Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı

Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı
24 Ocak 1993 günü, evinin önünde arabasına konan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeden Aydın Gazeteci Uğur Mumcu…

Olay sonrası, inceleme yapan ekiplerin hiçbir delil bulamadığı derin bir muamma… Onca soruyla aramızdan ayrılan Mumcu’nun faillerinin kim olduğu hala gün yüzüne çıkmadı… BBN Haber’in “Suikastlar Serisi” yazı dizisinin ikinci bölümünde Uğur Mumcu suikastını ele aldık. Gazeteci Sima Güleser Polat’ın sorularıyla Usta Gazeteci Yazar Tamer Korkmaz, suikastın bilinmeyenlerini anlattı.

Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı

-Bir süredir, 1990’lı yıllar yeniden tartışma konusu oldu. O dönem, aynı zamanda faili meçhul kalan suikastlarla da hatırlanıyor. 1990’ların en sarsıcı cinayetlerinden biri de Uğur Mumcu Suikastı... ‘Laik Aydın Cinayetleri’ diye tanımladığınız o hayli kanlı dönemin temelinde ne yatıyor?                                            

 -Laik Aydın Cinayetleri, 31 Ocak 1990’da Muammer Aksoy suikastıyla başladı. 24 Ocak 1993’teki Uğur Mumcu Suikastı ise en dehşetengiz olanıdır.1990’da Doğu Bloku’nun ve lokomotifi Sovyetler Birliği’nin çöküşü gerçekleşti. Bu çok önemli gelişme ile birlikte ABD’nin öncülüğündeki NATO’da düşman konsepti değişti. Komünizmin yerini İslam aldı… NATO’ya üye ülkeler içindeki tek Müslüman ülke Türkiye, bundan dolayı derin bir operasyona uğradı. İçeride tüm kurumların üzerindeki Baronsal Gladyo örgütlenmesi (Orijinal adı: Üst Yapı) işte bu konsept değişikliği üzerine; piyonları eliyle laik aydınları hedef alarak Türkiye’de laik-anti laik kutuplaşmayı başlattı. Son zamanlarda kutuplaşmadan yakınanlar veyahut 90’lı yılları ‘Masum Yıllar’ diye tanımlayacak şekilde gerçekleri örtbas etmeye yeltenenler, o yıllarda laik/ anti-laik kutuplaşmanın zirveye çıkması için çok çaba sarf ettiler. Siyasetçisinden medyacısına kadar…

-Uğur Mumcu Suikastı, 28 yıldır tartışılıyor. Niçin bir türlü aydınlatılamadı?        

-İtina ile örtbas edildi. Yıllar içinde kamuoyuna zanlı veya katil diye gösterilenlerin hiçbirinin suikastla ilgisi yoktu. Bunun nedeni, suikastın arkasındaki derin güç odağını gizlemekti.

Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı

-Burada derin güç odağı derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?                               

  -Baronsal Gladyo diye tanımladığım derin yapıya işaret ediyorum. Daha açalım, Komprador Burjuvazi yani dışarıya, Batı’ya bağlı/bağımlı Büyük Sermaye bir başka deyişle işadamları sınıfıdır, buradaki derin güç odağı… Şöyle örnekleyelim: 28 Şubat 1997 darbe sürecinde generallerden oluşan bir Cunta vardı. İsmail Hakkı Karadayı,  Çevik Bir vesaire. Amma onları perdenin arkasından yöneten derin bir iş adamları konseyi vardı. Misal, “28 Şubat’ta tankları yürütmek için dört ev verdim” dediği yıllar sonra gün ışığına çıkan iş insanı İshak Alaton, bu konseyde yer alan baronların biriydi.

Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı

-Uğur Mumcu hakkında şimdiye kadar birçok yazı yazdınız ve televizyonda programlar yaptınız. Resmi tezleri çürütüyorsunuz. Bir yazı başlığınız da ‘Her yıldönümünde o konforlu yalana devam’ şeklinde idi. Neden, konforlu?             

-Mumcu Suikastının arka planıyla yüzleşemeyenler için konforlu olan şudur: İlk günden itibaren ‘Dinciler yaptı’ dediler. Uğur Mumcu’nun gazetesi Cumhuriyet her yıldönümünde bu kuyruklu yalanı dillendirmekten bıkmıyor. Böyle yaparak perde arkasındaki Baronsal Gladyo’nun üzerini örtüyorlar.  Cumhuriyet, devrimci falan geçinir. Güya ABD karşıtı imiş gibi yapar. Hepsi hikâyedir. Gerçekte Batıcıdır, Amerikancıdır. Komprador Burjuvazi’ye eklemlidir. Geçmişten bugüne Cumhuriyet gazetesine sermaye koyan bazı isimlere bakmak yeterlidir. Gazetenin şu anki İmtiyaz Sahibi ise 1980 öncesinde milletvekilliği, bakanlık yaptı. Soruyorum: Özel Harp Dairesinin gizli görevdeki vekillerinden biri miydi, acaba?

Karlı Sokakta, Kanlı Bir Gün: Uğur Mumcu Suikastı

“KONTAK ANAHTARI YERİNDE TAKILI DEĞİLDİ. OLAYDAN HEMEN SONRA GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ANAHTARI YERDE BULUP ALMIŞLARDI”

-İlk günden itibaren bugünlere kadar tekrarlanan resmi açıklamalara göre “Mumcu, arabasına binip anahtarı çevirince, kontağa misina ile bağlı bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti.”  Hatta Selda Bağcan’ın rahmetli Uğur Mumcu için söylediği ‘Uğurlar Olsun’ türküsünde bile ‘Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme’ deniliyor. Siz bu teze ısrarla itiraz ediyorsunuz…                                                                                                   

-Evet. Çünkü araçtaki o bomba, uzaktan kumanda ile patlatıldı. Dehşetengiz olayı titizlikle incelediğinizde bunu görüyorsunuz. Zaten Mumcu’nun eşi Güldal Hanım da ilk günden beri böyle düşünüyor. Haklıdır. ‘İçimden Geçen Zaman’ adlı çok önemli kitabında aynen şunu yazdı: “Kontak anahtarı yerinde takılı değildi. Olaydan hemen sonra gözümün önünde anahtarı yerde bulup almışlardı. Evde yapılan tartışmalarda bomba raporunun yetersiz olduğunu söylüyordum.” Güldal Mumcu’nun konuyu tartıştığı yetkililer ise Uğur Mumcu’nun arabaya binip kontak anahtarını çevirdikten sonra bombanın patladığı hususunda ısrar ediyorlardı. Yani, misina tıraşı yaptılar. Güldal Hanım eşinin arabaya binmeden, tam binmek üzere iken bombanın patladığını ısrarla söylüyordu. Patlama anında olay yerinden geçen Murat marka arabanın sürücüsü, rahmetli Mumcu’yu arabanın dışında gördüğünü söylemişti, ancak sonrasında ne olduysa ‘Hatırlamıyorum’ diyecekti. Güldal Mumcu da kitabında bu kritik hususa dikkat çekti, zaten…

-İkisi arasındaki fark neden bu kadar önemli?                                                           

-İşte püf noktası burada: Aracın uzaktan kumanda ile patlatıldığı anlaşıldığında, resmi tez veya şu ‘ağızlara laik’ tez çökecekti. Derin düzenbazlık, komplo ortaya dökülecekti. Baştan beri hayali dincilere, hiç olmayan İranlılara yahut uydurma bir İslamcı terör örgütüne vesaire bağladılar, ya…  O yıllarda uzaktan kumanda ile suikast yapabilen bir terör örgütü yok. İzah edemeyeceklerdi. Derin mevzu olduğu ortaya çıkacaktı.

-Güldal Mumcu, kitabında Yeşil olduğunu sonradan öğrendiği şahsın 1996’da bir bayram günü kendisini ziyaret ettiğini anlatıyor. Yeşil’in Güldal Hanım’a söyledikleri, uzaktan kumanda tezini, fikrini teyit ediyor diyebilir miyiz?                      

-Elbette. Yeşil’in, Mumcu’nun evinin karşısındaki camiyi ‘Ti Camii’ adıyla işaretlemesi; arabadaki bombayı uzaktan kumanda ile patlatan kişinin evi yukarıdan, yüksekten gören caminin avlusunda konuşlandığını akla getiriyor. Ti, deniz savaşında ‘hedef’ anlamına geliyor. Yeşil’in JİTEM bağlantısını hatırlayıp, Güldal Hanım’a da bir ipucu verdiğinden yola çıkarsak, Türkiye’deki derin Gladyo’nun suikastçı olarak adını bilmediğimiz bir JİTEM elemanını istihdam etmiş olabileceğini düşünebiliriz.

“KATİL SEÇİMLERİNDE, İHALE KİME KALDIYSA HAPİS YATTI, İŞKENCE GÖRDÜ”

-Uğur Mumcu suikastıyla ilgili olarak 1993’ten 2000 yılına kadar kamuoyuna iki-üç kişi tetikçi veya zanlı olarak sunulsa da, bunların suikastla alakalarının bulunmadığı anlaşıldı.  2000 yılının Mayıs ayına gelindiğinde ise bir anda ‘Umut Operasyonu’ patladı. Önce iki katil zanlısı ilan edildi. Sonra bundan vazgeçildi başka iki isim ‘İşte Katiller’ diye sunuldu. Mumcu cinayetine katil mi seçildi?     

-Umut Operasyonu ile hem Mumcu Suikastına hem de 1990’daki bazı laik aydın cinayetlerine resmen katil uydurulmuştur. Başbakan Ecevit, İçişleri Bakanı ise Tantan’dı. Mumcu Suikastıyla bağlantılı olduğu iddia edilen toplam 19 kişi vardı. Bunların hiçbirinin suikastla uzaktan yakından alakası yoktu. Tamamen masum insanlar; dehşetli işkencelere, sistemli zulme, ölüm tehditlerine maruz kalarak kendilerine uzatılan ifade tutanaklarını imzalamak zorunda bırakıldılar.  Bu masumların aileleri de tehdit edildi. Hem de bir gece yarısı Başbakanlık binasında! Çocuklarınızı bir daha göremezsiniz denildi, onlara… İlk iki katil zanlısı kurmaca tutanaklar çelişkili çıkınca, onlardan vazgeçildi. Ancak yine de hapis yattılar. Bu iki kişiden biri olan Abdülhamit Çelik suikast saatinde İstanbul’daydı ve evlilik merasimi vardı. Ankara’ya hiç gitmemişti. Düğün görüntüleri belge niteliği taşıdığı halde hapse gönderildi. O görüntüleri çeken arkadaşıyla birlikte…  Hapiste neredeyse görmediği işkence kalmadı. ‘Çarmıha bile gerildiğini’ anlattı! Çarmıha geren polisin, sonradan Fetullahçı olduğu ortaya çıktı. İlk iki ismin ardından Mayıs 2000’de ‘katil’ denilerek iftiraya uğrayan diğer iki kişi de tamamen masumdu. Ancak onlar da hapisten kurtulamadılar.  Bunların hesabını vermesi gerekenler ortada yok.

-Uğur Mumcu Suikastından dolayı suçlanan kişilerin Tevhid-Selam terör örgütü mensubu oldukları ısrarla ileri sürüldü. Böyle bir örgüt var mıydı?                 

-Kesinlikle yoktu. Hiçbir zaman da olmadı. Tamamen uydurmadır. Hayali örgüttür. Neden bu isimler denildiğinde, onun da cevabı belli: Aylık Tevhid dergisinin ve haftalık Selam gazetesinin yazarları, yöneticileri veya personelini Uğur Mumcu Suikastından yedi yıl sonra topladılar. Çünkü bu iki yayın organı, 1992’den itibaren Fetullah’ın gerçek yüzünü anlatan yayınlar yaptılar. Gladyo ile lokomotif örgütü FETÖ, onlardan böylelikle ‘intikam’ alıyordu.  Masumların hayatlarını kararttılar. Memlekette laiklik furyası estireceğiz diye!

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.