MASAL, 'AYAKLARI YERE BASAN HAYALLER' DEMEK

MASAL, 'AYAKLARI YERE BASAN HAYALLER' DEMEK

Halkbilimci, yazar, masal anlatıcısı Berfin Sıla Kepez:

Halkbilimci, yazar, masal anlatıcısı Berfin Sıla Kepez: 

MASAL, 'AYAKLARI YERE

BASAN HAYALLER' DEMEK

RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL

Bu hafta “Masal, benim belleğimde ayakları yere basan hayaller” diyen, masal anlatıcılığına emek vermiş, aynı zamanda anlatıcılıkla ilgili akademik çalışmalar yapmış ve yapmaya da devam eden, Anadolu’yu gezmeyi, sevmiş ve onunla da yetinmeyip ülke ülke dolaşarak insanları ve kültürlerini yakından tanımaya çalışmış bir halk bilimi sevdalısı, kendine özgü üslubu, kitaplarında verdiği mesajları, çocuklara olan sevgisiyle iyi ki tanıdım dediğim halkbilimci, yazar, masal anlatıcı Uzm. Berfin Sıla Kepez ile konuştuk.

Masal anlatım türü, Berfin Sıla Kepez’in belleğinde nasıl bir masalsı kule oluşturuyor? Masal, sizin belleğinizde ne ifade ediyor?

-Bu kulenin temelleri ilkokul birinci sınıfa gittiğim dönemde atıldı diyebilirim. İlk okumayı ‘Denizkızı’ masal kitabı ile başarmıştım. Ardından çocukluk dönemimde anlattığım ve hatta uydurduğum masallar, beni içinde olağanüstü kurgu bulunduran her şeyin merkezine çekti. 2012 yılında Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi bölümünü kazandığımda masalların bilimsel boyutu ile karşılaştım. Sekiz ay süren, üniversite bağlamında gerçekleştirilen anlatıcılık kursuna kayıt oldum. Bu eğitimin bitimindeyse kendimi okullarda, festivallerde, belediyelerde, parklarda, hastanelerde vb yerlerde buldum. O günlerden bu yana da bende sevda hâline gelen masalların yolunda, akademik donanımımı güçlendirerek ilerlemeye çalıştım. Bu sebepledir ki masal, benim belleğimde ‘ayakları yere basan hayaller’ demek.

MASAL, 'AYAKLARI YERE BASAN HAYALLER' DEMEK

 

Masal anlatımı deneyimlerinizde sizi derinden etkileyen durumlar oldu mu?

-Elbette. Masal anlatımı tecrübelerimde aslında pek çok etkileyici durumla karşılaştım. En etkileyici olanı ise yazmış olduğum Turuga kitabının masal anlatımlarıydı. Çünkü bu anlatımı Afrika/Uganda’da bulunan yetimhanelerde gerçekleştirmiştim. Ardından gittiğimiz bölgede kurulan bir vakfının adını Turuga karakterinden alması ve yolumuzun kesiştiği bazı çocukların eğitim yoluyla Türkiye’ye göç etmesi ve ardından da bana ulaşmış olmaları, paha biçilemezdi.

 

Hem yetişkinlere hem de çocuklara anlatımlar yapıyorsunuz. Siz hangi dinleyici kitlesinden daha çok keyif alıyorsunuz?

-İki grubun da keyif verdiği noktalar bambaşka. Yetişkin grubu sizi dinlemeye hazır hâlde geldiği için bu durum anlatıcı açısından kolaylaştırıcı bir etken oluyor. Ancak çocuk gruplarında önünüze farklı bir pencere açılıyor. Onların ‘icra zorlayıcı’ ve her anlamda daha ‘dürüst’ olmaları durumu farklılaştırıyor. Anlatıcının belki de daha aktif ve dikkat sürelerini gözeterek aktarım sağlamasını gerektiriyor. Kendi açımdan, bu zorlayıcı süreç aynı zamanda anlatımın daha keyifli ve deneyim açısından verimli geçmesini sağlıyor.

 

Peki bu muhataplar arasında, anlatımı etkileyen belirleyici özellikler oluyor mu?

-Anlatımları bağlamına göre düşünmek gerekirse, dinleyici kitlesi anlatım üslubunu da değiştiriyor. Yetişkin gruplarında daha sakin bir üslup ve konsept tercih ederken özellikle çocuk gruplarında daha farklı yollar izliyorum. Bazen bir kukla ile bazense bir oyuncak yapımı ile masalın akılda kalıcılığını sağlamaya çalışıyorum. Şarkıların, tekerlemelerin oyunlarını ya da danslarını ekleyerek ve onların dikkat sürelerini de gözeterek etkinlikleri gerçekleştiriyorum.

 

Sizce herkes masal anlatabilir mi?

-Elbette. Aslında hepimiz birer anlatıcıyız. Neyi anlattığımız ve nasıl anlattığımız değişse de ‘anlatmak’ bilimden daha eski. Mağaradaki duvarlarla, heykellerle, türkülerle, resimlerle ya da sadece gözlerimizle… Anlatmak doğamızın bir parçası. Masal anlatıcılığı da kültürümüzde önemli bir yere sahip ve çok eskiden bu yana masallar anlatılmakta. Ancak masal anlatımlarının mesleki olarak yapılması konusunda belki geleneksel anlatıcıları bol bol dinlemeli, okumalar yapmalı, akademik anlamda kendimizi geliştirmeli veya bol bol anlatarak deneyimler elde etmeliyiz diye düşünüyorum.

 

Yazmış olduğunuz yüksek lisans tezinizde geçen geleneksel anlatıcılarının ortak özelliklerin bahsedebilir misiniz? Anlatı mekânları nereler, anlatımlarını nasıl gerçekleştiriyorlar, dinleyici kitlesi kimlerden oluşuyor? (…)

 

-Geleneksel anlatıcıların genel özellikleri arasındaki ortak noktalardan biri; kendilerini değil, masal metinlerini ön planda tutmalarıdır ve geleneğin taşıdığı değerlerden beslenmeleridir. Dinleyici kitlesinden herhangi bir maddi çıkar gözetmeksizin anlatılarını gerçekleştiren bu anlatıcıların hepsi masalları dinleyerek öğrenmişlerdir. Ayrıca tüm geleneksel masal anlatıcıları anlatımlarını akrabalardan, aile bireylerinden, eşlerden ve dostlardan oluşan bir dinleyici kitlesine sunmuştur. Masal metinlerinde olduğu gibi, masallara başlamadan önce kullandıkları tekerlemeleri de büyüklerinden dinleyerek öğrenmişlerdir. Çünkü her geleneksel masal anlatıcısı kitabi bilgi yoluyla değil, dinleme yoluyla bir öğrenim gerçekleştirmiştir. Üstelik diğer bir ortak özellik de tüm bunların yanında hikâyeleştirme becerilerine sahip olmalarıdır. Son olarak, masalları aktarma mekânları da kapalı mekânlardan olan evlerde, tandır başında veya ocak başında gerçekleşmiştir.

MASAL, 'AYAKLARI YERE BASAN HAYALLER' DEMEK

 

Modern anlatıcılar olarak tanımladığınız anlatıcılarla gelensek anlatıcılar arasında yapmış olduğunuz tespitler nelerdir?

 -Geleneksel masal anlatıcılarının muhatapları, anlatımların sadece söz boyutu ile ilgiliyken, modern masal anlatıcılarının kendilerini dinlemeye gelen kitleye sahne performansı sergilemeleri bu durumun değişiklik göstermesinde etkili olmaktadır. Sahne performansları, beraberinde sahneyi dolduran dekorları da sunmaktadır. Ayrıca anlatıcıların tercih ettiği ve masal konseptine göre belirledikleri anlatı kıyafetleri de bir malzeme olarak değerlendirilmelidir. Bunun yanında, sahne süslemeleri yapılmakta ve çeşitli tütsüler, koltuklar/sandalyeler, kilimler, şallar, mumlar, müzik aletleri, taşlar, kartlar, ipler ve örnekleri çoğaltılabilecek dekorlar kullanılmaktadır. Performanslara dâhil edilen müzisyenler ve dansçılar, anlatıcıların kullanmış olduğu müzik aletleri de bu noktada önemli bir rol oynamaktadır. Sahne kullanımı sadece anlatıcıyla değil gerek dekor ve süslemelerle gerekse de yardımcı kişilerle veya ses sistemlerinin varlığıyla paylaşılmaktadır. Tüm bu gözlemler doğrultusunda, modern masal anlatıcılarının muhatapları sadece dinlemeye değil anlatıcıyı ve sahne kullanımını izlenmeye de gelmektedir. Sahne performansının varlığı ve sözü edilen tüm bu gerekçeler doğrultusunda anlatılar görsel bir şova dönüşmüş, sanatsal bir hâl almıştır. Anlatıcıların anlatım özelliklerinin değişimi, mekânların değişimi ve belirtilen bu durumlar sebebiyle dinleyici kitlesinin oturma düzeneğinde de değişiklik tespit edilmiştir. Geleneksel masal anlatıcılığında dinleyiciler küçük mekânlarda, günlük hayatlarının bir parçası olarak dinledikleri masalları bulundukları yerde oturarak veya hilal oluşturarak dinlerken ya da söz gelimi uykudan önce uzanarak dinlerken, modern masal anlatıcılarının muhatapları için durum değişmiştir. Mekânların özelliklerine göre değişiklik gösteren oturma düzenleri genel hatlarıyla dörde ayrılmıştır. Bu oturma düzenleri; sıralı, karma, hilal ve sahne oturma düzeneği şeklinde belirlenmiştir. Ayrıca modern masal anlatıcılarının dinleyici kitlelerinde sınıfsal bir ayrımın olmadığı gözlemlenmiştir. Her kesimden katılımın sağlanabildiği ortamlar oluşturulmaktadır.

 

Peki evde çocuğu olan anne babalar için veya öğretmenler için ‘masal anlatımı’ konusunda neler önerirsiniz?

-Sevdiğimiz masalları olduğu gibi aktarmak yerine, çocuğumuzun sevdiği oyunları veya şarkıları katarak, masallarla oynayabiliriz. Böylece dinleyicimizi de dahil edecek ve kolay kolay unutulmamasını sağlayacağız. Bu noktada masalların kemik yapısını çıkartmak, işimizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca söyleyeceğimiz her bir tekerlemenin ya da masala dahil edeceğimiz bilmecelerin, manilerin de hem dil gelişimine destek olacağını hem de sözlü kültür ürünlerimizin aktarımında önemli bir rol oynayacağını da unutmamalıyız.

 

Anlatmanın yanında bir de masal kitapları yazıyorsunuz. Sizce anlatmak mı yoksa yazmak mı daha etkili?

-Anlatmayı, yazmaya göre daha kolay buluyorum. Çünkü sözlü kültür ürünleri, icra noktasında bize bir güzellik yapar ve sürçü lisan için af dilememizden yana bir sakınca görmez. Oysa yazı yazarken her harfin tozunu almak ve onlardan sorumlu olmak zorundasınız. Tam da bu sebeple yazının vermiş olduğu bu keskin çizgi, onun geri dönüşümünün olmadığını size hatırlatır. Ve ikinci sorunuz için şunu söyleyebilirim; etkinin en güçlüsü yazmanın ve anlatmanın birleşimiyle oluşmaktadır.

 

 İlk kitabınız Cam Tavşan- Bir Hıdrellez Günü kitabınızdan bahsedecek olursak, kahramanımız neden görünmez bir tavşan? Kitabınızın bir çıkış hikâyesi var mıdır?

Cam Tavşan’ı yazma serüvenimi hiç tanımadığım bir kız çocuğuna ve babasına borçluyumdur. Bir gün tek başıma yeşillik bir alanda yürüyüş yapıyordum. Sonra dört beş yaşındaki bir kız çocuğunun sesi dikkatimi çekmişti. Küçücük bir deliğe eğilip şöyle diyordu: “Hadi gel artık, gelmen için her şeyimi veririm.” Babasından öğrendiğime göre deliğin içindeki tavşanı ikna edebilirse, akşam yemeğini birlikte yiyeceklerdi. Böylesine tatlı bir ana şahitlik etmek, eve döndüğümde kendimi çalışma masasının başında bulmama vesile olmuştu. Kahramanımızın tavşan olması, hayatımdaki tatlı bir durumun yansımasıydı. Olayların akışı ve tavşanın görünmezliği söz konusu olduğunda ise tüm çıkmazlarımın masamla benim aramda kalmasından yanayım.

 

Kitaplarınızda genel olarak neyi amaçlıyorsunuz?

-Temel amacım; bir halkbilimci olarak, kültürel değerlerimizi aktarabilmek için geleceğin yetişkinine seslenmek. Bunun için masalları bir araç olarak görmekteyim. Böylece yazdığım her bir masal kitabıyla kültürel bir değeri aktarmanın peşindeyim. Bunun yanında alt metinlerin gücüne sığınarak, dünyayı güzelleştirecek olan geleceğin yetişkinleriyle sohbet etme derdindeyim. Gizli, düşündürücü fakat zihinlerin belli bir yerinde de ulu orta tohumlarını ektiğimiz umutlu; iyiliğin gücünü anlatan sohbetler…

 

Son çıkan kitaplarınız üç adet ve genel ismi ‘Karışık Kuruşuk Masal Seti’ olarak geçiyor. Kitaplardan ilki; ‘Nardaniye Hanım ve Pamuk Prenses’, ikincisi; ‘Mercimek Çocuk ve Parmak Çocuk’, üçüncüsü ise; ‘Tulpar ve Pegasus’. İsmini bildiğimiz kahramanlarla daha önce duymadığımız kahramanların birlikteliğinden bahsedebilir misiniz?

-Karışık Kuruşuk Masal Seti kitabımızda karşılaştığımız her Türk masal kahramanı, duyduğumuz kahramanların bir eş metni yani varyantıdır. Buradaki amacım milletleri kıyaslayarak kahramanların popülerliğini tartışmak veya Türk kültüründeki kahramanların neden en az diğerleri kadar bilinmediğinden yakınmak değil. Tam da bu sebeple her kültürden ve milletten kahramanları bilelim, kendi kültürümüzdeki isimlerini öğrenebilelim ve kahramanların kardeşçe yolculuğuna şahit olalım istedim.

MASAL, 'AYAKLARI YERE BASAN HAYALLER' DEMEK

Kitaplarınızda halkbilimi unsurlarını, kültürel değerlerimizi aktarmaya çalıştığınıza vurgu yapıyorsunuz. Bu set ile birlikte de popüler masal kahramanlarının varyantlarını aktarmaya çalıştığınızı söylüyorsunuz. Peki bunların dışında, kitaplarınızın bir alt metni var mı?

-Evet. Her kitapta ayrı bir halkbilimsel unsuru konu etmeye çalışmaktayım. Şu ana kadar kitaplarımdaki temel konular; Hıdrellez kültürü, geleneksel çocuk oyunları ve eş metinleri aktarma üzerine oldu. Tabi bunların yanında çeşitli alt metinlerle de kelimelerin tozunu almaya çalışıyorum. Cam Tavşan, bize kalp güzelliğini anlatırken Bal Gibi birbirimizi desteklemenin gücünü aktarır. Nardaniye Hanım prensi reddederek kadının gücüne değinirken, Tulpar eve yeni gelen kardeşimiz ile kurmamız gereken bağa dikkat çeker.

 

Bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.