"Oyunculuk kendini yenileyen kendini geliştiren bir meslektir"
Sefa Tantoğlu, Türk tiyatro, dizi sinema ve reklam oyuncusudur. 1983 yılında Amasya 'da doğdu. Yapmak isteği mesleğin ve hatta yaşam biçiminin tiyatro olduğuna karar veren başarılı oyuncu Sefa Tantoğlu, 2008 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü bitirerek kendi yolunu çizmiş oldu. Pek çok dizi, film, tiyatro oyununda rol alan ve "İyi ki de oyuncu olmuşum," diyen Tantoğlu'nu bugün daha yakından tanıtacağız.
Tiyatro ile ilgili sorularla başlamak istiyorum. Öncelikle tiyatro oyunlarına ve oyunculuğuna olan ilgiliniz nasıl başladı? Tiyatro oyunculuğuna giden yolculuğunuzu anlatır mısınız?
Tiyatroya Mersin' de lise yıllarımda başladım. Mersin Şehir Tiyatrosundan oyunumuzu izlemeye gelen oyuncuların beni şehir tiyatrosuna davet etmeleriyle farklı bir aşamaya geçti. Liseden mezun olduktan sonra Mersin Şehir Tiyatrosunda kendimi geliştirmeye çalıştığım bir dönem oldu. Daha sonra da İstanbul' da konservatuar yılları başladı. O gün bugündür de tiyatroyla hep haşır neşirim, pandemi dönemine kadar her yıl sahneye çıkıp hem kendimi geliştirmeye hem de toplumumuza bir şeyler anlatmaya çabaladım.
Ailenizin ilk başlarda oyuncu olmanıza sıcak bakmadığını ve hatta üniversitede farklı bölümler tercih etmenizi istediklerini zaman zaman dile getiriyorsunuz. Bu durum, size neler hissettirdi? Şu an iyi ki de oyuncu olmuşum diyor musunuz?
Evet, özellikle babam başka bir bölüm okumamı istiyordu. Üniversitede kazanmış olduğum bir bölüm vardı ve babam üniversiteyi bitirmemi kendince "düzgün bir iş sahibi” olmamı istiyordu ama ben artık tiyatro tozunu yutmuş o güzel büyüye kapılmıştım. Yapmak istediğim mesleğin, yaşam biçiminin bu olduğuna karar vermiştim. Bu doğrultuda hareket etmeye başladım. Anneler, babalar çocukları için her zaman en iyisini istediklerinden böyle bir durum ortaya çıktı ama ben yolumu çizmiştim. Kendi hayatımı kendi ellerime almaya karar verdim ve konservatuvar sınavlarına girmeye başladım. Sınavına girdiğimde çarpıldığım ve neticesinde de okulum olan, bana çok şey katan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde okumayı tercih ettim. Şu an iyi ki de oyuncu olmuşum diyorum. Dünyaya bir daha gelsem yine aynı mesleği yapmak isterim ama daha farklı bakış açıları, daha geniş bir perspektifle yapmak isterim.
Türkiye' de tiyatroya olan ilgi sizce nasıl? Tiyatro severler sizce hangi tarz oyunları izlemekten keyif alıyor. Böyle bir ayrım tiyatro oyunları içinde söz konusu olabilir mi?
Türkiye'de tiyatro seyircisi, maalesef dünyadaki modern ülkelerdeki kadar çok değil ama insanlarımız tiyatro izlemeyi seviyor. Ülke ekonomisi ve bireysel ekonomi müsaade ettiği müddetçe. Sadece pandemi şartlarında ya da herhangi bir ekonomik darboğazda insanların ve gördük ki devletin ilk etapta para harcamak istemedikleri alanlar sanat mecraları oluyor. Bu durum için insanları elbette suçlayamayız ama unutmamalıyız ki sanat iyileştirir. Toplumumuzun iyi tasarlanmış, suya sabuna dokunan tüm oyun türlerini ilgiyle ve merakla izlediklerine ben sahneden biri olarak şahidim. Bu da oyunculara büyük keyif veriyor diye düşünüyorum.
Peki, Türkiye' de tiyatro denince aklınıza gelen ilk oyun hangisi ve ilk oyuncu kim?
Çok var hem de saymakla bitmez ama ilk aklıma gelen şu an Ferhangi Şeyler, Ferhan Şensoy.
Türkiye' de sahnelenen oyunlar hakkındaki görüşlerinizi de merak ediyorum. Sizce kaliteli oyunlar sergileniyor mu ve yeterli mi?
Elbette kaliteli oyunlar sergileniyor Türkiye'de ve bu durum aslında yeni de değil bence. Türk tiyatrosu köklü bir tiyatrodur hatta cumhuriyetten önce Osmanlı döneminden süregelen bir tiyatro kültürüne, yapısına sahiptir Darülbedayi' den tutun da Devlet Tiyatroları’nın kurulduğu yıllardan bugüne özel tiyatroların da katılımı ile gelişerek, dönüşerek ve çağına ayak uydurmanın da ötesine geçerek yaşamaya devam etmiştir. Kaliteli oyunlarımızı pandemi şartlarında bile online olarak izledim. Evet, belki teknik altyapımız her tiyatro için –özel kurumsal fark etmez- yeterli olmayabilir ama tiyatro sanatı ile ilgilenen sahne üstünde ve sahne arkasındaki İnsanların hayal güçleri, zekâları ve yetenekleri doğrultusunda birçok kaliteli oyun izlediğimi söyleyebilirim. İzlemeye devam edeceğimden de eminim.
Maalesef pandemi süreciyle sahneler boş kaldı, tiyatro oyunlarını izlemeyi özledik. Bu dönemde tiyatro oyuncuları ne gibi zorluklar yaşadı?
Evet, ben de oyun izlemeyi özledim. Bu özlemimi online platformlarda oyunlar izleyerek gidermeye çalıştım ama birebir salondan oyunu canlı izlemek bambaşka bir keyifmiş onu da daha iyi anladım. Pandemi döneminde sadece oyuncular zorluk yaşamadı, özel tiyatro sahipleri de zorluklar yaşadı. Kurumsal olan tiyatrolar nispeten daha iyi durumdalardı çünkü maaşlarını almaya devam ettiler, bu güzel bir şey ama özel tiyatrolarda çalışan oyuncular gerçekten bu bir buçuk -iki yıllık süreçte çok büyük olumsuzluklar yaşadık. Hem seyirciden uzak kalmak hem de maddi olarak desteklenmemek sanatın diğer dallarında olduğu gibi tiyatro sanatı ile uğraşan insanları olumsuz etkiledi. Önümüzdeki sezondan ümitliyim. Eğer pandemi hafifler ve biz oyuncular seyircimizle buluşabilirsek güzel günler yeniden başlayacak demektir.
Siz pek çok dizi, film ve reklamlarda da yer almış bir oyuncusunuz. Son yıllardaki sinema ve dizilerde görselliğe eskisinden daha fazla önem verildiğini görebiliyoruz. Bu konudaki görüşleriniz nedir? İyi bir oyuncu olup başrolde olması için ve oyuncuların mesleğini yapabilmesi için güzel ve yakışıklı olması mı gerekiyor?
Oyuncu dediğin güzel/ yakışıklı olacak diye bir kaide yok ya da tam tersi yetenekli oyuncular çirkin olur diye de bir kaide yok. Oyuncu oyuncudur yetenekleri doğrultusunda ama televizyon dünyası için güzellik ve yakışıklılık bir kriterdir, bu durum dünyanın her yerinde böyledir sanırım insanlar güzel ya da yakışıklı olanın yerine kendisini koymayı sevdiği için ya da estetik olarak gözüne güzel göründüğü için bu şekilde tercihler yapılıyor. Sanırım hayranlık böyle bir şey ama bu durum artık günümüzde değişmeye başladı diyebiliriz. İnsanlar izledikleri projelerde görsellikten çok samimiyete önem vermeye başlıyor. Bu yüzden mesleği oyunculuk olan kendini bu alanda yetiştirmiş oyuncuları daha çok görmeye başladık televizyon projelerinde ve ilerleyen dönemlerde de daha çok göreceğimize eminim.
İyi oyuncuyu siz nasıl tanımlarsınız? Nasıl iyi bir oyuncu olunur? Sizi ilgiyle takip eden yeni oyunculara ve oyuncu olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
İyi oyuncuyu benim tanımlama gerek yok çünkü iyi oyuncu zaten kendini tanımlayan oyuncudur bunun için herhangi bir otoriteye ihtiyacı yoktur. Oyunculuk kendini yenileyen, geliştiren bir meslektir doğuştan var olan yeteneğin üstüne disiplin ve bolca çalışma olmazsa o yetenek yok olup gider. Oyunculuk çok çalışmak, fedakârlık ve entelektüel olarak kendini donatma ister. Bu mesleğe gönül vermiş arkadaşlara tavsiyem; çok okuyun, çok çalışın sorgulayın. Hem ülkemizi hem de dünyayı gözlemleyin, üretin ve yaratın. Birçok kez yanılsanız da vazgeçmeyin
Televizyon kanallarının çokluğu izleyiciye pek çok alternatif sunuyor. Hal böyle olunca yapımcılar sizce nasıl bir seçicilikle senaryoları seyirciyle buluşturuyor? Hangi tür diziler Türk izleyicinin ilgisini daha çok çekiyor?
Dizi özelinde konuşuyorsak dizi yapımcıları artık hikâyenin önemini daha iyi anlamış durumda diyebiliriz. Hikâyesi sağlam olmayan bir senaryonun Türk izleyicisi tarafından kabul görmediğini fark ettiler. Türk seyircisi dram alanındaki dizileri izlemeyi daha çok seviyor empati duygusu yüksek olduğu için. Şu an devşirme Kore dizileri popüler ama bu topraklardan çıkan hikâyeler Türk seyircisinin her zaman daha yoğun ilgisini çekmiştir buna komedi dizilerimizi de dâhil edebiliriz. Üstelik komedi yapmak, dram dizilerinden çok daha zordur.
Oyuncuların canlandırdıkları karakterin etkisinde kaldığı oluyor mu sizce? Bu nasıl bir yaşanmışlık hissi bırakıyor? Sizin de etkisinde kaldığınız kahramanlar oldu mu?
Bir karakteri uzun süre oynadığınızda onunla çok fazla vakit geçirdiğinizde böyle bir durum söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda oyuncunun kendisini sıfırlamak için yarattığı alanlar, kaçamak noktaları vardır. Oynadığı bir karakterin özellikle o karakter çok sevilmişse evet, üstüne yapışma durumu dediğimiz olgu oluşur. Buradan sonrası oyuncunun kişisel tercihidir ya o karakterle haşır neşir olmaya devam eder kariyeri boyunca ya da kendini sıfırlayıp yeni baştan yepyeni bir karakterle tanışır. Ben, kendimde böyle bir durum oluşmaması için elimden geldiği kadarıyla farklı rolleri farklı biçimlerde oynamaya bu alanda kendimi zinde ve yeniliklere açık tutmaya devam ediyorum.
Sahne de hiç unutamadığınız bir anınız var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
Olmaz olur mu bir sürü var. 20 yıldır sahnedeyim çokça anı biriktirdim. En keyiflilerinden bir tanesi Ortaoyuncular’ da -ilk profesyonel olduğum oyun- Ferhan Şensoy'un yazdığı, yönettiği ve de oynadığı “Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği” oyununun prömiyer günü trak gelmesi sonucu ezber unutmam ve Ferhan Hoca'nın durumu büyük bir ustalıkla toparlayıp bana yeniden pas atması diyebilirim. Benim için hem öğreticiydi hem de “hee, bir dakika” deyip ayaklarımın yere basmasını sağlamıştı.
Siz aynı zamanda seslendirme yapıyor ve diksiyon eğitimi de veriyorsunuz. Eminim şimdi soracağım soruyla karşılaşmışsınızdır. Çevrenizde size, "Sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Ben de seslendirme yapabilir miyim? " şeklinde soru soranlar oluyordur. Bu soruya cevabınız ne oluyor?
Elbette oluyor, sesinin de diksiyonun da düzgün olduğunu düşünen hemen hemen herkesten bu soruyu alıyorum. Dublaj yapabilmek için bence, sesimizin de diksiyonumuzun da iyi olması yeterli değil. Bilgi, donanım ve beceri gerektirir. Sadece sesi ve diksiyonu iyi olan herkesin oyunculuk yapamayacağı gibi dublaj da yapamayacağı kanısındayım
Diksiyon eğitimine geçelim. Bazı derslerinize katılmış biri olarak sabrınız ve öğretmeye olan sevginiz için sizi tebrik ediyorum. Gözlemlediğim kadarıyla bu eğitime olan ilgi arttı. Artık sunucu, spiker, oyuncuların dışında pek çok farklı meslek sahibi olanlar, öğrenciler kısacası bu konuda farkındalık kazanıp kendini geliştirmek isteyen herkes bu eğitimlere başvuruyor. Bu ilginin sebebi nedir? Farklı mesleklerden insanlar neden diksiyon eğitimi almak istiyor?
Öncelikle teşekkür etmek isterim. Eğitmenliğimin 10. yılını doldurduğum yıl böyle bir geri bildirim almak hoş oldu. Türkçeyi yani konuştuğu dili düzgün konuşmak her insanın, burada ya da yurt dışında yaşayan fark etmez yani Türkçeyi konuşan her insanın hakkı olduğunu düşünüyorum. İnsanın anadilini düzgün ve iyi konuşması öncelikle iletişim açısından gerekliliktir, kanaatindeyim. Evet, spikerler, oyuncular yani mesleği konuşmak üzerine olan insanların dışında da güzel Türkçe konuşmaya eğilimin arttığını gözlemlemekteyim ve bu bence çok güzel bir durum. Diksiyon eğitimi maalesef ilkokulda, ortaokulda, lisede verilmemekte yani Türkçe öğretmenlerimiz, edebiyat öğretmenlerimiz dahi diksiyon eğitimi almamakta. Bence bu eğitim sistemimizde bir açık. Üniversitelerde yeni yeni başladığını biliyorum diksiyon eğitiminin ve fakat şunu yeniden belirtmeliyim ki yazmayı, konuşmayı öğrenmek kadar elzemdir konuştuğu dili düzgün konuşmak.
Güzel konuşmanın ve iletişimin öneminden de biraz bahseder misiniz?
Konuştuğu dile hâkim olan iletişim açısından kendini daha iyi ifade eder bu bile başlı başına yeterli bir nedendir.
Güzel konuşmanın ve doğru iletişimin önemi kadar güzel konuşmaya teşvik etmenin önemine de çok inanıyorum. Sizce bu alanda yönlendirmeler yeterli mi ve nasıl olmalı?
Maalesef yeterli değil. İnsanlar diksiyonun ne olduğunu, düzgün konuşmanın neden önemli olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Bilmedikleri için de kendilerini geliştirmeye ihtiyaç duymuyorlar. Amacım bu konuda bir farkındalık yaratmak. Bu farkındalık hayatlarına sirayet ettiğinde kendilerindeki değişime, dönüşüme tanık olmak ayrı bir keyif benim için.
Diksiyon eğitimlerindeki süreçleri de kısaca anlatır mısınız? Neler yapıyorsunuz?
Tabii bu çok kapsamlı bir soru. Şöyle özetlemek gerekirse; önce bu eğitimi almak isteyenin konuşma organlarında herhangi bir yapısal bozukluk var mı, yok mu onun tespiti gerekir. Sonrasında konuşma bozukluklarına odaklanıp nerelerde sorunlar yaşadığı ve bu sorunların farkındalığını sağladıktan sonra egzersizler eşliğinde çözüme ulaşılır. Kişinin farkındalığı oluştuktan sonra kendisini duyması ve belli bir disiplin içinde çalışması sonucunda güzel Türkçe konuşması kaçınılmazdır.
Derse katılanlar yaşadıkları değişimleri gördükçe ve neleri yanlış yaptıklarını anlayınca tepkileri nasıl oluyor?
Önce çok şaşırıyorlar sonra da iyi ki bu dersi almışım, iyi ki sizinle tanışmışım gibi geri bildirimlerde bulunuyorlar. Kendilerindeki değişimi gördükçe mutlu oluyorlar ve bu durum beni hem mutlu hem de motive ediyor.
Son olarak, bizimle paylaşacağınız yeni projeleriniz var mı?
Henüz netleşmemiş olan birkaç proje var. Her biri de içinde olmaktan mutluluk duyacağım projeler ama henüz netleşmediği için afaki bir şey söylemek istemem. Şimdilik sizler için de benim için de sürpriz olsun. Vakti geldiğinde sevincimi sizinle paylaşmayı ben de çok isterim.
Keyifli sohbet için teşekkür ederim.
Bu sevimli ve hoş sohbet için ben de teşekkür ederim. Mutlu günler dilerim.
Röp: Hande İPEKGİL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.