Her kalp kendi niyetini yazar

Her kalp kendi niyetini yazar

​​​​​​​Küçük yaşlardan itibaren sembolleri ve ritüelleri merak eden, yaşamdan cevaplar almaya niyetli, bilgi aşığı, “Odağım insan ve iletişim,” diyen Derin, Sırlar Bohçası, Gelecek Geçmişi Şekillendirir, Niyet Defteri ve Rüya kitaplarının yazarı Meltem Reyhan ile son çıkan seri kitapları Aile Modelleri, Mekân Enerjilerini İyileştirmek, Doğanın Döngüsüyle Uyumlu Yaşamak üzerine konuştuk.

“Niyet” denince akla gelen ilk isimdir Meltem Reyhan, “Her kalp kendi niyetini yazar” diye başlar Niyet Defteri kitabına. Bu sıradan bir cümle değildir, okudukça derinleşir kitap ve o ilk cümlenin önemini kitabı bitirince anlarız. “Niyet, aslında bizim bulunduğumuz bir halden diğer bir hale geçişimizin yol haritası, yolculuk biletidir. Hayatı yeniden tasarlamaktır.” diye boşuna dememiştir. Kendisiyle okuru olarak ilk tanışıklığım Niyet Defteri kitabıyla olduğu için bende yeri ayrıdır.

Hepimize niyet etmenin, rüyaların ve de sembollerin gücünü hatırlatan Meltem Reyhan’ ın yolculuğu nasıl başlamıştı? Bu yolda nelerle karşılaştı? Bu soruların cevaplarını çok merak ediyorum. Onu daha yakından tanıyabilmek için bu sohbet harika bir vesile oldu.

H- Sizi instagramdan takip ediyor ve paylaştığınız videoları izlemeye çalışıyorum. Belki de videolarınızı izlemenin etkisiyle kitaplarınızı okurken de sanki sizi dinliyormuş gibiyim. Pek çok okurunuz ve takipçiniz de bu durumu yaşıyordur sanırım. Çünkü kabileyiz anlayışınızla tanışmadan tanışıyor gibi hissettiriyorsunuz. Videolarda da kitaplarda da sohbet halindeyiz. Bu aidiyet hissi gerçekten çok güzel. Kendi yolculuğunuza geçmeden önce konuşalım isterim. Yazdığınız kitaplar, yazılar pek çok ruha şifa oluyor, aydınlanma sağlıyor, hayatlarını değiştiriyor. Sizi dinleyen, size güvenen insanlar var. Bu size nasıl bir alan açıyor? Neler hissediyorsunuz?

Sevgili Hande, birlikte yol aldığım tüm yoldaşlarıma kabilem dememin sebebi; eski toplumlarda kadınlar birbirlerini kollar, yardımlaşır ve birlik olurlarmış. Kadının kadına dost olduğu bir atmosfere ihtiyacım olduğunu anladığım günden bu yana safları sıklaştıralım diyorum, yan yana can cana ilerleyelim. Bu sayede ben de kendimi güvende ve sevgi dolu bir topluluğun parçası olarak hissediyorum. İlk kitabımı hatta ilk yazımı yazdığım günden bu yana aynı heyecanla yazıyorum, anlatıyorum. Biz’e anlatıyorum. Bazen düştüğümü, bazen kalktığımı, bazen yandığımı bazen de ferahladığımı paylaşıyorum gönül rahatlığıyla.

Her kalp kendi niyetini yazar

H- 40 yaşından sonra hayatınızın farklı bir yönde geliştiğini, o zamana kadar yaşadıklarınızda aslında bu değişime hazırlandığınızı pek çok sohbetinizde söylüyorsunuz. Hayatın akışını fark edebilmek, hayatın sunduğu yolu görebilmek de kıymetli. Sizce bu farkındalık nasıl gelişir? Hayatın göz kırpışını görmenin yolu nedir?

Aslında kırk yaş öncesinde yaşananların bir kısmını kitaplarda ya da videolarda bahsediyorum. Bugün sorsan yolculuğun ne zaman başladı diye, “az önce “derim.  An be an, her nefeste derinleşiyor insan farkındalık yolculuğunda. Sakinleştikçe, dinginleştikçe sufilerin, filozofların söyledikleri, okuduğun kitaplardan anladıkların farklılaşıyor.  Biz herhangi bir konuda direnç gösterdiğimizde, hayatı sağa sola çekiştirmeye çalıştığımızda, ne istediğimizden emin olamadığımızda kendimizden ve hayatla olan sohbetimizden uzaklaşmışız demektir. Farkındalığımız, olaylar karşısında nasıl hissettiğimizi, ne istediğimizi, neleri baskıladığımızı, kimi ve hangi gerekçeyle idare ettiğimizi anlamaya başladığımızda gelişir.

H- Çevreme ve kendime baktığımda 40 yaş gerçekten de bir dönüm noktası gibi. Sizce neden böyle? Kendi gözlemlerimden şunu da eklemek istiyorum. Artık insanın anlam arayışı, kendini bulma, kendine öncelik verme yaşı sanırım daha erkene çekildi. Etrafıma bakıyorum, artık gençlerde bu alanlarda kendilerini geliştirmeye çalışıyor. Daha çok okuyup daha çok öğrenme çabasında olmaları beni mutlu ediyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Genç bir kızınız var. Sizin gözlemlerinizi merak ediyorum.

Kırk yaş ve civarı olgunlaşmayla ilgili süreçleri anlatır. Her kırk yaşına gelmiş bireyin farkındalığının artması beklenemez. Olgunlaşmak bireysel sorumlulukların farkında olmakla ilgilidir. Bununla birlikte senin de bahsettiğin gibi çok küçük yaşlarda hayatı anlama gayretinde, kendi iç dünyasına odaklı yaşayanlar da var. Gençlerin farkındalıkla ilgili konularda daha açık olduklarını düşünüyorum ve dönüşümleri daha kolay oluyor.

Benim kızım küçük yaşlardan bu yana oldukça olgun bir birey oldu. Ona hayatı anlatırken en zor anımızda dahi eğer isterse hayatın hiç ummadığı hediyeleri olduğunu anlattım. O da uyguladı ve defalarca bunu deneyimledik.

Her kalp kendi niyetini yazar

H- Aslında kendimizde var olduğunu bildiğimiz pek çok olumlu özelliğimizi, isteklerimizi nedense hep sonraya bırakmaktayız. Bizi alıkoyan ve sizin de sıklıkla bahsettiğiniz ata aktarımları, aile yaşantısının bu durumlara etkisini nedir?

Kendimizle ilgili eksikliklere odaklanmaya meyilliyiz. Misafir ağırlarken bile böyleyizdir. Yaptıklarımızın yetmeyeceğinden, istediğimiz kadar iyi hazırlık yapamadığımızdan bahsederiz. Yetersizlik hissi de çoğunlukla ebeveynlerin eleştirel bakış açısından kaynaklanır. Biz herhangi bir konuda başarılı olduğumuzda veyahut üzerimize düşen bir sorumluluğu yerine getirdiğimizde onaylanmamış ama yanlış bir şey yaptığımızda dikkat çekmiş, ceza almış hatta dayak bile yemiş olabiliriz. Bu nedenle olumlu özelliklerimize bir anlamda kör oluruz. Önceliğimiz kendimiz olamaz. Bu bahsettiğim yaklaşım nedeniyle başkalarının onayına muhtaç yaşarız.

H- İlk kez duyacaklar için atalardan gelen aktarımlardan da biraz bahseder misiniz? Bunu nasıl anlarız ve nasıl düzeltebiliriz?

Atalardan aktarıma kısaca tekrar eden davranışların soylar boyunca devam etmesi diyebiliriz. Bilim buna “Epigenetik” diye tanımlıyor. “Senden önce de vardı” da diyebiliriz.  Yani sadece anne karnında yaşadıklarımız, doğum hikayemiz ya da büyürken yaşadıklarımız değil, geldiğimiz ailenin hikayesinin bize etkileri söz konusudur. Atasözlerimizden “Dedesi erik çalmış, torununun dişi kamaşmış,” bunu çok güzel anlatır. Bu söz, karma yasasıyla karıştırabiliyor. Oysa dedenin yaptıklarının sonuçları toruna sirayet eder, manasına gelir. Bu nedenle Aile Modelleri Çalışma Kitabımda “Kendi hikâyenizi çıkartın” diyorum. Bazı çalışma teknikleriyle kolayca kodların fark edilmesine yardımcı oluyorum. Bu kitaptaki çalışmaları yaklaşık sekiz yüz elli kişi uyguladıktan sonra metodlaştırdım.

H- Bir yazınızda “Geçip giden yılların, boşa geçirilmiş günlerin, dünden yarına yapılan yolculukların yorgunluğuyla zamanın hızına yetişemediğini iddia edenlerle, bir bebek ya da parkta oynayan bir çocuk aynı fikirde olabilir mi?” diye sormuşsunuz. Bu soruyu ben size sorsam?

Aynı olmaz, olamaz.  Zaman ve hız kardeş gibidir. Zamanın elinizden kayıp gittiğini düşünüyorsanız, boşa harcıyorsunuzdur. Biz olandan, yaşadıklarımızdan memnun olmadığımızda sıkılırız, bunalırız. Bir konunun bir an önce olması için hevesliysek zaman bizim için yavaş akıyor. Ben kalan zamanına odaklı bir insanım. O da sadece içinde bulunduğum şu andır. Yarın ve sonrası için hayallerim veya planlarım olabilir, “kesinlikle” diye diretirsem zaman benim için pranga olur. Olursa, olmazsa, “ya nasip” diyebilirsem yelkenlimi dolduran rüzgâr gibi olur.

Her kalp kendi niyetini yazar

H- Kadınlara özel çalışmalarınız oluyor. “İçimdeki kadına mektuplar” çalışmanızı hatırladım. Neler yapılıyor? Kadınlarımızda hangi olumsuz durumlar sıklıkla görülüyor?

Kadın olmanın tanımı yok kafamızda maalesef. Kadın olmak, anne olmak, birisinin karısı olmak, birinin kızı, birinin kardeşi olmak şeklinde var, şekil olarak var belki ama kendi kadın tanımımız yok. Ben kimim, bedenimle aram nasıl, bir erkeğin onayına mecbur muyum, toplumun hangi bakış açısıyla kendimi değerlendiriyorum, gibi yaklaşımlarla yapıyorum atölyelerimi. Her şeyi konuşuyoruz, rahatlıkla.

H- Sembolleri kullanıyorsunuz. Doğru sembolü kullanmak çok önemli. Peki semboller bize ne söyler? Sembolleri öğrenmek hayatımıza ne katar?

Sembolleri çağlar boyu hayatı anlamak isteyenler, gerçek bilgiye ulaşmak isteyenler kullanmıştır. Konuştuğumuz dil, kullandığımız alfabe, sayılar, şekiller, hayvanlar ve daha birçok unsur sembol dilinin parçasıdır. Günümüzde bir ritüel aracı olarak dar bir alana sıkıştırılsa da asıl önemli kullanımı, olanı anlamak ve yapılması gerekenlerin ne olduğuna karar verebilmektir. Sembolleri okumasını bilen farkındalık yolculuğunu derinleştirebilir.

Her kalp kendi niyetini yazar

H- En sevdiğiniz ve size en çok fayda sağlayan sembol hangisi?

En sevdiğim bir sembol seçsem daire derdim. Daire sembolü, en eski sembollerden birisidir. Renk olsa sarı, taş olsa şu dönem turkuaz derdim. Bu benim için oldukça değişkendir. Baykuş sembolünü de severim. Evin dışında bir koruma sembolü olarak kullanırım.

H- Rüyalarımızda da semboller var mı? Rüya kitabınızda da pek çok konuya değindiniz ama rüyalarımızı doğru yorumlayabilmek için nelere dikkat etmek gerekir? Kısaca anlatır mısınız?

Rüyanın dili sembol dilidir. Rüya konusu oldukça önemli ve dikkate alınması gereken bir alandır. Binlerce yıldır hekimler, filozoflar, âlimler ve farkındalık yolcuları rüya konusuna önem vermişlerdir. Rüyanızı nasıl yorumlarsanız o şekilde çıkar. Bu nedenle özen göstermelisiniz. Rüya kitabımı yazmam iki yılımı aldı ve bin beş yüz sembol ekledim, yorumlama tekniklerini de paylaşıyorum. Rüya konusunda meraklı olanların okumasını tavsiye ederim.

H-  “Benim için bitkilerin şifacı elinin saf dokunuşuyla buluşmanın en güzel yolu aromaterapi yağlarıdır,” diyorsunuz.  Bize birkaç tavsiye verebilir misiniz?

Yaklaşık sekiz yıl önce aromaterapi yağlarıyla ilgili iş yapmak için Uzakdoğu’ya bir seyahate gitmiştim. Orada kısa süreli bir eğitim aldım. Sonrasında okumaya, araştırmaya devam ettim. Bu konuda bir iş kurmaktan vazgeçsem de çok iyi yağlar getiren firmalardan istediğim kokuların tedarikini yapabildiğim için mutluyum. Koku anılarla ve travmalarla ilgili konuları kolayca halletmemizde destekleyen bir unsur. Önyargılardan arınmak için frankincense uçucu yağı (günlük ),  sakinleşmek için lavanta, canlanma ve neşe için portakal, turunç, bergamot yağlarını kullanabiliriz. Difüzörün içine birkaç damla damlatıp 2-3 saat oturduğumuz odada bulundurabiliriz. Bu yağları kokladığımızda da aynı etkiyi verir. Bir sprey başlıklı şişenin içine 100 ml su koyup kullanmak istediğimiz bir yağdan 10 damla damlatıp uygulayabiliriz. Bu şişeyi kullanmadan önce çalkalayıp bulunduğumuz ortama ya da üzerimize sıkabiliriz.

H- Gelelim en sevdiğim konulardan birine. Meltem Hanım “Söz büyüdür” deriz hep. Gerçekten de sözlerimiz, niyetlerimiz neden bu kadar önemli?

“Söz büyüdür “ binlerce yıl önce bir tapınağın alınlığında yazan bir yazıdır. Ta o çağlarda bile sözlerin yaşamla bir anlaşma olduğunun farkındaymış insanlar. “Ben Ankara’ya gitmek istiyorum. Ben Ankara’dan dönmek istiyorum.”  Bu iki cümlenin içinde “ – ben- Ankara- istiyorum” ifadeleri birebir aynıdır, dönmek- gitmek ise bambaşkadır. Birinde oraya doğru, diğerinde oradan başka bir yere doğru hareket vardır. Sözleriniz yapmak istediklerinizi, yapmak istedikleriniz eyleminizi, enerjinizi ve sonuçlarını doğurur. Sözler hayatla sohbetimizin notalarıdır.

H- Kitaplarınıza, atölyelerinize baktığımızda hayatın pek çok alanını anlamlandırıyorsunuz. Bu durum çok fazla ilgi ve soruyu da beraberinde getiriyor diyebiliriz. Ama bir yandan da okurlarınıza kendi kendilerine hayatlarını yönetebilmenin yolunu göstermeyi de önemseyen birisiniz, sembollerin ve rüyaların mesajını öğrenmelerini sağlıyorsunuz. Siz bunu yapmaya çalışırken çok fazla soru sorulduğunu da gözlemliyorum.  Büyük, küçük her konuda soru sorulması sizi yoruyor ya da zorluyor mu?

Ben de çok soru soran biriyim. Doğru soru kilidi açan anahtar gibidir. Doğru bir soru sorulmasını çok severim, soru konuyu açıyorsa ne şahane olur. Hatta atölyelerimi bazen soruyla açarım. Ancak cevabının kimseye bir faydası olmayan soruların hem soranı hem sorulanı yorduğunu düşünüyorum.

H- Son olarak okuyucularımız için şu an kalbinizden geçen bir niyet cümlesi söyler misiniz?

Hayatın bana mesajlarını kolaylıkla alayım, kararlarımı sakinlikle netleştireyim, seçimlerimin sonuçları mutluluk ve huzur versin.

H- Zaman ayırıp sorularımı yanıtladığınız için çok teşekkür ederim. Sevgiyle takipteyim.

Sevgili Hande, sorularına hayran kaldım. Buluşup bu sohbeti yapmış olmaktan ben de çok mutluyum. Seni ve tüm okuyanları sevgimle kucaklıyorum.

RÖP: Hande İpekgil

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.