“Konya’cılık” akımının önemli temsilcilerinden Ali Işık
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
- 1954 yılında Kadınhanı ilçesine bağlı Başkuyu’da doğdum. Babamın adı Ahmet Ali,
annemin adı Emine’dir. Gazi Mustafa Kemal İlkokulu, Karma Ortaokulu ve Gazi Lisesinden
sonra 1977 yılında Selçuk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirdim. Ardından 1986
yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı’ndan
lisans diploması aldım. 1977 yılında Taşkent İmam-Hatip Lisesinde başladığım öğretmenlik
hayatını Belkaya Ortaokulu ve Konevi İşitme Engelliler Sanat Ortaokulu’nda sürdürüp yirmi
altı yıllık hizmetten sonra 2003 yılında Konya Lisesinde noktaladım. Konya kültürü ve tarihi üzerine araştırmalarımla edebî ürünlerim Yeni Gazete (bilahare Hakimiyet), Konya’nın Sesi, Merhaba, Anadolu Günlük gibi gazetelerle KTO İpek Yolu, Çağrı, Edebiyat Otağı, Mahalle Mektebi gibi dergilerde yayımlandı. Konya Mutfak Kültürü ve Konya Yemekleri (2006), Mevlevi Mektupları (1 ve 2. bs. 2010), Ayaşlı Şakir Hayatı ve Şiirleri (2011), Konya’nın Kırk Çocuk Oyunu (2015), İngiliz Sait Paşa’nın Konya Günleri (2018), Geçmişten Günümüze Konya’nın Gülleri/Deliler-Meczuplar (2018), Bir Katre Konya (2018), Ah Minel Mevt/Konya Ahiret Kapıları (Selçukludan Günümüze Konya Mezar Taşları: 2019), Gayetü’l-beyân fî Tedbiri Bedeni’l-insân/Beden Sağlığını Koruma (2019), Konya’da Kültürel Hayat (2020) ve Konya Ağzı ve Söz Dağarcığı (2020) yayımlanan kitaplarımdır. 9 ciltlik Konya Ansiklopedisi’nin yayın kurulu üyeliği ile redaktörlüğü yanında mezkûr
ansiklopedinin Konya kültürü ve halkbilimine dair maddelerini kaleme aldım. Av. Mehmet
Ali Uz’la birlikte ülkemizin en uzun soluklu gazete kültür ilavesi olan Akademik Sayfalar’ın
2007 ila 2014 yılları arasında yedi yıl editörlüğünü yürüttüm. Hâlen Türkiye Yazarlar Birliği
Konya Şubesi ile Konya Fikir, Sanat ve Kültür Adamları Birliği Derneği üyesiyim.
Neriman Hanım’la evliliğimden Ahmet Fatih ve Dudu Emine adlarında iki evladım; Sükeyne
Hâle, Ramazan Efe, Semure Mert, Seffane Havle ve Ali Yağız adlarında beş torunum vardır.
Konya kültürü üzerine çalışmaya sizi ne yöneltti?
- Yeni Gazete’de “Edib Yörükoğlu” müstearıyla dünya görüşüm doğrultusunda siyasi
muhtevalı yazılar yayımlıyordum. O günlerde gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen
merhum N. Yalçın Dikilitaş ağabeyin tavsiyesiyle siyasi muhtevalı yazıları bırakıp edebî-
kültürel yazılara yöneldim. Gönül insanı, dost canlısı Yalçın ağabeyin yönetiminde çok
geçmeden Konya’nın kalburüstü yazar, şair ve bilim insanları Yeni Gazete çatısı altında
toplanmaya başladı. O tarihlerin pazar günleri Yalçın ağabeyin odası âdeta küçük bir
akademya gibiydi. Bu anların yoğun sigara dumanına boğulmuş havasını bir kez teneffüs eden
tiryakisi olur, bir daha yoklamadan kalamazdı. Hiç unutmam, tanınmış tarihçimiz Prof. Dr.
Yusuf Küçükdağ Hoca o günlerde henüz doçent olmuş ve geçici olarak Gaziantep
Üniversitesinde görevlendirilmişti. Memleketine hafta sonları gelebilen Hoca, otobüsten iner
inmez soluğu evinde almak yerine Yeni Gazete’de alırdı. O günlerdeydi, yine bir pazar
toplantısında Yalçın ağabey “Konya’cılık” akımının fitilini ateşledi. Sadece Konya yazılarına
yer veren haftalık kültür ilavesi Cönk de bu akımı somutlaştırdı. Cönk’te o kadar değerli
kalem vardı ki; bu kadronun arasında yer bulabilmek için artık yönümü tamamıyla Konya’ya
çevirdim.
Yeni nesle Konya’yı oldukça yalın bir biçimde aktarıyorsunuz aslında. Benim gibi birçok kişi için eserleriniz başlı başına bir ansiklopedi. Benim en ilgimi çeken kitaplardan biri Konya’nın gülleri olmuştu. Aslında Konya’nın olmazsa olmazlarından ama yaşım gereği benim pek fikrim yoktu konuyla ilgili. Neden böyle bir kitap yazma gereği duydunuz?
- Hikâyenin başlangıcı Konya’da yaşadığımı fark ettiğim 50’li yılların sonlarına dayanır. O zamanlar evimiz, tarihî Konya Çarşısı’nın hemen kıyıcığında, Güllük Başı’nda idi. “Küllük Başı” olarak da adlandırılan bu semt, Şems Camii’nin hemen kuzey taraflarıdır. Kitabımı oluşturan en önemli figürler Sabile’yi, Silleli İsmail’i, Parsanalı Mustafa’yı, Düt Selahattin’i, Tut Salma Helil’i, hatta Ekmekçi Hayık’ı bu vesileyle bu yıllarda tanıdım. Babamın iş ortağı da olan yakın bir akrabamız her ramazanda mutlaka evinde bir “gül iftarı” verirmiş. Bu iftarların bazılarında bulunan babamın zaman zaman anlattığı bu gül iftarlarını da ilgiyle dinler, manzarayı zihnimde canlandırmaya çalışırdım. Nihayet 30-35 yıl sonra gül iftarları üzerine ilk yazımı gazetede yayımladım. Anlayacağın bir haylisi tanıdığım güllerden oluşan bu kitabım Konya Ansiklopedisi çalışmaları esnasında bir dosya olarak bilgisayarımın “Araştırma” klasörü içerisinde yer almıştı. Bu meczuplar dosyası ilkin 2015 yılında bazı arkadaşların bu konuda bir konuşma yapmam arzusu ile açıldı. Program sonrası da konuşmamı kitaplaştırmam, teklifleri yapıldı. Kitap hacminde görmediğimden dostlarımın bu arzusunu dizi yazı olarak bir gazetede yayımlayarak kısmen yerine getirmeye çalıştım. Üç yıl sonrası gelen bir teklif de bir yayımcıya ait olunca tabii ki geri çevrilemezdi.
Ve konya’da kültürel hayat… Konya’nın kültürel hazinelerine dair oldukça önemli bilgiler içeriyor, unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri günümüze aktarıyor. Bu önemli eserde; aslında konya’nın enlerini anlatıyorsunuz. Kitabınızın dikkat çekici ayrıntılarını sizden dinlemek isteriz.
- Konya’da Kültürel Hayat kitabım; Konya mutfağından Konya sofrasına, Konya
kaşıkçılığından Konya’da kuşçuluğa, Namaz, Şivlilik ve ramazan âdetlerinden hacı uğurlama
ve indirmelerine, Konya gülcüğü ve gül bayramlarından eski Konya sinema ve
kahvehanelerine değin fakir tarafından kaleme alınmış otuz makale, bildiri ve ansiklopedi
maddesinden oluşmaktadır. Bunların her biri muhtevasında Konya’ya özgü pek çok enteresan
bilgiyi barındırmış olsa da burada bunlardan ikisini söz konusu edeceğim: Şivlilik ve Güççe
Düğünü…
Konya kültürünün enteresan zenginliklerinden olan Şivlilik’in bize ait bir âdet olmadığı
aşikârdır. Neden derseniz, Şivlilik şayet bir Türk âdeti olsaydı sadece Konya şehir merkezinde
kutlanmakla kalmaz, tıpkı bir Nevruz, bir Hıdırellez gibi bütün Türk topluluklarınca da
kutlanırdı. Hülasa, kaynağı paganist bir toplum olsa da millî potada taktir edilen/damıtılan bu
âdet, artık içerisinde dinî motifler de barındıran Konya’nın özbeöz bir millî âdetidir.
Fakiri en çok etkileyen Konya kültürünün kendine özgü zenginliklerinden biri de Güççe
Düğünü olmuştur. Günümüzde Konya’da bu âdetin adının bile hatırlanmaması ne kadar
acıdır. Neyse…
Eskiden Konya’da kız çocukları -ne yazık ki- okutulmazlardı. Yakın zamanlara kadar da
ilkokulu bitiren kızlar bir yıl Kur’an kursuna, ardından da terziliğe gönderilirlerdi. Tabi bu
esnada ergenlik çağına da girdikleri için artık sokağa oyun oynamağa salınmazlardı. Aslında,
ileride yapacağı evlilik hayatına hazırlıkla geçecek bu döneme geçişleri tatlı bir eğlentiyle
başlardı. O zamanlar her kız çocuğunun, iskeleti haç şeklinde bağlanmış iki çubuk olan ve
birbirinden güzel gelenekli elbiseler giydirilmiş bebekleri/güççeleri olurdu. Bir kızın “rekli”
(regl) olmasıyla da güççesinin düğünü yapılırdı. Bu düğün, bir oyun değil; bayağı bayağı bir
düğün idi. Güççe düğünün yapılacağı gün için güççeye bir “beyaz” (gelinlik) dikilir, türlü
yiyecekler hazırlanır, hısım akraba, konu komşuya haber gönderilerek güççenin düğününe
davet edilirdi. Mahalle arasında tanınmış musikişinas kadınlar, hatta durumu uygun aileler
tarafından ise Roman kadınlarından oluşan “minnoş” takımları bu düğün eğlentisinde hazır
bulundurulurdu. Bu düğün sonunda gelinlik giydirilmiş güççe evin misafir odasının büfesine
ya da bir rafına kurulurdu. Böylelikle ergenlik çağına giren kız çocuğu sokaktan, oyundan
birdenbire kopartılmamış olur, bunu görüp bilen küçük kız çocukları da sokaktan kopacakları
günün tasasıyla değil de güççelerinin düğününün yapılacağı günün heyecanı ile yaşarlardı.
Şu anda yürüttüğünüz projeler var mı? Varsa bahseder misiniz?
- Biz araştırıcılar bir yerde karşılaştığımızda önce birbirimizin hatırını ardından da tezgâhta ne
bulunduğunu sorarız. Bu soru insanı şevklendirdiği gibi umulmaz bilgi alışverişlerine de
vesile olur. Fakir de elinden geldiğince tezgâhını boş bırakmaz. Zaten hayat rehberimiz
Kur’an-ı Kerim de İnşirah Suresi’nin 7. ayetinde bize bu doğrultuda: “O hâlde önemli bir işi
bitirince hemen diğerine koyul.” tavsiyesinde bulunur. Sadede gelirsem… Yorulduğu bir
projeden diğer bir projeye geçerek dinlenen fakirin şu günlerde ağırlıklı olarak çalıştığı proje
bir Konya Bibliyografya’sıdır.
Bu yoğunluğunuz arasında bana da vakit ayırdığınız için size çok teşekkür ederim Ali Hocam.
- Fakir de size teşekkür eder Aslı Hanım. Tuttuğunuz bu yolda size başarılar dilerim.
Röportaj: Aslı Sena Çevikbaş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.