Seçimin kaderini Erdoğan belirler
Ülkemizde gündem çok hızlı değişiyor. Daha dün erken seçimi tartışırken, şimdi Anayasa Mahkemesinin bir üyesinin “darbe çağrıştıran” teweet paylaşımını tartışıyoruz, bu vahim olayı tartışmak da lazım. Ama biz erken genel seçim çağrısını konuşmak için sözleşmiştik. Bu nedenle bugün gündemimizde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, daha önce erken seçime zamansız olduğu gerekçesiyle karşı olduğunu ifade etmişken geçen hafta, “Ülke yönetilmiyor, bu ülkenin kurtuluşu bir an önce seçime gitmektir.” diyerek yaptığı erken seçim çağrısı var. İlginç bir biçimde seçim çağrısını MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yöneltti. MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli ile sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, kısa süre önce seçimler zamanında yani 2023 yılının haziran ayında yapılacaktır açıklamasını yapmışlardı. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de bu görüşü paylaşmıştı.
CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun birden bire erken seçim istemesinin arkasında ne yatıyor? MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin tavrı ne olur? AK Parti’nin tavrı ne olur? Partilerin oy durumu nasıl? Yeni kurulan partilerin şansları ne olur? Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı kim olur? Bu ve benzeri sorulara cevaplamak için Selçuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Gökce ile görüştük.
BU ORTAMDA YAPILACAK SEÇİMİN ÇOK CİDDİ SONUÇLARI OLUR
Sayın Hocam, tekrar hoş geldiniz. Birkaç haftadır sizlerle gündemdeki konuları konuşuyoruz. Bu sefer de sizinle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun erken seçim çağrısı ve yansımalarını konuşmak istiyoruz. Okurlarımızın kafalarındaki bazı soruları cevaplamak için bizimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
-Ben teşekkür ederim. Beni, neredeyse medyanızın daimi üyesi, demirbaşı yaptınız. İnşallah okuyucular bıkmaz.
COVID-19 salgının ne zaman biteceği henüz öngörülemezken, salgın ile mücadele tüm hızıyla devam ederken, tüm dünyada ekonomiler daralırken, erken seçim çağrısı gerekli ve anlamlı mı sizce?
-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kendisi ve partisi açısından bir iktidar değişikliği ve kendinin iktidara gelebilmesi için en uygun zaman ve ortamın şimdi olduğunu düşünerek böyle bir çağrıda bulunmuş olabilir. Muhalefet partisi, iktidarı yıpratmak ve iktidara gelmek için her fırsatı deneyecektir tabi. Bu onun meşru hakkıdır. Devlet ve toplum açısından konuya yaklaşırsak böyle bir çağrının zamanlaması çok uygun değildir diyebiliriz. Ayrıca bir yandan ABD’nin başını çektiği Batı’nın ülkemizi kuşatmaya ve bulunduğu coğrafyaya hapsetmeye çalıştığı bir ortamda devletimiz ve toplumumuz varlığını devam ettirmeye, ayakta kalmaya çalışıyor. Keşke bu süreçte daha yapıcı olsa, sürecin üstesinden gelmede stratejiler ve politikalar sunsa, toplum nezdinde daha fazla sempati ve destek kazanabilirdi.
Dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktürde seçimin çok ciddi sonuçları olur. Türkiye, çevresinden kopar ve kendi iç meselelerine yönelir. Oysa şimdi Türkiye’nin tamamen Covid-19 ile mücadeleye, Suriye’ye, Irak’a, Ermenistan’a, Libya’ya, Yunanistan’a odaklanması lazım. Aksi takdirde tüm kazanımları heba olur. Bu nedenle erken seçim çağrısı, anlamsız olduğu kadar da zamansız. Sayın Cumhurbaşakanımızın ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin böyle bir tuzağa düşeceğini sanmıyorum.
MHP lideri Devlet Bahçeli, kendisine yöneltilen erken seçim çağrısına nasıl yaklaşır, nasıl tepki verir?
-Lafı gevelemeden söyleyelim. Çok sert tepki gösterecek, şiddetle reddedecektir. Çünkü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu konudaki tavrını ve düşüncesini birkaç ifade etti. Bu sefer de bu tavrını tavizsiz devam ettirecektir. Hepimiz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’ndan gelen seçim çağrısını nasıl karşılayacağını öngörebiliriz. Sayın Bahçeli, erken seçimi düşünse dahi, Kılıçdaroğlu talep etti diye tam aksini yapar, karşı çıkar. CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu da bunu çok iyi bilmesi gerekir. Nitekim MHP Genel Başkanı, Salı günkü grup konuşmasında CHP Genel Başaknı Kılıçdaroğlu’na çok sert tepki göstermiş ve hesap sormuştur. Ardından da seçimin zamanında yapılacağını, MHP’nin adayının da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirtmiştir. Aynı şekilde sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’da parti sözcüsü aracılığıyla seçimlerin zamanında yapılacağını açıklatmıştır.
ERDOĞAN’A DESTEK SON DÖNEMDE YENİDEN ARTTI
Velev ki bir seçim oldu. Bugün açısından bakıldığında seçim ilk turda sonuçlanır mı ve bir iktidar değişimi ihtimali var mı?
-Gündeme yansıyan anket sonuçlarına baktığımızda Cumhur İttifakının da Millet İttifakının ilk turda seçimi kendi lehlerine sonuçlandırılamayacağı anlaşılıyor. Kazanmaya en yakın aday da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan gözüküyor. Seçimlere çok uzun zaman var ve seçimin kaderini muhalefet partilerinden ve Millet İttifakının adayından ziyade sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamleleri belirleyecektir hiç kuşkusuz. Kabine bu şekilde devam edecek midir? Ekonomi düzlüğe çıkacak mıdır? Giderek ağırlaşan hayat pahalılığının sosyal yükü azalacak mıdır? Birçok alanda ortaya çıkan güven kaybı telafi edilebilecek midir? Kadına şiddete karşı neler yapılacaktır? Suriyeliler geri gönderilecek midir? Giderek artan genç işsizlere ilişkin nasıl bir önlem paketi devreye sokulacaktır? FETÖ ile mücadele nasıl bir seyir izleyecektir? Ayrıca dış politika nasıl şekillenecektir? Türk-Yunan gerilimi, Doğu Akdeniz krizi ve Azerbaycan-Ermenistan çatışması nasıl bir seyir izleyecektir?
Başta Covid-19 salgını ile mücadele süreci ve Türk-Yunan gerilimi, Doğu Akdeniz krizi ve Ermanistan-Azerbeycan çatışması sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güveni ve desteği arttırdı. Şu anda bir ara oy oranında gerileme yaşayan sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet, yeniden güçlenme eğilimi içine girdi ve eğer ekonomide yeniden kalıcı bir istikrar tesis edilebilirse, bu yükseliş trendi devam edecektir diye düşünüyorum.
CUMHUR İTTİFAKI KAN KAYBETTİ AMA ALTERNATİFSİZ
Anket sonuçları dediniz; Seçim atmosferinin yaşanmadığı bir ortamda anketler seçmen eğilimini ne ölçüde gerçekçi yansıtır? Geçen seçimde bir araştırma şirketi dışında çoğu sonuçları doğru öngöremedi? Şimdi COVID-19 salgın ortamında yüz-yüze yapılamayan anketler doğru sonuç verir mi?
-Seçim sürecinin söz konusu olmadığı bir durumda anketler, sadece seçmenin o andaki duygusunu yansıtır, oy verme davranışını değil. Seçmen, ekonomik durumundan dolayı ya da bir başka nedenden dolayı hükümete kızmış olabilir; bu nedenle“Bu pazar milletvekili seçimi olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz?” sorusuna ya “kararsızım”, ya da “mevcut iktidara vermeyeceğim” diyebilir. Bu nedenle seçimlerin söz konusu olmadığı zamanlarda yapılan anketlerin seçmen davranışını tam olarak yansıttığı söylenemez. Dikkatimi çeken bir husus, yayımlanan anket sonuçları, CHP’nin % 25 psikolojik eşiği bir türlü aşamadığına, yeni kurulan DEVA ve Gelecek Partisi’nin de henüz % 3’ü henüz geçemediğine işaret ediyor. Anketler, Cumhur İttifakının biraz kan kaybettiğini gösterse de, yine şu anda alternatifsiz olduğunu ortaya koyuyor. Anketlerin sonuçlarını Cumhur İttifakını oluşturan partiler açısından değerlendirecek olursak, AK Parti’nin %35’ler, MHP’nin de %9’lar civarında olabilir. Bu bir/bir buçuk puan aşağı ya da yukarı olabilir. Ama bu oranlar çok küçümsenecek oranlar değil. Hele hele seçimlere daha çok uzun süre var iken. Bu oranlar, AK Parti ve MHP’nin oylarını büyük ölçüde konsolide ettiğini gösteriyor.
SEÇMEN CUMHUR İTTİFAKINDAN TAMAMEN KOPMUŞ DEĞİL
Seçmen ile konuşmalarımızda iktidardan giderek beklentilerin azaldığı yönünde izlenim oluşuyor. Bazı anketlere göre de AK Parti ve MHP’nin oy oranları çok düşmüş gözüküyor. Muhalefet parti temsilcileri de Cumhur İttifakının anketlerde gösterilenden çok daha büyük oranda oy kaybettiğinden söz ediyorlar. Siz ise bugün açısından AK Parti’nin %35’in, MHP’nin de % 9’un altında olmadığını ya da olmayacağını söylüyorsunuz. Bu tahmininizi neye dayandırıyorsunuz?
-Anketler, anlık eğilimi ölçerler. Seçmenin büyük çoğunluğu oy verdiği partiyi pek değiştirmez. Bunlara kemikleşmiş seçmen grubu diyoruz. Bir kısım seçmen de oyunu seçim sürecinde iktidarın ya da muhalefetin geçmiş politikalarına ve gelecek vaadine ve bunları yapmaya muktedir olup olmadığına bakarak verir. Bir kısmı da seçim günü öncesine kadar bekler. Güçlü olanı ve seçimi kazanacak tarafa ilişkin bir algı oluşturduktan sonra oyunun rengini belirler. Yani oy verme davranışı çok boyutlu ve karmaşık bir iştir. Ayrıca şu ortamda “kararsızım” diyen seçmene de pek inanmamak gerekir. Çoğu kararlıdır ve hangi siyasi partiye yöneleceğini, en azından kime ve hangi siyasi partiye oyunu vermeyeceğini bilir. AK Parti, sanki seçim varmış gibi seçmen faaliyetlerini yürütmekte, sayın Cumhurbaşkanı bu ortamda dahi illere giderek halk ile buluşmaya özen göstermektedir. İyi Parti Genel Başkanı Akşener, seçmen ile buluşmak için adımlar atmaktadır. Diğer partilerde böyle bir faaliyet yoktur. Nitekim anketler de bu iki siyasi partinin oy oranında artış olduğuna dikkat çekmektedir. Kısaca, kim seçmene ulaşır, dokunur ise, seçmen de bunu unutmamakta, ödüllendirmektedir. Tamam AK Parti ve MHP’nin bugünkü ortamda biraz oy kaybettiği gözlemleniyor, ama aynı şekilde bu oyların tümünün Deva, Gelecek Partisi, Saadet partisine yönelmediği de görülüyor. Demek ki, seçmen Cumhur İttifakından tamamen kopmuş değil. Bunların geri gelme ihtimali var. Geri gelir mi, gelmez mi, bu başta ekonomi politikaları olmak üzere bir dizi diğer faktöre bağlı.
AYNI SEÇMEN GRUBUNA HİTAP EDİYORLAR
Gelecek Partisi ve Deva Partisi temsilcileri ya da mensupları, anketlerin taraflı olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını söylüyorlar. Bunun gerçeklik payı var mıdır sizce?
-Haklısınız, özellikle yeni kurulan siyasi parti temsilcileri, anketlerin yetersiz, taraflı ya da eksik olduğunu savunuyorlar ve kendi partilerine eğilimleri olanların genellikle "toplumsal baskı"/”mahalle baskısı” nedeniyle anketlerde Deva Partisini ya da Genel Başkanı Babacan’ı ya da Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’nu desteklediğini söyleyemediklerini ileri sürüyorlar. Ayrıca koronavirüs ortamında anketlerin önemli bölümünün internet ortamında online olarak yapıldığını, bu nedenle anketlerin doğru sonuçlar vermeyeceğini belirtiyorlar. Bunlar doğru tabi. Ama Muhalefet Partileri yapıcı bir politika yürütemiyorlar. Milli meselelerde, İyi Parti dışında ortak tavır geliştiremiyorlar. Tüm stratejilerini hükümetin başarısızlığı üzerine kurmuş durumdalar. Ama bu oy getirmiyor. Toplum, yapı olarak çok çeşitlendi. Bir siyasi parti ile bir noktada uzlaşmaz gözüken bir seçmen bir başka noktada uzlaşabiliyor. Ayrıca tüm dünyada olduğu gibi bizde de milli konularda çok ciddi bir hassasiyet var. Bu hassasiyet MHP lideri Devlet Bahçeli dışındaki liderler tarafından tam olarak algılanmış ve söylemlerine yansımış değil. Bu boşluğu fark eden İYİ Parti Genel Başkanı Akşener de kendisinin bu alana talip olduğu algısını oluşturmaya çalışıyor. MHP’yi de zorlayan durum bu. Her iki parti de aynı seçmen grubuna hitap ediyor. Genç ve ilk kez oy kullanacak gençler MHP’yi tercih ediyor; orta yaş ülkücü ya da milliyetçi grup, kamu alanında dışlandığı, hükümete verilen desteğin kamu kaynaklarını paylaşıma hiç yansımadığı gerekçesiyle İYİ Partiye kaymaktadır. Yoksa MHP’nin oy oranında çok ciddi bir artış söz konusu olurdu.
ÜLKEMİZDE MUHALEFET SORUNU OLDUĞU AŞİKAR
Ana Muhalefet partileri bu ortamda oylarını artıramıyorsa, bu, ülkemizde muhalefet sorununa işaret etmiyor mu?
-Ülkemizde muhalefet sorunu olduğu aşikar. Ana Muhalefet Partisi CHP, tüm anketlerde %25 civarında seyrediyorsa; İyi Parti % 9 civarında bir oy potansiyeline sahipse; Gelecek Partisi ve DEVA Partisi % 2-3 arasında gidip geliyorsa, Saadet Partisi de %1 civarında seyrediyorsa; bu ittifaka dışarıdan destek veren HDP de %9 civarında bir oy potansiyeline sahipse, bunu başka türlü yorumlamamak gerekir. Sorunlara somut çözüm sunmuyorlar, seçmene dokunamıyorlar, ikna edemiyorlar ve doğru zamanda doğru söylemi kullanamıyorlar. Bunun ötesinde seçmene gelecek umudu vermiyorlar, çoluğu-çocuğu için gelecek vaad edemiyorlar, beklenti oluşturamıyorlar. Kısaca seçmen, muhalefet üzerine beklenti kuramıyor. Haliyle de muhalefete güvenmediği için onlardan uzak durmayı yeğliyor. Seçmenin büyük çoğunluğu artık ideolojik oy kullanmıyor. Geleneksel seçmen tipolojisi yok. Bu nedenle geleneksel seçim stratejileri ile de oy alınmıyor. Muhalefet, kendini yenileyemiyor, kendini seçmene uyarlayamıyor. Bu açıdan kelimenin tam anlamıyla ülkemizde ciddi bir muhalefet sorunu var.
SEÇMEN; GENÇ, DİNAMİK, ALÇAK GÖNÜLLÜ KİŞİLİK ARIYOR
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından sanki Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aday göstermeyi düşündüğü gibi bir sonuç çıkıyor. Ne dersiniz, Sayın Abdullah Gül, Cumhur İttifakının daha şimdiden belli olan adayı sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı varlık gösterebilir mi?
-Bence Abdullah Gül’ün şansı giderek azalıyor. Şöyle ki, insan davranışını yönlendiren temel güdü, beklentidir. Siz, eğer diğer insanlara yönelik beklenti içerisindeyseniz, ona yönelir, onunla konuşur, ona tabi olursunuz. Şu anda Abdullah Gül, bu beklentiyi oluşturamıyor. Dışarı çıktığında çevresinde halktan hemen hemen kimsenin olmayışı da artık kendisine ilişkin beklenti kurgulanmadığını kanıtlıyor. Bu durumda aday olsa da pek şansı olacağını sanmıyorum. Ama rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi siyasette her an her şey değişebilir. Bir bakarsınız, koşullar değişir, şansı olur. Ben şu anki gördüğüm tablodan fikir üretiyorum
Bence genç ve dinamik birinin çok daha şansı olur. Eğer CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Belediye Başkanları, illerini yönetmeye devam edecekler” sözünü tutacağını ve aynı zamanda toplumun sorun algısında ilk beş sıradaki sorunlar güncelliğini koruyacağını varsayarsak, bu durumda aday olabilecek en şanslı aday kişinin Ali Babacan olabileceğini söyleyebilirim. Seçmen; genç, dinamik, alçak gönüllü, sorunlara hakim bir kişilik arıyor. Bu profile en uygun, o düşüyor. Ancak az önce de ifade ettiğim gibi, bunun için hem halkın acil çözülmesini beklediği sorunlar değişmeyecek (belki sırası değişebilir ama ilk beşin dışına çıkmayacak) hem de Ali Babacan seçim kazanmak için gerekeni yapma yolunda istekli olacak. Ali Babacan da şu anda bundan çok uzak. Daha yeni yeni salonlarda boy göstermeye başladı. Henüz halk ile doğrudan bir teması yok. Gerçi şansızlığı da oldu. Covid-19 salgın süreci başladı, kendi hastalandı vs.
EKONOMİK SIKINTILAR VE PAHALILIK EN ÖNEMLİ SORUN
Halkın sorun algısında ekonomi, sanıyorum ilk sırada yer alıyor. Diğer sorunlar neler?
-Sizin de değiniz gibi şu anda ekonomik sıkıntılar ilk sırada oldukça da yüksek bir oranla. Bunu işsizlik, hayat pahalılığı, Suriyeliler, Eğitim sorunları, Toplumsal Şiddet ve özellikle de kadına şiddet ve bununla da benzer oranda FETÖ ile mücadele sorunları geliyor.
Ekonomik sıkıntılar ve bununla ilişkili işsizlik ve hayat pahalılığı, toplamda halkın %70 tarafından dillendiriliyor. Haliyle, teorik olarak da bu böyledir, önümüzdeki seçimlerin kaderini öncelikle ekonomi belirleyecektir. Adaylar arasında ekonomide yetkin imajını halka iletebilen ve inandıran kişi, çok büyük avantaj yakalayacaktır. Bu konuda da Ali Babacan’ın sicili kötü değildir. Nitekim Ali Babacan da, tüm konuşmalarında bu konudaki performansını, yetkinliğini ön plana çıkarmaya özen gösteriyor. Tabii hemen şunun da belirtelim ki, Ali Babacan medya konuşmalarında sanki tek başınaymış, her şeyin sorumlusu ve yürütücüsü kendisiymiş gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor; bu durum seçmende biraz antipati yaratıyor. Ama genç seçmen grubu bunu algılamıyor hiç.
Suriyeliler, Eğitim ve FETÖ konusunda bir konuşmasında görüş beyan etti ama daha sonraları bu konulara pek değinmedi. Toplumun bu konularda da ciddi hassasiyeti var. Toplum da ekonomik krizin kişilerin sosyal yaşamlarına olumsuz yansımaya başlaması ile birlikte Suriyeliler “günah keçisi” olma yolunda hızla ilerliyor. Kim, gerçekçi ekonomik çözümler sunar, Suriyelileri geri göndereceğim, FETÖ ile mücadelede taviz vermeyeceğim, adalet ve özgürlük ortamını tesis edeceğim derse seçimleri kazanma şansını yakalar.
Millet İttifakı ve yeni kurulan partiler, bir iktidar değişimi için zamanın geldiği, Cumhur İttifakı açısından sanki her şey bitmiş, son söz söylenmiş gibi davranıyor. Yok öyle bir şey. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi hamlelerini hesaba katmayan, çok büyük hesap hatası yapar ve şans yakalayamaz. Unutmamak gerekir ki, %50+1 en yakın olan yine sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Seçimin kaderini de belirleyecek olan sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan sonraki politika ve söylemleridir.
“EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR” MANTIĞIYLA HAREKET
Yeni kurulan siyasi partilerin seçmen tarafından benimsenme durumları ne? Siz de önceleri seçmen eğilimi anketi yapıyordunuz? Şimdi de bu yönde çalışmalarınız var mı?
-Üç dört yıldır seçmen eğilimi anketi yapmıyorum. Çok maliyetli ve zaman gerektiren bir faaliyet. Ayrıca bu konuda çok sayıda profesyonel araştırma şirketi var. Onlar bu işi meslek haline getirdiler. Biz yaparsak sadece bilimsel amaçlı, belli kuram ya da varsayımların sınamak için sınırlı sayıda yapıyoruz.
Gelecek Partisi, mevcut anket sonuçlarına göre %2-3 arasında seyrediyor. DEVA’nın oy potansiyeli de bu civarda. Gelecek Partisi Genel başkanı Ahmet Davutoğlu, çok aktif, sürekli demeçler veriyor, kamusal algı için her vesileyi kullanıyor, ama belli bir sınırı aşmada şimdilik zorlanıyor gözüküyor. Bunda da kendisini sürekli savunma pozisyonunda hissetmesinin rolü büyük. Savunmada olduğu için, “en iyi savunma saldırıdır” sözü doğrultusunda eleştiriyor, meydan okuyor vs. Ama Dışişleri ve Başbakanlığı döneminden, (katkısı olsun ya da olmasın – yapsın ya da yapmasın) kendisine mal edilen, kendisine yapışan birçok olumsuz politikalar var. Bu izlenimleri, algıları silmek çok kolay değil onun açısından. FETÖ konusunda açık ve net olmalı. Biz, dışişlerine KPSS ile eleman aldık vs. açıklamalar bu konuda çok da mücadele etmeyecekmiş gibi algıya sebebiyet veriyor. O dönemde eleman alınırken de hata yapılabileceğini ama bundan böyle örgüt üyelerine göz açtırmayacağını söylemesi daha doğru yaklaşım olur. Ne hikmetse muhalefet partileri bu konuda çok net söylem kullanmıyorlar. Genel geçer sözlerle durumu geçiştirmeye çalışıyorlar. Bu açıdan da şöyle birinden pek farklı bir görüntü ortaya koymuyorlar. FETÖ iltisakı nedeniyle açığa alınıp sonra göreve iade edilen birine idari mekanizmada söz sahibi yapmak isteyen bir yöneticiye yönelik tepkimde “ne yani bu onlara ömür boyu yapışacak mı?” diye çok rahat cevap verilebiliyor. Bu yönetici tipleri, FETÖ’nün yeniden örgütlenmesine katkı sağladıkları eleştirisine kulak asıp bununla müacele edecekleri yerde FETÖ ile mücadele edenlere alanı daraltmak için ellerinden geleni yaparak mağduriyet edebiyatı üzerinden örgütün yeniden toparlanması ve güç kazanmasına neden oluyor.Bu konuda çok daha net tavır alınmalıdır. Bu konu taviz kaldıracak bir nokta değildir. 15 Temmuz ne çabuk unutulmuş ve unutturulmuştur. Bu yapışacak, yapışması için de herkes gerekeni yapmak zorundadır. FETÖ’cüler kendi yandaşları ve sempatizanlarını koruma ve onları allayıp bulayıp sunma konusunda çok başarılı ve aktifler. FETÖ’cüler, yönetimde aktif olan kişilerle birlikte oturup FETÖ ile mücadele edenlere karşı mücadele ruhunu kaybetmeleri, hayal kırıklığı yaşamaları için nasıl hareket edileceği, onların nasıl yıpratılacağı konusunda plan yapıp uygulamaya koymaktan geri durmuyorlar. Bu onların en başarılı oldukları alandır zaten. Mücadele sürecini sulandırmak için hiçbir şeyden kaçınmıyorlar. Anayasa Mahkemesinin bir üyesi tarafından paylaşılan “ışıklar yanıyor” tweetin sembolik olarak çağrıştırdığı “darbe tehdidi”, tweeti atan kişinin kim ve neci olduğu konusunda hiçbir fikir sahibi değilim, ama şu bir gerçektir ki bu türden girişimler FETÖ’cüleri meydan okuma yönünde cesaretlendirecektir hiç kuşkusuz. Bu durum bir özürle geçiştirilecek bir durum değildir. Mutlaka istifa etmesi ve hesap vermesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde FETÖ’cüler kendilerini çok daha güçlenmiş hissedecekler ve FETÖ ile mücadele edenleri daha fazla tehdit etmeye yöneleceklerdir.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, kendi ifadesiyle kendisine yapıştırılmaya çalışılan etiketlemelere şiddetle karşı çıkıyor, ama henüz hem ikna edici argümanlar bulmuş değil. Ayrıca hem de FETÖ ile nasıl mücadele edeceğini somut ve kararlı bir şekilde hem de Suriye konusunda nasıl bir strateji izleyeceğini belirtmiş değil. Bu nedenle de çok fazla etkili olduğu söylenemez. Sayın Davutoğlu “ben konuşursam…” yönündeki tehdit çağrıştıran söylemleri yerine sakin sakin ne yapmak istediğini anlatsa, çok daha başarılı olur kanaatimce. Stratejisinin merkezine de siyaseten asla önerilmeyen toplumun karizmatik özellik atfettiği bir kişiliği oturtması da ayrıca bir sorun.
DEVA YÜZDE 4’E ÇIKARSA AK PARTİ İÇİN OLUMSUZ OLUR
Peki DEVA Partisi’nin durumu ne olur, oyunu daha da artırır mı ya da artırma potansiyeli var mı?
-Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu’ndan farklı ve sakin bir kişilik yapısına sahip. Bunu korumaya ve seçmene yansıtmaya da özen gösteriyor. Şu anda genç seçmenin favorisi. Bence bugüne kadar ortaya koymuş olduğu tavır ona belli ölçüde getiri sağladı ama bu çok sınırlı. Bununla bir yere varamaz. Halka inmek, halka dokunmak ve halkın sorun alanlarına ilişkin etkin politika üretmek zorundadır. Şimdiye kadar ekonomi alanında ortaya koyduğu yetkinlik algısını diğer sorun alanlarına (FETÖ, HDP, PKK vs.) da taşıyabilir ve bu konularda net ve kararlı tavır koyar ve iyi düşünülmüş söylemler kullanırsa, oy oranını ciddi biçimde arttırma potansiyeline sahip. Bu oranın ne kadar olacağını şimdiden kestirmek mümkün değil. Sayın Babacan şu ana kadar AK Parti’den fazla bir oy koparmış değil; daha çok genç ve bir kısmı da yeni oy kullanacaklardan oy topluyor. AK Parti’den oy koparan Gelecek Partisi. Eğer Ali Babacan oy potansiyelini %4’ün üzerine taşıyabilirse, bu AK Parti’ye olumsuz yansıyacaktır.
İNSANLARIN ALTERNATİF MEDYA ARAYIŞI VAR
DEVA Partisi; gelecek Partisi ya da tüm Muhalefet Partileri, geleneksel medyada (Televizyonda) kendilerine yeterince temsil hakkı verilmediğinden şikayetçiler. Bu durum onların önünde bir engel mi?
-Bence çok değil. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini nasıl kazandığını kendilerine örnek alsınlar. Teorik olarak da, medyaya hakim olanın seçimi kazanır tezi artık çok geçerli değil. Tabii medyanın hiç etkisi olmadığını da söylemek mümkün değil. Eğer medya organları arasında konu- kanaat/söylem düzeyinde bir eşseslilik/benzerlik söz konusu olursa, algının oluşmasında kısmen (3/4 puanlık) etkili olurlar. Ama bunun da şöyle sıkıntısı var. Eşseslilik/benzerlik durumunda insanlar, bu medyalara güvenlerini kaybettikleri için alternatif medya arayışına yönelirler. Bugün gençlerin siyasete ilişkin haber kaynağı olarak geleneksel medyayı terk ederek alternatif medyaya yönelmelerinin önemli bir nedeni de budur. Sosyal medyada çok temsil bulan siyasiler de şu hataya düşmesinler. Çok temsil, oy değildir. Oy için halka inmek, halkla doğrudan iletişim kurmak gerekir. CHP, bundan çok uzak; Belediye Başkanlarına güveniyor. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bu yönde ciddi adımlar atıyor, aynı şekilde Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da. Deva Partisi Genel Başkanı şu anda salon politikası ile yetiniyor. Halka inmezse oyunu artırma şansı düşük olur. Velev ki tüm medya kendisine karşı olsa da, halka inerse oyunu artırma şansı yakalar. Geleneksel ve bazı medya kuruluşlarında temsil imkanı bulmaması, onun işine yarayabilir. Bu durum seçmenin ilgisini daha fazla çeker ve seçmen onunla ilgili bilgi bulmak için çaba sarf eder. Bu aşama seçmenin eğilim geliştirmeye başladığının ilk işaretidir.
Sayın Hocam, son olarak HDP ve Kobani tutuklamalarının HDP açısından nasıl bir sonuç doğuracağını sorarak bugünkü söyleyişimizi noktalamak istiyorum. Aslında daha çok konumuz ve sorularımız var, seçim barajı ile ilgili, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ilgili. Ama sizi de çok yormak istemiyoruz. Zaten çok yorduk.
-Bu sorunuzu bir sonraki görüşmemize bırakılım isterseniz. İlgi ve alakanız için çok teşekkür ederim, iyi yayınlar dilerim.
Sayın Hocam, zahmet ettiğiniz ve bizi kırmayarak okurlarımız adına sorularımızı cevapladığınız için biz teşekkür ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.