Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

Necip Hablemitoğlu Suikastı’nın derinliğini, Gazeteci Sima Güleser Polat'ın soruları ve Usta Gazeteci Tamer Korkmaz'ın cevaplarıyla yeniden gündeme getirdik.

18 Aralık 2002 tarihinde tam anlamıyla kanlı bir akşam yaşandı. Ertesi gün, manşetlere "Derin Suikast", "Derin Cinayet" ve "Başkentte Derin Pusu" olarak yansıdı, bu suikast: Atatürkçü bir Aydın, Türk Milliyetçisi bir Akademisyen ve sıra dışı bir Araştırmacı-Yazar olan Necip Hablemitoğlu acımasızca katledildi. Suikastın arka planını deştikçe, 2000'li yıllara gelene kadar işlenen bazı cinayetlerde olduğu gibi FETÖ ile ilgili birçok kanıt ve bağlantı ortaya çıktı. Ne acı bir tesadüf ki, Hablemitoğlu 1999 yılında yaptığı açıklamalarda “yanlış anlaşılmaktan korkarken” bir yandan da açık yüreklilikle bundan tam 22 yıl önce Fethullah Gülen'in yargılanması gerektiğini söylemişti.

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

-1999 yılında Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programında “Kim bu Fethullah Gülen” başlığı altında bir program yapıldı. Konuklardan biri de Necip Hablemitoğlu idi. O programda çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Hatta elindeki kimi araştırma sonuçlarıyla ve ortaya koyduğu net kanıtlarla o programa damga vurmuştu. 2002’de uğradığı suikastın fitilini ateşleyen, o dönemde hiç söylenilemeyenleri söylemesi ve günümüzde çoktan belgelenmiş gerçekleri anlatması mıydı?

-Evet, hedef olmasının temel sebebi o dönemde “dini cemaat” diye tanımlanan FETÖ’nün gerçek yüzünü ayrıntılı bir biçimde deşifre etmesidir. Ekranlarda anlattıklarının yanı sıra bir de “Köstebek” adlı son kitabı var. Bu kitap, ancak suikasta uğradıktan birkaç ay sonra yayınlanabildi. FETÖ’de Fetullah’tan sonra gelen ve şimdilerde firarda olan Mustafa Özcan adlı Paralel İmam’ın o dönemde bu kitabın yayınlanmasını engellemek için çok çaba sarf ettiği biliniyor.

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

-Kendisini mütevazı olamayacak kadar “Cumhuriyet Tarihçisi” olarak tanıtan Necip Hablemitoğlu, “Fethullah Gülen'in ülkeyi dinci-dinsiz hatta ateist diye bölmek istediğini” de gündeme getirdi. FETÖ elebaşının ise kendisine karşı olanları “Bölücü veya komünist” diye yaftaladığını ifade etti. Hablemitoğlu, adı geçen kitabında hangi kanıtları gündeme getirdi?

-Evvela kitabın kapağındaki cümleyi hatırlayalım: “Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!” FETÖ, tek cümle ile ancak bu kadar iyi tarif edilebilirdi.

Hablemitoğlu, Köstebek’te Fetullahçı örgüt için şöyle diyordu:Türkiye’nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır. Örgütlenme modeli itibarıyla Türkiye’de bir eşi daha yoktur. Örgütlenme modeli olarak, CIA’in denetimindeki Moon Tarikatı ile benzeşmektedir.” Bu tespitlerinin tamamen isabetli olduğu aradan geçen yıllar içinde defalarca ispatlandı. Fetullah’ın 1975’te İzmir’deki Mason Locasına üye olmasını sağlayan ve derin baronluğu hiç bilinmeyen CHP’li siyasetçi Kasım Gülek, aynı zamanda CIA’in kurduğu Moon Tarikatının Türkiye Temsilcisi idi. Fetullah, ilk kez 1992’de ABD’ye gittiğinde onu CIA kökenli diplomat Morton Abramowitz ile görüştürten Kasım Gülek’tir. Kitaba dönecek olursak, Necip Hablemitoğlu’nun “Devletin gücünü, devlet savunucularına karşı kullanma aşamasına gelen Fethullahçı istihbaratçıların yöntemlerini” sıralarken yazdıkları da tam isabettir: “Telefon dinleme, tehdit, sahte belge üretimi, montaj, çarpıtılmış bilgiye yönelik kampanyalar, hırsızlık, kundakçılık, şantaj, görüntü kaydı, her türlü illegal kayıt kullanımı (böcek, gizli kamera vs.) rüşvet, gasp, darp, bilgisayar sahtekârlıkları, ev ve işyeri kurşunlama, Emniyet’i suiistimal, hâkim kiralama vs.” Necip Hablemitoğlu, bütün bunları çok erken gören isimlerin başında geliyordu. Türkiye, bu fevkalade kirli yöntemlerin hepsini ve daha fazlasını yani kanlı hadiseleri, cinayetleri ve neticede darbe girişimini ağır bir bedel ödeyerek yaşadı.

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

-Necip Hablemitoğlu, sol görüşlü bir isim değildi. Atatürkçü ve Türk Milliyetçisiydi. Onun üzerinde durduğu ve dikkat çektiği konulardan biri de FETÖ okullarıydı. Sekiz ay süren okul ve dershane incelemelerinin ardından oralarda çok ciddi bir yapılanmanın olduğuna defalarca dikkat çekti ve bu okullarda eğitim görenlerin siyasi temaslarla ciddi başarılara imza attığını ama bunun korkunç olduğunu da dile getirdi. 17 ve 25 Aralık 2013’teki Yargısal Darbe Girişimine kadar, FETÖ’nün bu aslında çoktan dile getirilmiş olan gerçekleri neden örtbas edildi?

-FETÖ gerçeklerinin vaktiyle göz ardı edilmesinde, dahası örtbas edilmesinde muhakkak ki istisnasız bütün siyasi iktidarların sorumluluğu vardır. Az veya çok, bu böyledir. İktidarıyla muhalefetiyle siyasi partilerin böylesine vahim bir yanlışa duçar olmalarının temeline inmek şarttır. Nedir, o? FETÖ’nün Paralel Yapılanması, “devlete rağmen hareket eden veyahut devlete sızan” değil; bizzat Gizli Devletin yani Baronlar Konseyi’ne sahip Türkiye’deki Gladyo yapılanmasının kurduğu, görevlendirdiği, yol verdiği ve de büyüttüğü bir terör örgütüdür. Örtbasın temel dinamiği burada saklıdır. Evet, Hablemitoğlu samimi bir Atatürkçüydü. Gladyo yapılanmasını oluşturan Tekelci Büyük Sermaye ise yıllardır Atatürkçü geçinme kulvarında mangalda kül bırakmıyor. 15 Temmuz’da darbeye kalkışan FETÖ askerleri yani “Yurtta Sulh” Cuntası korsan bildiride “Laikliğe bağlılık” vurgusu yapmıştı.  Haliyle, böylesine bir Oyun İçinde Oyun tablosunda “Aslında, kimin eli kimin cebindedir?” yollu bir sual ortaya çıkıyor. Cevabı da şudur: Necip Hablemitoğlu, Gladyo’nun FETÖ’sü tarafından katledildi. FETÖ’yü deşifre etti; içerideki dışarıdaki tüm okullarının aslında hangi amaca hizmet ettiğini ortaya çıkardı. 28 Şubat darbesini generallerine yaptırtan Baronsal Gladyo ise dikkat o süreçte FETÖ okullarını kapatmadı! Dahası, 28 Şubat FETÖ’nün yolunu açan bir darbe süreciydi.

Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkun!

-Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman 16 Temmuz 2020 tarihinde Hablemitoğlu Suikastı için kesin bir dille “Bu konuda dosyada yeterince delil, ifade ve HTS kayıtları var. Bizim açımızdan bu cinayet FETÖ tarafından işlenmiştir” dedi. 2002’den 2020’ye, suikastın aydınlatılması neden bu kadar uzun sürdü?

-FETÖ’nün Emniyetçileri cinayetin içinde, Mahrem İmamları da organizasyonunda yer aldılar. Paralel Yargı ise cinayetin sonrasındaki örtbas olayıyla birebir bağlantılıdır. Bu minvalde, suikast gerçekleri yıllarca itina ile savsaklandı.  Siyasi iktidarın taammüden yanlış bilgilendirildiği, yönlendirildiği de aşikârdır. 15 Temmuz’daki darbe girişiminin berhava edilmesini müteakip Hablemitoğlu Suikastı gerçeklerinin üzerini örten derin paralel perde ancak kaldırılabildi. Necip Hablemitoğlu Cinayeti, 1990’lardaki laik aydın cinayetleri ile aynı “ters manyel” karakterdedir. Bu cinayet ile FETÖ Hablemitoğlu’nu saf dışı bırakırken, FETÖ’nün bağlı olduğu Gladyo da daha yeni iktidara gelmiş olan AK Parti’ye gözdağı vermiş ve “kontrol etmek” istemiştir.  Konjonktür bakımından ikinci bir zamanlama daha vardır. Cinayet, 1 Mart tezkeresinden ve 20 Mart’taki (2003) ABD’nin Irak’ı gayrı meşru işgalinden kısa süre öncesinde işlenmiştir. Suikasttan yaklaşık iki buçuk ay sonra tezkere Meclis’te oylandı. Amerikancı FETÖ mensupları, tezkerenin geçmesi için Meclis’te iktidar partisi vekillerine adam adama markaj yaptı. Tezkere, Deniz Baykal’ın öncülüğünde reddedildi. Baykal’dan tezkerenin “intikamını” 2010’daki kaset operasyonuyla aldılar.

-Kaset olayından sonra Deniz Baykal’ı telefonla arayıp “Biz yapmadık” diyen FETÖ mensubunun şimdilerde cezaevinde yatan İlhan İşbilen olduğunu ısrarla söylüyorsunuz.

-Evet. Bu durumu, cinayet mahalline evvela katil gelir kuralındaki gibi düşünmek gerekir. Telefonda Deniz Baykal’a yalan söylediler. Baykal, önce bu lafa itibar ettiyse de gecikmeli olarak gerçeği gördü. İşbilen, 1996’dan itibaren Evyap Ailesinin damadıdır. İşbilen ile aynı dönemde Evyap Yönetim Kurulu üyesi olan Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Ali Kırca’nın atv’de 18 Haziran 1999’da Fetullah’ın malum kasetini yayınladığı televizyon programında konuşmacıydı.  O kaseti atv’ye Yavuz’un getirdiği vaktiyle açıklandı. Aynı programda Hablemitoğlu da konuşmuştu. Kaseti atv’ye getiren ve “Fetullah Karşıtı” görünen Kemal Yavuz’un FETÖ’nün en tehlikeli adamlarından İlhan İşbilen ile aynı şirketin çatısı altında bulunması yeterince tuhaf değil mi? Fetullah’ın o yayından üç ay kadar evvel 21 Mart 1999’da ABD’ye gidişi, atv’deki programda temellendirilmiştir. Böylece Fetullah’ı ABD’ye gönderenin Türkiye’deki Gladyo olduğu gerçeğinin üzeri örtüldü. Diğer yandan da, Ali Kırca’nın o programı sayesinde “Fetullah’ın Laik Rejim ile ihtilaflı olduğu” yanılsaması ihtimamla yaptırıldı. Paralel tribünleri bakımından da “Mağdur edildi” algısı yerleştirildi. Güya “Fetullah’ın üzerine gidiliyor” izlenimi verilerek kamuoyu yanıltıldı, oysa Türkiye’deki Baronsal Gladyo farklı bir hamleyle piyonu Fetullah’ın Paralel koşusunu hızlandırmıştı.

-Hablemitoğlu’nun en önemli çalışmalarından biri de “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” isimli kitabı idi. BND’nin kanatları altındaki Alman Vakıflarının Türkiye'deki faaliyetlerine ilişkin önemli tespitlerde bulunan Hablemitoğlu’nun kitabında bahsettiği altın madeni cinayetten bir süre sonra FETÖ mensubu Akın İpek’in sahibi olduğu Koza İpek Holding'e satıldı.  Hablemitoğlu'nun Türkiye'de doğrudan müdahil olduğu iki davası vardı; biri Alman Vakıfları diğeri de Fetullah Gülen Davası idi. Suikasttan sonraki süreçte Alman Vakıfları ve Fetullah Gülen beraat ediverdi! Bunlar nasıl birer tesadüftür, böyle?

Bu gibi durumlarda “Şahane Tesadüf!” diyoruz. Yani asla tesadüf değildir. Bir suikastla kaç kirli işi birden gördüklerinin ispatıdır, bu söyledikleriniz… O dönemde altın madenine çöken Paralel Akın İpek, son birkaç yıldır İngiltere’de kaçak yaşıyor. Vaktiyle Tuncay Özkan’ın (günümüzün CHP’li vekili) sahibi olduğu Kanaltürk’ü satın almıştı. Bu da hesaba dâhil bir satıştı.  Paralel Savcı Zekeriya Öz başta olmak üzere binlerce FETÖ’cü kaçağın da Alman devletinin himayesinde olduğunu unutmayalım.

 

"Fethullah Gülen'in oluşturduğu örgüt, devletin laik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, şehir imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmasıyla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır."

                                                                         Köstebek, Necip Hablemitoğlu

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.