‘Ruh halimin güvercin tedirginliği’
“Muhtemelen 2007 yılı benim açımdan daha da zor bir yıl olacak, yargılanmalar sürecek, yenileri başlayacak… Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki, bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz” Bu sözlerden 9 gün sonra acımasız bir cinayetle yere düştü bedeni. Ayakkabılarının altındaki yırtıkta yatan mütevazı bir yaşam ve kendi cemaati ile ters düşmeyi göze alacak kadar demokratik bir Ermeni olan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, öncesi ve sonrası planlanmış bir oyunun en masum kurbanı oldu.
-"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Ocak 2013 tarihinde, Hrant Dink Davası’nda, mahkemenin "Örgüt Yok" kararına karşın "Örgüt var, suç devletin birliğine yönelik" diyerek sanıklar Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender hakkındaki beraat kararının bozulmasını istedi. Bu ne demekti; aradan geçen uzunca süreden sonra davada bu noktaya nasıl gelindi?
-2007’deki Dink suikastının üzerinden tam altı yıl geçtikten sonra Yargıtay’ın bu kararı ilk kritik kilometre taşını oluşturdu. O vakte kadar Paralel Yapı cinayetin arka planını karartmayı gerçeği saklamayı başarmıştı. Ama belli bir noktadan sonra derin saldırıları direkten dönmeye başladı. Yargıtay’ın işte bu kararından 11 ay kadar önce yani 7 Şubat 2012’deki MİT Krizi sırasında FETÖ, ilk defa bir kumpasında, komplosunda geri püskürtüldü. Buradan itibaren, Hrant Dink Davasını da içeren belli başlı olaylarda Fetullahçıların işleri ters gitmeye başladı.
-Nisan 2007 e-muhtırasının Hrant Dink Suikastı ile nasıl bir bağlantısı var? Zira sizin bir yazınızda, Hürriyet’teki “Aman Sincan Sanmayın” manşetinin tarihinin 17 Ocak 2007 olmasına da nüktedan bir yaklaşımınız var. Dink Suikastının gerçekleşmesi neye dayandırıldı?
-Kronolojik olarak baktığımızda Dink Suikastının 27 Nisan Muhtırasının bir nevi habercisi olduğunu görüyoruz. İki hadise arasında üç buçuk aylık bir süre var. 2007, hem TBMM’de Cumhurbaşkanının seçildiği hem de 22 Temmuz genel seçimlerinin yapıldığı bir yıldı. Her iki seçimi etkilemek istediler.
17 Ocak 2007 tarihli Hürriyet’in taşra baskısında yer alan “Aman Sincan Sanmayın” manşeti de bir tür işaret fişeğiydi. Şehir baskısında fazla açık verdiklerini düşünüp “Askerin Hassasiyeti” diye değiştirmişlerdi. İlk başlık 28 Şubat’taki tanklara gönderme yapıyordu; “Sanmayın” demeleri ters manyel idi. Yani, aslında “Sincan’ın tıpkısı” diyorlardı.
Manşetteki haber şuydu: “Toplumsal bir hareket halinde kendiliğinden devreye giren askeri birlik olarak 1997’de kurulan EMASYA (Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma) birimi meydana çıkmaya hazırlanıyor. İstanbul Birinci Ordu Komutanlığının emrinde bulunan 52. Tümen bünyesindeki EMASYA birliği tatbikatlarına başladı.”
Yani şudur: Miting ve gösterilerin en önemli adreslerinden Çağlayan Meydanında birkaç gün sonra yapılması beklenen tatbikat, Sincan çağrışımı yapacak askeri müdahalenin ayak sesleri duyulacaktı. Tatbikat işi bahaneydi. Şehrin içinden veyahut merkezi yerlerinden birinden tanklar geçerse bunun adı darbedir, yahu.
Tatbikatın haberi 17 Ocak’ta, 19 Ocak’ta ise Hrant Dink katledildi. Dink suikastının hemen ardından kaos ortamı ve tankların geçişi! Planlanan buydu. İşte burada kritik bir tarih daha var. 18 Ocak gecesi sabaha kadar Ankara’da Zırhlı Birlikler’de yaşanan ancak halen daha gün ışığına çıkmamış olan derin bir hazırlık var. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, o gece üst düzey seri tutuklamalar içeren bir örtülü darbe hazırlığı yapmıştı; bu girişimi akim kaldı. İşte e-muhtıra denilen olay, aslında Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun’un Büyükanıt’ı da aşarak 27 Nisan gece yarısı sahne almasıdır. Haliyle, fatura Büyükanıt’a yazıldı.
“Paralel Yapının Emniyetçileri eliyle Dink Suikastını organize ettiler.”
-Diğer yandan, 28 Şubat’ı (1997) yapanların o süreçte EMASYA Protokolünü hazırlamış olması ve kurulan bu yapılanmanın sürecin omurgası olarak çalışmalarını sürdürüyor olması, Dink Suikastında hangi tabanı oluşturdu?
-28 Şubat darbesini yapan belli Generaller, Komprador Burjuvazinin yani dışarıya, Batı’ya, ABD’ye bağlı Büyük Sermaye sınıfının emrindeydi. Gladyo dediğimiz de zaten budur. “Bu ülkede tankları yürütebilmek için dört ev verdim” dediği yıllarca sonra ortaya çıkan ünlü iş insanı İshak Alaton, Gladyo’nun baronlarındandı. 1997’de EMASYA protokolünü hazırlatan da, 2007’de Dink Suikastı ile eş zamanlı olarak bu özel askeri birliği sahaya sürmek isteyen de Gladyo yapılanmasıdır. Paralel Yapının Emniyetçileri eliyle Dink Suikastını organize ettiler. 2007’de darbe zeminini oluşturmak amacıyla suikast gerçekleştirildi.
“Suikast talimatını bizzat veren Fetullah’tır.”
-Suikastı gerçekleştiren Ogün Samast babasının ihbarıyla yakalandı ve ilk ifadesinde kendisini azmettirenin Yasin Hayal olduğunu söyledi. Birçok terör suçundan sabıkası bulunan Yasin Hayal ise cinayeti Erhan Tuncel ile birlikte planladığını söyledi. Asıl olarak suikast talimatını kim verdi?
- Yasin Hayal’in Dink Suikastı sırasında İstanbul’da olduğu kanıtlanmıştı. 24 Ekim 2004’te Trabzon’daki McDonald’s bombalanmasındaki kişi. Demek ki, Paralel Yapı’nın eleman seçimi daha o tarihte başlamış. Erhan Tuncel ise 2006’da Fetullahçı Emniyet Müdürü tarafından Yardımcı İstihbarat elemanı yapıldı. Bu da hazırlık safhasına dahildi. Suikast tarihine doğru gelirken tetikçi olarak Ogün Samast’ı seçtiler. Buradaki üç isme baktığımızda, BBP’ye ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na iftira atmak üzere bir seçme yapıldığı bellidir. Böylelikle suikastın arkasındaki FETÖ ve Gladyo gerçeğini gizlemek istediler. Muhsin Yazıcıoğlu’nu ise 2009’da kaza süsü verilen bir suikastla öldürdüler. Paralel Devlet yapılanmasının elebaşı Fetullah, 18 Ekim 2005’te Aktüel dergisine verdiği demeçte “Ulusalcı dalgayı aşacağız” demişti. Bu sözlerinin, Dink Suikastı sürecinin geliştirildiği 2004-2007 döneminin içinde yer alması tesadüf değildir. Dink’in öldürülmesiyle birlikte medyadaki Fetullah destekli Batıcı-Liberal kalemler “Milliyetçi dalga yükseliyor” zırvasıyla cinayetin arka planını hasıraltı ettiler. Suikast talimatını bizzat veren Fetullah’tır. Dink Suikastından bir yıl kadar sonra, Pensilvanya’da Fetullah’la görüşen (Dink Davasında görevi ihmal suçundan yargılanmış) bir Paralel Yapı üyesi Emniyetçi, o görüşmede kendisine aynen şöyle diyor: “Hocam, ağabeyler bize Dink’i öldürme talimatını sizin verdiğinizi söylüyor!” Dar dairede geçen sohbetteki bu sözler üzerine, derin sırrın deşifre olmasından ciddi rahatsızlık duyan “Fetullah’ın bir anda fenalaştığını ve baygınlık geçirdiğini” de Türkiye’ye dönünce yakın çevresine anlatıyor. Buradan, Fetullah’ın “Suikast emrinin sadece mahrem imamının bilgisi dâhilinde kaldığını” düşündüğü ve “İstanbul Emniyet’teki bir polisinin bunu bilmemesi gerektiğini” hesap ettiği anlaşılıyor.
-Hrant Dink'e suikast yapılma nedeni neydi, neden Dink seçildi?
-Dink’in kontrol dışı bir gazeteci olması, başta ABD olmak üzere dünyadaki Ermeni diasporasına dâhil hasmane tavır içindeki Ermeniler gibi hareket etmemesi, yani farklı bir seyir izlemesi bunun nedenlerinden biridir. Daha genel olarak ise 2007 konjonktüründe Türkiye ile Ermenistan ilişkilerine ateş edilmiş oldu. Batılı devletlerin bağımsızlaşma sürecindeki Türkiye’yi abluka altına almasını da amaçladılar.
- Cinayet sonrası, Dink'in katili Ogün Samast ifadesinin ardından Türk Bayrağı önünde Jandarma ve Polislerin arasında poz verdi. Dönemin Samsun İl Jandarma Komutanı Serdar Yücel "Fotoğraf çekilme emrini ben verdim ama Türk Bayrağı önünde demedim" dedi. Sızdırılan o fotoğraflarla ne amaçlandı? Hedef milliyetçi kesim miydi?
-Evet. Amaçları, “Milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir.” algısını yerleştirmekti. Bu derin bir illüzyondu. O bayraklı poz sayesinde kamuoyunun kanaatini güdülediler. Yanılsama yaptırdılar. Jandarma’yı işin içine katmaları dikkatleri askerin üzerine çekip Paralel Yapı’yı gizlemekti. Fotoğraf ve görüntü kaydını Fetullahçı polisler gerçekleştirdi. Sonradan bunların FETÖ mensubu olduğu da ortaya çıktı, zaten.
-Basına sızan bu görüntüleri ekranlarda yayınlayan ilk isim Ercan Gün oldu. Gün'ün arkasında kimler vardı, bunu neden yaptılar?
Cinayetin emrini veren Fetullah, suikast organizasyonunun Ankara ayağında Ramazan Akyürek, İstanbul ayağında Ali Fuat Yılmazer var. Medyadaki yönlendirmeyi yapan Ekrem Dumanlı denilen CIA bağlantılı FETÖ’cüdür. O dönemde TGRT’deki (sonradan FOX TV Haber Müdürü) Fetullahçı Ercan Gün’ü sahaya süren de odur. Türk Bayrağı ile çekilen o görüntülerin Gün’e servisiyle algı harekâtı yaptılar.
“Samast’ın eline silah veren Paralel Emniyetçiler, ona beyaz bere taktırırken Mıgırdiç’e gönderme yaptılar.”
-Katil Ogün Samast'ın başındaki beyaz berede hangi mesaj vardı? Olay örgüsüne baktığımızda berenin olayın bir parçası olduğunu söyleyebilir miyiz?
-Ermeni Terörü, 27 Ocak 1973 tarihinde Los Angeles’ta iki diplomatımızın şehit edilmesiyle başlamıştı. Katil Mıgırdiç Yanıkyan, bu alçakça suikastla ASALA terör örgütüne öncülük etti. Yanıkyan, diplomatlarımızı katlederken başında beyaz bir bere vardı. Locaefendi Fetullah, sembollerin hastasıdır. Ogün Samast’ın eline silah veren Paralel Emniyetçiler, onun başına beyaz bere taktırırken Mıgırdiç’e gönderme yaptılar. Nedir bu? Beyaz bere sembolü üzerinden, cinayetin asıl adresini gizlemeye ayarlı bir nevi hedef şaşırtmadır.
-Cinayetten 14 yıl sonra Mart 2021'de Dink Suikastıyla ilgili açılan kamu davasında kararı açıklayan mahkeme, cinayetin FETÖ talimatıyla işlendiği kanaatine vardı. Bilinen ve firari olan birçok isim hakkında da yakalama kararı çıktı. Bundan sonra ne olacak?
-Artık Dink Suikastının perde arkasındakiler ortaya çıktığına göre, bundan sonrasında firardaki malum isimler daha fazla gecikmeden paketlenip yurda getirilmelidir. Dahası, hesap verme sırası Türkiye’deki Gladyo’nun şu ünlü baronlarına da gelmelidir. Bu arada, halen daha kendisini liberal sol veya muhalif diye tanımlayan belli kişilerin Dink Suikastını FETÖ’nün işlediği gerçeğiyle yüzleşmeye yanaşmadıklarını görüyoruz. Demek ki, bunlar da işin Psikolojik Harp kısmında halen görevdeler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.