde işaret etmektedir.
Son söz olarak ta bu konudaki en önemli eksikliğin, vatandaşlarımızın deprem konusunda yeterli eğitim ve bilince sahip olmadığı gerçeğinin bu depremlerden sonra net bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Bu eksikliğin giderilmesinde görev devletimize ve sivil toplum kuruluşlarına (STK) düşmektedir.
Bu konudaki ilk adımlardan birisi İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi Vakfı (İKLEV) tarafından atılmıştır. Öngörülen eğitim projesi Karşıyaka Erkek Lisesi öğrencileri (9-10-11 ci sınıflar) ve bakmakla yükümlü oldukları hareket kabiliyeti kısıtlı bireylerle yaşamakta olan kadınlarımızı kapsamaktadır. Proje İKLEV’in koordinasyonunda Karşıyaka İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Karşıyaka Belediyesi, Acil Tıp Derneği, Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve konu ile ilgili değişik meslek gruplarından uzmanların katkılarıyla 2023-2024 eğitim yılında gerçekleştirilecektir. Projenin hedefi ise hedef kitlenin; öncesinde, sırasında ve sonrasında depremin tüm boyutları ile tanıştırılması, eğitilmesi ve bilinçlendirilmesidir.
Kaynak:BBN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.