Sosyal medya hangi ihtiyacı karşılıyor?
“Birçok birey" olmak istediği kişiyi ya da yaşamak istediği hayatı gösterme arzusu içinde
Bu hafta az ya da çok hepimizi ilgilendiren bir konudan bahsedeceğiz “Sosyal Medya”. Günümüz modern insanını etkisi altına alan, hatta hayatının merkezi olan sosyal medyanın öncelikle psikolojisini konuşacağız. Yarar ve zararları nelerdir, diye düşündüğümüzde mesele karmaşık bir hal alıyor, çünkü sosyal medya kullanımının hayatımıza kattığı olumlu yönleri olduğu kadar pek çok olumsuz etkisi de var. Olumluya mı odaklanacağız, olumsuzu mu düşüneceğiz ya da nasıl dengeleyeceğiz? Peki, iletişimden, alış-verişe pek çok alanda etkisini sıralayabildiğimiz sosyal medyanın insan psikolojisine etkileri neler? Hangi uygulamaları nasıl bir psikolojiyle kullanıyoruz? Neler hissediyoruz? Bu konuyu detaylarıyla Uzman Klinik Psikolog Yağız Karataşoğlu ile konuştuk.
Genel bir soruyla başlamak istiyorum. Sosyal medyanın insan psikolojisine etkileri neler? Bir uzman olarak gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
21.yy dünyasına baktığımız zaman sosyal medyanın, internetin ve teknolojik gelişmelerin yaşamımızın birçok alanında önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bizler bu olgularla bu kadar iç içe geçmişken teknolojik gelişmelerin ya da özellikle sosyal medyanın sahip olduğumuz psikolojik durum ve kişilik yapımızı etkiliyor olması son derece beklenen bir durum. Burada farklı açılardan bakmak ve değerlendirme yapmakta fayda olduğunu görüyorum. Öyle ki sosyal medyanın insan psikolojisi üzerinde salt kötü bir etkisi olduğu gerçek yaşam deneyimlerimizde bir karşılık bulmamaktadır. Örneğin ülkemizde ya da dünya üzerinde birçok örneği olan toplumsal olaylara yönelik tepkiler ve birlik çağrıları sosyal medya sayesinde kısa sürelerde çok büyük bir etkiye neden olabilmektedir. Bu anlamda sosyal medyanın kitlesel olarak yaşanan olaylara karşı bir adalet arama duygusu, kısa sürede çok fazla kişinin haberleşebilmeleri, faaliyetlerini sürdürebilmeleri gibi durumlar insanların bir gruba ait olma isteğine bir cevap verdiği gibi, bir kimlik oluşturarak psikolojik sağlığını korumaya çalışmasına da katkı sağlayabiliyor.
Öte yandan sosyal medyanın insan psikoloji üzerinde olumsuz yanları da mevcut. Sosyal medya platformlarına baktığınızda bunu en iyi İnstagram’ da görebilirsiniz. Fakat onun dışındaki birçok sosyal medya platformunda; bireylerin sürekli ‘‘aktif olma, kendisini ve yaşamını gösterme’’ arzusu içinde olduğunu görüyoruz. Burada tabi ki özel yaşamın gizliliği gibi etik sorunlar var ama daha önemlisi ise; kişilerin sosyal medya platformlarındaki paylaşımları onların gerçek yaşamlarını ve kişilik yapılarını doğru şekilde yansıtmadığı gerçeği. Yani bireyler çoğunlukla “yaşamak istediği hayatı”, “kendisini olmak istediği kişi gibi” göstererek aslında sahip olmadığı bir kişiliğe bürünüyor. Böyle bir durum sosyal medya ortamlarında bir soruna neden olmuyor. Fakat kişi gerçek dünyaya döndüğünde aslında kendisinin ve göstermiş olduğu kendiliğin arasındaki farkla yüzleşiyor. Bu yüzleşme çok kolay ve kabul edilebilir bir durum olmadığından bu kişilerde; depresyon, kişilik bozuklukları, gerçeği değerlendirme yetisinin bozulması ya da bazı dissosiyatif yaşantılar ortaya çıkabiliyor. Sosyal medyanın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerinden birisi de çocuklar ve ergenler üzerinde oluyor. Bu platformlar aracılığıyla çocuklar ve ergenler kendi gelişimsel dönemlerine uygun olmayan içeriklerle karşı karşıya kalabiliyor. Bunun yanında cinsel içerikli bazı sosyal medya platformları da var. Bunlara ulaşmak çok kolay ve gerekli önlemleri almak ergen ve çocuğun ailesine düşüyor. Gelişimsel döneme uygun olmayan bu içeriklere maruz kalmak, çocuk ve ergenlerin ruh sağlığını da olumsuz etkileyebiliyor. Yine benzer şekilde sosyal medya bağımlılıkları da son derece yaygın durumda. Gün içerisinde bu platformlarda geçirilen sürenin uzaması ve bu nedenle bireylerin iş, aile, okul yaşamlarında işlevsellik kaybı yaşamalarına neden olabiliyor. Böyle bir işlevsellik kaybı ortaya çıktığında bireylerin bu sorunla tek başına mücadele edebilmeleri oldukça güç diyebiliriz. Bu durum gün yüzüne çıktığında artık profesyonel bir destek alınması gerekiyor.
Yani aslına bakarsanız sosyal medyanın insan psikolojisi üzerinde olumlu, olumsuz birçok etkisi bir arada bulunuyor. Herkes için genel geçer bir etkiden söz etmek pek mümkün değil. O nedenle sosyal medyanın bireydeki hangi ihtiyacı karşıladığına bakmak ve bu sosyal medya alışkanlıklarını sürmesine neden olan dinamikleri anlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, Avrupa’nın internette en çok vakit geçiren ülkelerinden biri. Hatta Facebook, İnstagram, Twitter gibi sosyal medya kullanımındaysa dünya lideri diyebiliriz. Biz, sosyal medyayı hangi ihtiyacımızı karşılamak için kullanıyoruz?
Sosyal medyanın hangi ihtiyacı karşıladığı konusu bireylerin demografik ve kişilik özelliklerine göre değişkenlik gösteren bir durum. Bazı kişiler sosyal medyayı tamamen ticari faaliyetlerini sürdürmek, daha çok insana ulaşmak ve sahip olduğu işletmeyi daha iyi yerlere getirmek için kullanırken; bazıları da sosyal medya sayesinde popüler olmak, “görünür ve fark edilir” olmak için kullanıyor. Yine bir başka grup sosyal medya sayesinde sahip olduğu bilgi, birikim ve beceriyi kısa sürede daha çok kişiye ulaştırmak için kullanabiliyor.
Örneğin CLubhouse denen uygulamada belli konularda açılan odalarda, o konunun uzmanları çok kolay bir şekilde oturduğu yerden kendi bilgi ve becerilerini paylaşabiliyor. Yani bu sorunun tek bir cevabı yok aslında. Ama genel olarak sosyal medyanın; bireylerin maddi ve somut birtakım ihtiyaçlarını karşılamasının yanında kişinin, “değer görme, takdir edilme, sevilme, kabul edilme” gibi psikolojik bazı ihtiyaçlarını da karşılayabildiği söylenebilir. Tabi burada bu ihtiyacın ne düzeyde ve ne kadar sağlıklı ve gerçekçi şekilde karşılandığı üzerine düşünülmesi gereken bir başka konu.
Sosyal medyanın insan psikolojisini duygular üzerinden etkileyebileceğini söylemek de yanlış olmayacaktır. Çünkü birçok çalışma sosyal medyanın insanların duygu düzenleme becerileri üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri olabileceğini ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında insanlardaki duygusal değişimlerin psikolojik durum üzerinde etkisi olduğu bilgisi de eklendiğinde; sosyal medyanın duygular üzerinden psikolojimizi etkilediği söylenebilir. Yani örnek vermek gerekirse; bir birey düşünün eşiyle kavga ediyor ve duygusal olarak kendisini kötü hissediyor. Ama aynı birey o ortamdan uzaklaşıp herhangi bir sosyal medya platformunda eğlenebileceği bir şeyler yaparak içinde bulunduğu kötü duygu durumundan uzaklaşıp kendisini daha iyi hissedebiliyor.
Z kuşağı olarak adlandırılan kuşağa baktığımızda; sosyal medya platformlarını yaşamlarının her alanına dahil ettiklerini görebiliyoruz. Bu platformlar sayesinde düşüncelerini özgürce ifade edebiliyorlar ya da sahip oldukları fiziksel imajlarını cesurca dünyanın diğer ucundaki insanlarla paylaşabiliyorlar. Onlar gerçekten sosyal medyayı bir araç olmaktan ziyade amaç olarak kullanmaya başlamışlar gibi geliyor bana.
Geçmişte insanlar takma isimlerle sanal ortamda var oluyordu. Şimdi gerçek isimler var fakat gerçek kimlikler ve yaşayışlar yansıtılmayabiliyor. Peki, genel olarak nasıl bir kimlik yansıtılıyor?
Evet bu çok doğru. Gerçekten gerçek isimler mevcut ve artık bu konuda bireyler çok daha cesur davranabiliyor. Kendilerini net ve açık bir şekilde ortaya koyabiliyorlar. Fakat ortaya koyulan, gösterilen kimliklerin ne kadar gerçeği yansıttığı meselesi önemli bir konu. Yukarıda da söylediğim gibi birçok birey ‘’olmak istediği kişiyi ya da yaşamak istediği hayatı’’ gösterme arzusu içinde. Bu ideal kişi ve yaşamı yaşamanın, bunu hayata geçirmenin en kolay yolu; sosyal medya üzerinden sanal ve gerçeği yansıtmayan bir ortamda, kendisini değiştirmek ve dönüştürmek. Sahip olmadığı bir kimlikle bu platformlarda yer almak. Bu sayede bireyler hem kendi idealini ‘’sanal’’ dahi olsa gerçekleştirebildiğiyle ilgili psikolojik bir doyum sağlıyorlar. Hem de sundukları içerikler sayesinde ‘’ötekilerin’’ gözünde sevilen, hayran duyulan, merak uyandırılan bir birey haline gelmeye çalışıyor. Yani yansıtılan kimlikler ‘’ideal olan, neredeyse herkesin arzuladığı bir yaşam, yine herkesin sahip olmak istediği entelektüel kapasiteye sahip olmak’’ gibi gerçekte çok fazla karşılığı olmayan kimlikler diyebiliriz.
Uzmanlar, narsist ve kendine güveni az olan kişilerin sosyal medyayı daha aktif kullandıkları görüşünde. Sizce durum nedir?
Dünya üzerinde birçok akademik çalışma yapılıyor ve hepsi literatüre katkı sağlamak amacıyla sonuçları paylaşılıyor. Fakat bu çalışmaların tüm evreni ne düzeyde temsil ettiği bakılması gereken bir başka konu. Böyle bir girişin ardından şöyle söyleyebiliriz; bireylerin sosyal medyayı kullanma amaçları, sahip oldukları kişilik yapılarıyla ilgilidir. Yani narsist kişilik özelliklerine sahip olan bireyin sosyal medyayı ‘’arzu edilen olma, takdir edilme, onay görme’’ gibi durumlar için kullanıyor olması çok muhtemel bir durum. Yine sizin söylediğiniz gibi gerçek yaşamda özgüven sorunu yaşayan bireylerin; sosyal medya platformlarında oldukça özgüvenli paylaşımlar yapması, içerikler üretmesi de çok sık karşılaştığımız bir durum. Ama burada şunu belirtmekte fayda var; sosyal medyayı neredeyse her kişilik yapısına sahip bireyler kullanıyor. Sadece iki uç üzerinden sosyal medyayı kullananları sınırlandırmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Herhangi belirgin bir kişilik özelliğine sahip olmayan birçok birey de çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için sosyal medya kullanabiliyor.
İnternet ortamında utanma ve ayıplanma duygusu azalıyor mu? Orada bambaşka biri mi oluyoruz?
Bireyler sosyal medya ortamlarının sanal bir dünya olduğu düşüncesiyle genel toplumsal yaşam içerisinde yapması uygun olmayan davranış ve tutumları orada kolaylıkla yapabiliyor. Nasıl olsa ‘’sanal bir ortam’’ düşüncesiyle çok kolay bir şekilde cinsel içerikli paylaşımlar ya da söylemler içerisine girebiliyorlar. Bu konuyla ilgili başka bir durum ise genellikle bu tarz paylaşımlar yapan ya da yapılan paylaşımlara yorumlar yapan bireylerin daha çok sahte hesaplar üzerinden var olduklarını görüyoruz. Bu da aslında sizin söylediğiniz gibi hem fiziksel gerçeklik açısından başka birinin hem de psikolojik açıdan farklı birinin olduğunu söyleyebiliriz.
Yine araştırmalara göre yüzde 60, diğer insanların ne yaptığını görmek için sosyal medyaya bakıyor. Niye başkalarının hayatını bu kadar merak ediyoruz?
Özellikle instagram bireylerin yaşamlarının her anını paylaşabildiği ve bunun için muazzam uygun bir platform. Birçok birey hikâye atarak ya da gönderi paylaşarak her anını paylaşabiliyor. Başkasının hayatını bilme arzusu bizim aslında çok uzun zamandır sahip olduğumuz bir durum. Burada önemli olan başkasını bilme ve merak etme arzusunun kime yöneldiği ve altında ne gibi bir psikolojik ihtiyaç olduğu. Örneğin bir kişi eski sevgilisini merak edip onun profilinde gezinebilir. Burada belki ilişkiye dair bitirilmemiş birtakım işler olduğunu ve aslında kişi için bitmeyen bir şeylerin olduğu düşünülebilir. Ya da hiç tanımadığımız insanların hayatlarında kendimizden bir şeyler bulma amacıyla onları takip edebiliriz. İnsanoğlu ‘’BENim’’ dışındakiler ne yapıyor, nasıl yaşıyor sorularına sürekli cevap aramaya çalışır. Bunun altında yatan nedenler bireyden bireye değişir. Ama bu durumun sorun oluşturmaya başladığı kısım; birey takip ettiği kişinin paylaşımlarından etkilenerek, kendisinin o gördüğü hayatı yaşayamıyor olmanın getirdiği psikolojik yükle baş etmek zorunda kalmasıdır. O hayatı yaşayamamak, o imkânlara ulaşamamak bireylerde yetersizlik algılarının oluşmasına hatta depresyon gibi rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Paylaşım yaparken, ‘’Paylaştığım gönderiyi acaba kaç kişi beğenir?” ,“Ya az beğeni alırsam”, “Filancayı takipten çıkarmalıyım çünkü hiçbir gönderimi beğenmiyor” gibi sorular aklımıza geliyorsa sosyal medya bizi olumsuz yönde etkiliyor diyebilir miyiz?
Aslında sosyal medya paylaşımlarının amacına bakıldığı zaman; insanların başkasının gözünde nasıl göründüğünü önemseyerek paylaşım yaptığını düşünüyorum. İnsanlar içinde bulundukları bir anı ya da durumu bir gönderiyle paylaştığında; aslında beklenen şey bir başkasının bu yaşamış olduğu deneyimle ilgili ne düşündüğüyle yakından alakalı. Bu da aslında ne kadar çok beğeni alacağı, kimlerin bu deneyimde kendisine eşlik edeceği gibi sorular gün yüzüne çıkıyor. Bu durum süreklilik haline geldiği zaman; yani birey gün içerisinde zamanının büyük bir bölümünü ne kadar beğeni aldığı, kimin kendisiyle ne kadar etkileşim içerine girdiği gibi konularla geçiriyorsa orada bir sorun olabileceğinden söz edilebilir. Sosyal medyayla ilgili her konu aslında şuna çıkıyor; sosyal medya alışkanlıkları ne kadar süreyle devam ediyor ve ne kadar kişinin işlevselliğini bozuyor. Bu iki temelde düşünüldüğünde neyin ne kadar zararlı olduğunu belirlemek çok daha kolaylaşıyor diyebiliriz.
“Acaba hikâyeme kaç kişi bakmış?” gibi düşüncelerden dolayı elimiz sürekli telefona gidiyorsa, insanlar gönderilerimizi beğenmediğinde onlarla ilgili olumsuz ve takıntılı düşünceler geliştirmeye başlıyorsak bu ne anlama gelir? Bu konuda ne yapmamız gerekir?
Bu en basit anlamıyla sanal ve gerçek dünyanın iç içe geçmiş olması anlamına gelir. Böyle özellikler gösteren bir birey kendi değerini sanal bir ortamda başkasının değerlendirmesiyle şekillendiriyor olabilir, bu ele alınması gereken önemli bir konu. Bu durumu takıntılı hale getiren kişilerde; sürekli telefonunu ve bildirimlerini kontrol etme gibi davranışların çok sık tekrarlandığını görüyoruz. Böyle bir durum zamanla bireylerin yaşam kalitelerini düşürmeye neden olabilir. Yine söylediğim gibi yaşanan olumsuz durumun ne kadar süredir ve ne sıklıkta olduğunu değerlendirmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor. Böyle biriyle çalışırken cevaplanması gereken muhtemel sorulardan biri de; onun için başkasının gözünden “nasıl göründüğü, ne anlam ifade ediyor,” olacaktır.
Sosyal medyada artık filtreleme çok kullanılıyor. Neden filtreleme ihtiyacı duyuyoruz. Beğenilmeye bu kadar önem vermek aslında temel bir eksikliğin işareti mi?
Evet, filtreleme oldukça fazla kullanılıyor. Hatta bunun için özel bir takım uygulamalar da var. Filtrelemek bana göre bireyin kendisinde memnun olmadığı bir şeyi saklama amacı gibi geliyor. Yani bireyler kendi bedenlerinde, kendilerine hoş görünmeyen noktaları filtrelemeyle ortadan kaldırıp kendisini daha iyi hissetmeye çalışıyor. Bir diğer yandan filtrelemenin bu kadar yaygın olmasında sosyal medyanın oluşturmuş olduğu ‘’ideal beden’’ algısının etkisi olduğunu düşünüyorum. Kadın ya da erkek fark etmeksizin herkes sanal olarak yaratılmış olan ‘’ideal bedenlere’’ bürünmeye çalışıyor. Bunun en kolay yolu da spor yapmak ya da sağlıklı beslenmek yerine; filtreleme yapmak. Bunun eksiklik üzerinden yorumlanması da tabi ki mümkün arzu edilene sahip olma çabası gibi düşünülebilir filtreleme.
Peki, yüz yüze konuşurken birbirimize söyleyemediklerimizi, sosyal medyada daha rahat mı söylüyoruz?
Bu konu, aslında bireysel farklılıklara açık bir konu diyebiliriz. Kimi bireyler kendilerini gerçek ilişkilerde çok daha iyi ifade edebilirken, bazıları ise özellikle sosyal fobisi olanlar ya da sosyalleşmeyle ilgili bazı sorunları olan bireyler daha sanal ortamlarda gerçek ve yüz yüze olan bir ilişkiden daha uzak kalarak iletişim kurmak istiyor. Bu durum bireyden bireye değişir diye düşünüyorum. Bir genelleme yapmak çok mümkün değil.
Sosyal medyaya maruz kalma sonucu oluşabilecek psikolojik sorunlar nelerdir? Etkilenmemek için neler yapabiliriz?
Bu sorunun cevabı çeşitlilik gösteriyor. Yani hangi bireyde hangi ruhsal sorunun ortaya çıkacağını kestirmek güç diyebiliriz. Fakat genel olarak sosyal medya kullanımıyla birlikte en çok görülebilecek psikolojik sorun bağımlılık tabi ki. Onun dışında yukarda bahsettiğim nedenlerden dolayı sosyal medyanın etkisiyle kişiler depresyon, kişilik bozuklukları, anksiyete bozuklukları gibi psikolojik sorunlarla karşılaşabilirler. Burada bir parantez açıyorum; sosyal medya doğrudan bu psikolojik sorunlara yol açar demiyorum. Dolaylı yoldan sosyal medya kullanımı uzun vadede bu sorunlara neden olabilir. Ne yapılması gerekir diye baktığımızda; burada en etkili yöntemin sosyal medyada geçirilen sürenin kontrol altında tutulması karşımıza çıkıyor. Eğer bu sınırlandırmayı başarabilirsek ciddi anlamda kendimizi korumuş oluruz. Onun dışında her ne olursa olsun sosyal medyanın ‘’sanal bir ortam’’ olduğu bilgisini de akılda tutmak da ve düşünce ve davranışlarımızı ona göre şekillendirmekte fayda var.
Peki, sosyal medya bağımlılığı toplumu nasıl tehdit ediyor?
Son yıllarda teknoloji bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, bağımlılıklar oldukça yaygın görülmeye başladı. Özellikle pandemiyle birlikte hayatın birçok alanında online platformlarda yer almak zorunda kaldığımız için; bahsi geçen bağımlılıklarda da ciddi artış oldu. Özellikle çocuk ve ergenleri bu konuda bilinçli hale getirmek çok önemli. Bu konuyla ilgili de ebeveynlerin ve öğretmenlerin aktif olarak rol alması gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki bir çocuk ve ergen için onu tamamen sosyal medyadan ya da teknolojiden uzaklaştırmak mümkün değil. Fakat bunun kontrol altına alınması hem çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı açısından hem de toplumun ruh sağlığı açısından önem arz etmektedir.
-Sosyal medya psikolojisi ile davranışlarımızı ne belirliyor?
Sosyal medya, davranışlarımızı şu yönde etkiliyor olabilir; insanların neredeyse hepsi sosyal medya platformlarında en iyi hallerini paylaşıyorlar ve hayran olunmak, takdir görmek, imrenilmek istiyorlar. Bu durum süreğenleştikçe o sosyal medya hesabına sahip olan kişi kendisine bunu bir misyon ediniyor ve sürekli bu almak istediği psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Gördüklerimiz ve işittiklerimiz üzerinden algılıyoruz biz hayatı sosyal medyada aslında. Ama bana kalırsa koku, tat ve dokunma üzerinden hayatı yaşamak çok daha önemli. Sonuç olarak davranışlarımızı elde etmek istediğimiz psikolojik ihtiyaçlarımıza göre şekillendiriyoruz.
Birtakım insanlar artık sosyal medyayı amacı dışında kullanmaya başlamış vaziyette ve bu davranışlar yeni nesil tarafından örnek alınıyor. Neden oluyor tüm bunlar?
Sosyal medyayı amacı dışında kullanan insanlar yeni nesil gözünde ‘’popüler olma, çok daha fazla takipçi sayısına sahip olma’’ gibi özelliklere sahip oldukları için örnek alınıyor olabiliyorlar. Başka açıdan bakarsak bir ergen ya da çocuğun yapmak istediği ‘’uygunsuz davranışları’’ bir başkasının yaptığını görünce onlar da bu uygunsuz davranışları gerçekleştiren kişilere karşı özdeşim kurabiliyor. Birçok toplumda var ama bizim toplumumuzda daha yaygın olduğunu düşünüyorum. ‘’Yasak olanın daha çok cazip geldiği’’ bir düşünce yapısı içerisinde toplumun çoğu. Bu durumda böyle bir sonucun ortaya çıkmasında etkili olabilir.
Röp: Hande İPEKGİL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.