"İletişimsizlik yıkımın habercisiydi"

"İletişimsizlik yıkımın habercisiydi"
“Şimdi sosyal medyayı acıyı çoğaltmak için değil, dayanışma için kullanma zamanıdır” diyen Sosyal Medya Araştırmacısı Ümit Sanlav, acil durum ve afetlerde sosyal medya kullanırken nelere dikkat edilmeli sorularını yanıtladı

Yaşadığımız depremler acil durum bildirimi açısından bu etkiyi gösterdi ve son derece önemliydi. Yapılan paylaşımlar, depremzedelerin yerinin belirlenmesine de katkı sağlarken, zaman zaman yol açtıkları dezenformasyon da çokça konuşuldu. Peki, bu süreçte sosyal medya nasıl kullanıldı, acil durum ve afetlerde sosyal medya kullanırken nelere dikkat edilmeli gibi soruların cevaplarını Atlas Üniversitesi adına, depremin yoğun olarak hissedildiği bölgelerden Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta dayanışma ve destek çalışmalarına katılan Sosyal Medya Araştırmacısı Ümit Sanlav ile konuştuk.

Sanlav, bölgeden yapılan paylaşımların yanı sıra, bölgede olmayıp da uzaktan yapılan sosyal medya paylaşımlarının etkilerine değindi. Kurtarma ekiplerinin artık işini tamamladığı fakat yeni olabilecek deprem risklerine karşı alarmda beklediğini, afetzedelerin güvenli bölgelere nakledilerek, konteyner kentlerin, çadır kentlerin kurulduğunu, başta AFAD ve Kızılay olmak üzere, Ahbap’tan, Müsiad’a, Türgev’den Arnavutköy Belediyesine yüzlerce kurum ve STK’nın sahada olduğunu ve yaraların sarıldığını ifade etti. Sanlav, “şimdi sosyal medyayı acıyı çoğaltmak için değil, dayanışma için kullanma zamanıdır” dedi.

rop.jpeg

-Çağımızın vazgeçilmezi sosyal medya bilinçli kullanıldığında hayatı kolaylaştırıyor. Yaşadığımız depremler acil durum bildirimi açısından bu etkiyi gösterdi ve son derece önemliydi. Sizin gözlemleriniz neler, bu süreçte sosyal medya nasıl kullanıldı?

--Sosyal medya iletişimin merkezi oldu. Depremin ilk dakikalarından itibaren tüm ülkenin yaşananları öğrenmek için sosyal medyaya akın etti. Özellikle deprem bölgesinde ailesi, yakınları ve arkadaşları olanlar bilgi almak için her türlü iletişim ağlarına koştular.

Tabii anlık veri transferinin baş döndürücü hızla gerçekleştiği sosyal medya mecralarının hızına, konvansiyonel medyanın yetişmesi mümkün değildi. Depremin hangi şehirlerde hissedildiği, büyüklüğü, yıkımlara dair ilk bilgiler ile enkaz altından “yardım” çağrıları, resimli ve videolu olarak sosyal medya mecraları üzerinden duyuldu. Özellikle Twitter dakikalar içinde iletişimin ve haber almanın merkezi oldu.

İletişimsizlik yıkımın habercisiydi. Depremin ilk dakikalarında Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman’dan veri gelmemişti, oysa depremin merkezi Kahramanmaraş’tı. Bölgeden bilgi akışı olmaması, bu şehirlerdeki büyük yıkımın habercisi oldu; elektrik kesilmişti, internet servis sağlayıcılar etkisiz hale gelmişti. Teknolojinin ve afetin izin verdiği imkanlar dahilinde bölgeden gelen yardım ve temel ihtiyaç talepleri sosyal medyada özellikle Twitter’da hızla yayıldı. Sosyal medya ve her türlü teknolojik iletişimin deprem gibi her türlü afet durumunda ne kadar elzem olduğu, hayati öneme sahip olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

-Yaşadığımız depremin ardından sosyal medyada çok sayıda gerçek dışı içerik dolaşıma girdi ve sosyal medyanın iyi ve kötücül kullanımının nelere yol açabildiğini hepimiz deneyimledik ve yaşanan pek çok duruma şahit olduk. Peki afet durumlarında sosyal medya kullanımı nasıl olmalı, nelere dikkat etmeliyiz?

--İtfaiyeci yaklaşımı!

* Doğruluğundan % 100 emin değilsek paylaşmayalım.

* Doğruluğundan % 100 eminsek de iyice düşünelim, dinamikler sürekli değişken.

* Olumsuz bir durum paylaşacaksak çok düşünelim. Bu paylaşım Afetzedeye ne katkısı olacak? Katkısı olmayacaksa paylaşmayalım “itfaiyeci yaklaşımı” uygulayalım. Nedir itfaiyeci yaklaşımı? Yangın çıkmış ortalık yanıyor, yangını mı söndürürsünüz? Alevlerin git gide büyüdüğü ortamda yangını bırakıp neden çıktı acaba diye kafa mı yorarsınız? Önce yangın söndürülür, sonra nedeni araştırılır.

Deprem görüntülerinin sosyal medya mecralarında düşünmeden paylaşılmasının da çok fazla handikapı olduğuna değinen Sanlav sözlerini şu şekilde tamamladı: Deprem bölgesi ile ilgili enkaz görüntüleri, yıkılan binalar duygusal müziklerle birlikte paylaşılıyor. Bu tür paylaşımlar, hem afetzedenin travmasını arttırıyor, hem afet alanından uzaktaki vatandaşların da ciddi derecede travmatize olmasına neden olabiliyor. Ayrıca afetzedenin kendilerini bir meta olarak düşünmesine, kendi acısının bir tıklanma, bir popülerlik malzemesi olarak kullanıldığını düşünmesine de neden olabiliyor. İşte o yüzden:

- Afete dair duygusal müziklerle dramatik paylaşımlar yapılmamalı.

- Deprem bölgesinde bir kişi ile sosyal medya üzerinde iletişime geçildiğinde kaygıyla değil, belki teselli, belki sadece seni anlıyorum hissiyatını verecek şekilde konuşulmalı.

- Depremi Allah’ın bir cezası olduğu şeklinde yorumlayan kişilerin mesajları paylaşılmamalı.

- Çocuklar ekrandaki deprem dehşetinden uzaklaştırılırken, internet ortamına başıboş şekilde salınmamalı. Birbiri ardında gelen video önerilerinde ekranlardan çok daha travmatik görüntülerle karşılaşabilirler.

ropp.jpeg

-Sizin de söylediğiniz gibi birçok afetten sonra yaralı ve/ veya ölen kişilerin felaket anına ilişkin görüntülerinin sosyal medya üzerinden sansürsüz bir şekilde yayılması söz konusu olabiliyor. Dezenformasyon yasasıyla bu tarz görüntülerin önüne geçmek kolaylaştı mı sizce, yasayla birlikte dijital platformlarda kullanıcılara baktığınızda ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz?

--Böylesine hayati önem taşıyan bir mecranın başıboş ve kanunsuz bırakılması asal doğru değil. Yıllardır özenle üzerinde durduğumuz bu hayati çalışma, elbette sürekli düzenlemeler ve güncelleme gereksinimiyle birlikte revize edilmeye devam ediyor. Ve bu revizeler aslında hiçbir zaman bitmeyecek çünkü teknoloji sürekli gelişiyor, teknoloji geliştikçe değiştikçe bu alanın dinamikleri de değişmeye devam ediyor. Mesela Amerika'da Obama döneminde başlayan yasa çalışmaları (mevcut bir yasa çıkmasına rağmen sürekli revize halinde) devam etmekte; Avrupa’da aynı şekilde. Evet bu gözlükle baktığınızda yasa gerçekten olmazsa olmaz ama yasa çıkartmış olmak yeterli mi? değil. Önemli olan insanlarımıza doğru bilgi ile yalan bilginin ayrımını ve teyit kültürünü anlatabilmek. Yani sosyal media okur yazarlığı.

-Deprem sonrası süreçte sosyal medya üzerinde elbette iyi niyetli olanlar kadar kötü niyetli kullanıcılara da rastladık. Enkaz altında ki insanları kandırarak, onlarla dalga geçildiğini de gördük. Sosyal medyayı bu tip kötü kullananlar konusunda ne yapmalı, bu insanlar nasıl daha bilinçli ve duyarlı bir hâle getirilebilir?

--Sosyal media okuryazarlığı dediğimiz tam olarak bu aslında. Artık hayatımıza giren DİJİTAL VATANDAŞLIK kavramının gereği olan elementleri bilmek. Dijital hukuk, dijital sağlık, dijital güvenlik, dijital etik, dijital ticaret, dijital erişim gibi kavramları yeni media okuryazarlığı eğitimleriyle vatandaşa doğru olarak öğretebilirsek daha bilinçli, etik ve duyarlı bir sosyal media kullanıcısı kitlesi oluşur.

-Türkiye’yi sarsan deprem felaketi, sosyal medya platformlarının doğru şekilde kullanıldığında ne kadar faydalı olabileceğini de gösterdi. Doğru kullanıldığında, acil durum yönetimi için sosyal medyanın faydalarını anlatır mısınız?

--Deprem ve benzeri felaket anlarında İnsanlar ulaşamadıkları isimleri Google ve sosyal medya mecraları aracılığı ile yayınlayabilirler, herhangi biri o isimden haber aldığında yine aynı mecralar üzerinden iletişim sağlanabilir. Bazen karasal bir ulaşım aracı, bazen hava araçları hatta bazen dronlarla Mobil Wi-Fi hizmeti ile felaket bölgesi ile ve enkaz altındaki yardıma muhtaç insanlarla iletişim kurulabilir.

roppp.jpeg

-Sosyal medya hayatımızın odağında. Paylaşıyor, beğeniyor, izliyor ve yorumluyoruz. Çoğumuz hayatımızın önemli bir kısmına da sanal dünyada yaşıyoruz. Sosyal medya hayatımızı nasıl etkiliyor?

--Aslında sanal media yerine sosyal medya tabirini kullanmak teknik olarak daha doğru olur, zira sosyal medya mecraları artık interneti sanal olmaktan çıkartıp; gerçekliğe ve sosyalliğe çekti. Artık vazgeçilmez bir iletişim aracı durumunda olan akıllı telefonlar ve teknolojik erişim rahatlığı hayatımızın başköşesine yerleşti. Gelişen teknolojik imkanlar ve alım gücüne bağlı olarak değişiklikler gösterse de bir şekilde herkesin ulaşabildiği bu iletişim araçları marifetiyle, haberler ve günlük gelişmeler takip ediyor, gönül ilişkileri oradan düzenlenebiliyor, kız-erkek arkadaşlar bulunuyor, birçok şey bu ortamlarda yaşanıyor, görüşler, bilgilendirmeler, açıklamalar ve propagandalar yapılıyor, kitleler yönlendiriliyor. Algı tasarımları yapılıyor, vatandaş gündem dışına itilebiliyor, ya da suni bir gündem oluşturulup onun içine çekilebiliyor, toplum mühendisliği yapılabiliyor, kitleler harekete geçirilebiliyor.

-Peki bizleri gelecekte nasıl bir dijital dünya bekliyor?

--Bu sorunun cevabını Einstein versin; korkarım ki bir gün beşeri iletişimin yerini teknolojik iletişim alacak ve aptal bir nesil olacak. Bilgiye ulaşmanın teknoloji sayesinde bu kadar kolay olduğu bu ortamda, beşeri iletişimimizi ihmal etmeden öğrenmek ve gelişimimizi sürdürme zorundayız.

Kaynak:BBN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.