Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?
Mustafa Kemal'in ölümünden önce yaşadığı hastalık sürecinde neler yaşandı? Gazeteci Sima Güleser Polat sordu, Usta Gazeteci Tamer Korkmaz cevapladı....

Son yıllarda Türkiye'de önemli isimlerin ölümlerinin ardındaki derin soruların cevabında hep aynı yapılanmalar var. Bu yapılanma Cumhuriyet'in kurulma dönemine dayanıyor. İç ve dış kuvvetlerin, Türkiye Cumhuriyeti'nin yapılanmasında da olumsuz etkisi olduğu aşikar. Haliyle bu durum, Cumhuriyet'in kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün ölümünün ardındaki şüpheleri de berberinde getiriyor. Ölümünün 83. yılında Mustafa Kemal'in henüz açılmayan ve bir çok gizem bırakan vasiyetinde neler var? Kimler sansürledi? Mustafa Kemal'in ölümünden önce yaşadığı hastalık sürecinde neler yaşandı? Gazeteci Sima Güleser Polat sordu, Usta Gazeteci Tamer Korkmaz cevapladı....

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Araştırmacı ve Yazar Aytunç Altındal, 30 Ağustos 2013’de İzzet Çapa’ya verdiği röportajda, Atatürk’ün ölümüyle ilgili şüpheleri dile getiriyor ve bu arada Atatürk’ün açıklanmayan vasiyetinden bahsediyor. Üstelik vasiyetin 2013’ün Kasım ayında açıklanacağını söylüyor. Bu röportajdan yaklaşık üç ay sonra Altındal vefat etti. Ne oldu bu vasiyet? Neden açıklanmadı, bu zamana kadar?

-Aytunç Altındal, 2013 yılının 18 Kasım günü hayatını kaybetti. Bir başka deyişle, vasiyetin açıklanacağını öne sürdüğü Kasım ayında vefat etti. Ölümüyle alakalı çok ciddi kuşkular var. Zehirlendiğine dair. Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavi için yattığı hastanede kısa bir süre sonra öldü.

Hürriyet’teki o röportajdan önce de “Atatürk’ün siyasi vasiyeti açıklanırsa yer yerinden oynar” demişti. İzzet Çapa’ya ise “Evren’in, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ‘Halk bunu zor hazmeder’ diyerek 50 yıllık yasağın üstüne bir 25 yıl daha yasak koyduğunu” söylüyordu. Bu yılların toplamı 2013 ediyor. O yüzden, “Yasak artık kalkıyor” diye düşündüğü anlaşılıyor. Aradan geçen sekiz yılda da açıklanmadığına göre yasak bir şekilde sürüyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün 5 Eylül 1938’de yazdırdığı vasiyetinin siyasi kısmı tam 83 yıldır gizlendiğine göre kimi gerçeklerin ortaya çıkmasının istenmediği açıktır. Bazı resmi tezlerin ve uygulamaların çökeceğinden korkulduğu görülüyor.

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Evren’in yasağı 25 yıl daha uzattığı 1988’de Turgut Özal, Başbakan. Altındal, Atatürk’ün siyasi vasiyetini gören birkaç kişi arasında Özal’ı da sayıyor…

-Evet, öyle. Burada Atatürk’ün bilinen vasiyetinden farklı bir vasiyetten söz ettiğimizin altını çizelim. Yani, vasiyetin tamamı açıklanmamış, siyasi vasiyet kısmı sansürlenmiştir. Bu sarsıcı bilginin kaynağı da Turgut Özal’dır. Özal, 1992’nin son aylarından itibaren Çankaya Köşkü’nde gece yarılarını aşan saatlere kadar ANAP’ın bazı muhalif milletvekillerini ağırlıyordu. Parlamento muhabirliği yaparken, o isimlerden ikisinden “Turgut Özal’ın Atatürk’ün vasiyetinin sansürlendiğinden bahsettiğini” dinlemiştim. Özal, sansürlenen vasiyette “cenaze töreniyle ilgili bir maddenin bulunduğunu” da söylemiş. Merasimin, Saray’da gizlice yapıldığı ve usule uygun olmayan bir cenaze namazının kılındığı biliniyor. Buradan, İstanbul’daki cenazede Atatürk’ün vasiyetine uyulmadığı neticesi çıkıyor.

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Altındal, Atatürk’ün siyasi vasiyetinde hilafetten söz edildiğini söylüyor. Çok çarpıcı değerlendirmeleri var. Hilafetle ilgili tartışmalar uzun süredir devam ediyor. Altındal’ın bahsettiği Hilafet sisteminden ne anlam çıkarmalıyız?

-Altındal, orada bazı laik kaygıların aksine hilafetin Türkiye’de sekülerleşmeyi güçlendireceğini söylüyor. Bu bağlamda hilafeti dini değil siyasi bir kurum olarak tarif ediyor. Laikliğinden kuşku duyulmayan Avrupa devletlerinin liderleri Vatikan’a gidip Papa’nın önünde el pençe divan vaziyette duruyorlar. Buna mukabil İslam dünyasında bir dini lider yok. Altındal’ın olaya böyle bir açıdan baktığı anlaşılıyor.

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Altundal o röportajda Atatürk’ün ‘Nutuk’ta Fellah-ı Vatan diye bir teşkilattan bahsettiğini de söylüyor. Bu teşkilat nedir, neden önemli?

-Atatürk’ün, Felah-ı Vatan örgütünü çift L harfiyle yazarak güya küçümsüyormuş gibi yaptığını söylüyor. “İstiklal Harbi öncesinde bu gizli örgüt olmasaydı, ne 23 Nisan ne de bugünkü Türkiye olurdu” diyor. Teşkilat-ı Mahsusa diye bilinir, genelde. Felah-ı Vatan bahsinden, iki bin küsur yıllık Türk devlet geleneğinin o dönemdeki gizli temsilcilerinin kastedildiği anlaşılıyor.

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Atatürk, hepimizin bildiği gibi “Kendisinin Türk doktorlarına emanet edilmesini” istedi. Ancak, tedavi sürecine baktığımızda, yakınındakiler Atatürk’ü “Fransız doktorlara” emanet ediyorlar. Biz o dönemde yaşananları yanlış mı biliyoruz? Tedavi sürecinde Atatürk’ün yanında kimler vardı?

-Prof. Noel Fissenger, Atatürk’ün hastalığı esnasında iki kez Paris’ten getirtilmişti. Dediğiniz gibi, pek ironik bir durum var, burada. O dönemde yaşananlar resmi tarihte yazıldığı gibi değil, elbette…

Atatürk'ün vasiyeti sansürlendi mi?

Avram Benaroyas, Yunanistan’da yayınlanan Laiki Foni (Halkın Sesi) gazetesinde çıkan 1 Ağustos 1948 tarihli yazısında şöyle diyordu: “1937 yılı ortalarında adını açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’ün sağlığına ilk darbeyi indirdi. Uyguladığı tedavi yöntemiyle öncelikle sinir organlarını zaafa düşürdü.” Bu sözler sizin 2015’teki bir yazınızda geçiyor. Bahsi geçen doktorlar kim?

-Benaroyas, Varnalı bir Yahudi idi. Farmasondu… Noel Fissenger ve Samuel Abrayava Marmaralı ile birlikte Berlin’den Prof. Von Bergmann ile Viyana’dan Prof. Eppinger tedavi sürecine dâhil edilmişlerdi. Benaroyas’ın adını açıklamadığı doktor, bunlardan biri olabilir.

 

2015’teki yazıda saydığınız isimlerin içinde Türk hekimlerin de adı geçiyor. Nasıl bir organizasyon kuruldu o dönemde?

-Evet. Akil Muhtar Özden, Süreyya Hidayet, Asım Arar, Mim Kemal Öke, Kamil Berk, Neşet Ömer İrdelp, Nihat Reşat Belger gibi doktorlar o süreçte ön planda. Sadece yabancı doktorların değil Türk doktorların da “organize işlerin içinde olduğunu” söyleyebiliriz. Lebit Yurdoğlu, Hıfzı Oğuz Bekata’ya gönderdiği 18 Ekim 1962 tarihli mektupta şöyle diyor: “Atatürk’e verilen ilaçlardan kinin karaciğerde onulmaz yaralar açar. Diğer bir ilaç Piremidon’un zehirli etkisi kesindir. Civalı diüretik olan Salygran adlı ilacın da tehlikeli olacağı bilindiği halde kullanılmasına devam edildi. Eppinger, Fissinger, Bergmann ve İrdelp hekimlik görevlerini bilinçli olarak eksik yapmışlardır.” Buradan çıkan netice şudur: Atatürk’e kasten yanlış tedavi uygulanmak suretiyle hastalığının ilerlemesi sağlanmış. Yani ölümünün çabuklaştırıldığı söylenebilir.

 

Atatürk’ün ölümü neden çabuklaştırıldı?

-O dönemde dünyada İngilizler egemen. Türkiye’deki gizli faaliyetleri, derin tesirleri de ileri seviyede. Belli konularda asla kontrol edilemediği için; 1933-1934’ten itibaren Cumhurbaşkanı Atatürk’ün yalnızlaştığı, daha doğrusu yalnızlaştırıldığı, tecrit edildiği bir gerçek. Bazı imzaları ve kaşelerinin kendi iradesi dışında kullanıldığı biliniyor. Mesela, 1934’teki Ayasofya kararnamesinde yer alan imzası sahtedir. Rahmetli Ziyad Ebüzziya, bunu 1990’da belgelemişti. İngiliz görece gizli belgeleri yıllar sonra açıklandığında görüldü ki; Atatürk’ün son bir senesinde İngilizler İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığına hazırlamışlar!  İnönü’nün, Atatürk’ün İstanbul’daki cenaze merasimine katılmayışı da hesaba dâhildir. Bir de şunu ekleyelim: Atatürk, 10 Kasım’da vefat ettikten sadece bir gün sonra İnönü Meclis’te Cumhurbaşkanı seçiliyor. Yahu bu acele, niyeydi?

 

Merhum Altındal bir de; “Türkiye’de özellikle 20. Yüzyıl’ın başından bu tarafa Batı işbirlikçisi olan kişilerin neredeyse tamamına yakını Mason’dur” diyor ve bir diğer detay ise Atatürk’ün doktorunun da Mason olduğu gerçeğidir. Bu durumda, Atatürk’ü Masonlar mı öldürdü?

-Atatürk’ün tedavi sürecinde yer alan doktorlardan, en azından bir kısmının Mason olduğu biliniyor. Bu süreçte kasten yanlış tedavi var. O doktorlara, Atatürk için gizli talimat veren bir “Güç Odağı” olduğu muhakkaktır. Bu derin güç odağını oluşturanların Mason kulüplerine üye olduklarını tahmin etmek ise güç değildir.

Röp: Sima Güleser Polat 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.