Suikastlerin anası: J.F. Kennedy
Hayatı ölümüyle hatırlanan genç bir başkan... O dönemde, modern bir ülkeye yakışacak olan modern bir siyasetçi... ABD tarihinin en karanlık yüzlerinden biri J.F. Kennedy suikasti. Üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen hala aydınlanmamış tarafıyla tarihte soru işaretleri ile kalmaya devam ediyor...
50 yıl önce suikaste kurban giden ABD Başkanı John F.Kennedy kimdir, neden öldürüldü. Aradan geçen yarım asıra rağmen bu suikast neden aydınlatılamadı. Sima Güleser Polat sordu, “John F.Kennedy Suikastı”na ilişkin kapsamlı çalışmalarıyla bilinen usta kalem Tamer Korkmaz cevapladı…
--Takvimler Nisan 1961’i gösterdiğinde ABD Ordusu Domuzlar Körfezi’ne yani Küba’ya kendi eğittiği Kübalı mülteci askerlerle çıkarma yaptı. Mükemmel Fiyasko diye adlandırılan bu çıkarmadan sonra Havana-Washington ilişkileri en gergin noktaya taşındı. Başkan Kennedy bu çıkarmayla neyi hedefliyordu? Arka planda ne vardı?
--Elbette bu çıkarma fiyaskosu, JFK’in hanesine kötü puan diye yazıldı. Sorumluluğu üstlenmek zorunda kaldı. Bununla birlikte, bahse konu çıkarma önceki Başkan Eisenhower döneminde planlanmıştı. Kennedy, operasyonu kucağında buldu. CIA’in kendisini yanılttığını anladığında ise artık çok geçti.
Bu hadisenin doğurduğu güvensizlik, JFK’in Amerikan devlet kurumlarıyla arasında tamiri imkânsız hale gelecek bir süreci de başlattı. Bir tarafta “saldırganlıktan, savaştan, katliamlardan beslenen” Derin Amerikan Devleti; diğer yanda bu faşist politikanın yanlışlığını gören ve itiraz etmeye başlayan bir ABD Başkanı…
--Bu ayrışma, 1962 yılındaki “Küba Krizi” sırasında da yaşandı mı?
--Hem de nasıl! Kennedy, Sovyetler ile yaşanan ve dünyayı bir nükleer savaşın eşiğine getiren 13 günlük büyük krizden diplomatik başarıyla çıktı. Kime rağmen? ABD’nin Kurulu Düzenine, derinlerine rağmen…
Çok sonra gün ışığına çıkan belgeler, JFK’in Ulusal Güvenlik toplantısında dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Curtis LeMay ile sert bir münakaşaya girdiğini gösteriyor. LeMay, JFK’e “Komünist SSCB’nin Ay’ın karanlık yüzünde nükleer deneme yaptığını biliyor musunuz?” diye çıkışıyor. Akla ziyan, tamamen uydurma tabii…
Dahası var: Amerikan generalleri, FBI Başkanı Hoover veya Derin ABD’nin baronları JFK’i komünist olmakla suçluyorlardı.
--Tarihe adını “Suikastların Anası” olarak yazdıran suikasta gelelim, Kennedy neden hedef oldu?
--Bu bir hükümet darbesiydi. Ardında Amerikan derin devleti vardı. FBI da CIA de tümüyle işin içindeydi, sahadaydı. Bahsettiğimiz ayrışma, temel konularda ayyuka çıkmıştı.
Sadece birkaçını sayalım: Mesela, Dallas’taki suikasttan sadece 55 gün önce JFK Vietnam’dan çekilme kararı aldı. Bu çekilme, 1 Ocak 1964’te başlayacaktı. Silah veya savaş baronlarının bu isabetli kararı kabullenmeleri mümkün değildi.
Vietnam’dan çekilme, Derin ABD’yi yönetenler için “Bardağı taşıran son damla” diye görüldü!
JFK’in, derin hanedanlara ait FED’i (Federal Reserve Bank) devre dışı bırakmak istemesi bir başka temel sebeptir. Dolar basma hakkının işte bu derin bankerlerden devlete devredilmesini talep etmesi, onun hedef olmasına yol açtı.
İsrail’in nükleer silah programına karşı çıkması da bir başka sebeptir. Siyahlarla ilgili politikası da Irkçı Kurulu Düzenin tepkisini çekti.
Siyahların üniversitelere girişini bazı eyaletlerde kolaylaştırmasına bile bozuk çaldılar. ABD’deki ırk ayrımcılığını önlemeyi sağlayacak yasalar çıkarmak istedi, ancak Kongre’den geçiremedi.
--Dallas’taki suikast anında birçok görgü tanığı olmasına rağmen bunlardan hiçbir sonuç çıkmadı. Neden?
--Tanıklar bir şekilde susturuldu. JFK Suikastının perde arkasını karartabilmek uğruna -bugüne kadar bilinen- 50’den fazla insanın öldürülmesi aslında çok şey anlatıyor.
--Suikast hakkında yıllardır çeşitli komplo teorileri dile getiriliyor. Bazı mafya grupları yaptı deniyor. Ya da İsrail’den söz ediliyor çokça Sovyetler’den bahsediliyor, suikastın arka planındaki odak olarak…
--ABD’deki mafya grupları zaten Derin ABD’nin oyuncağıdır. Bazı mafya babalarına suikastın hazırlığı yapılırken sınırlı, kısmi roller verildi.
Bu arada, ABD derin devletinin imza attığı suikast, İsrail devletinin veyahut ABD’de etkili Yahudi lobisinin de işine geliyordu.
Sovyetler ise Soğuk Savaş dönemi olduğu için kafadan suçlandı. “Olağan Şüpheli” idi, zaten! ABD’nin resmi görüşü “Komünistler, Sovyetler yaptırdı” yalanına dayalıydı. Bu yıllarca devam etti.
--Oswald kimin tetikçisiydi? O dönemde Amerikan basınında “KGB’nin Ajanı” diye anılıyordu.
--Lee Harvey Oswald, suikasttan dakikalar sonra bir sinemada tutuklandı. “Ben yapmadım, ben bir kurbanım” dedi. Doğru söylüyordu.
Daha fazla konuşmasın diye de Jack Rubinstein (Ruby) tarafından öldürüldü.
Bildiklerini anlatsa, resmi görüş çökerdi.
JFK’e ateş edenler arasında kesinlikle Oswald yoktu! Bu büyük yalan, yıllardır tekrarlandı ve benimsendi.
En baştan kurban olarak seçilen ne var ki bunu bilmeyen bir piyondan söz ediyoruz.
Bu suikast organizasyonunu planlayanlar, Oswald’ı önceden malum kitap deposunda işe yerleştiriyorlar. Kendisine gözcü gibi bir görev veriyorlar. Evet, o da ekipte ama finalde neyle karşılaşacağını bilmiyor.
Suikast anında kitap deposunda ancak JFK’e üç farklı yerden ateş açan timlerden sadece birinin yer aldığı binanın altıncı katında mevzilenmiş falan değil, alt katta kafeteryada oturuyor.
--Peki, neden onu seçiyorlar?
--Vaktiyle Amerikan istihbaratının kullandığı bir ajan olarak SSCB’de bulunmuş. Bu özelliği, çok sonraları onun “yol haritası” deşifre edildiğinde işe yarayacaktır!
Ayrıca, ABD’deki bazı eyaletlerde “Küba yanlısı bildiri dağıtanlardan biri” olduğuna dair bir başka yanıltmaca yapıldı. Orada başka bir Oswald var. Ancak suikasttan sonra iki Oswald kasten karıştırılıyor.
Neticede ona gözcü görevini verenler, suikastı öğrendiğinde şu sinemada seninle buluşacağız diyorlar. O da başına geleceklerden habersiz sinemada bekliyor. Polisler sinemayı basıp onu tutukladıklarında jetonu düşüyor ama artık çok geçtir.
-- Oliver Stone’un yönettiği 1991 yapımı “JFK” filmi, sizce neden referans bir film?
-- Çünkü 1969’da sonuçlanan mahkemenin kasten göz ardı ettiği gerçeği, bu harikulade film yıllar sonra da olsa deşifre etti. Yani, asıl mahkemeyi film setinde kurdular.
New Orleans Eyalet Savcısı Jim Garrison, Clay Shaw davasının duruşmaları sırasında suikasta dair resmi görüşü tamamen çürüttü.
Clay Shaw, suikasta katılan CIA tetikçilerinden biriydi. Mahkemede suçsuz bulundu! Birkaç yıl sonra şüpheli biçimde öldü.
Garrison, JFK’e isabet eden ölümcül kurşunların limuzinin geçtiği Elm Caddesine bakan”çimenli tepenin ardındaki tahta tarabaların ardından” atıldığını kanıtladı.
Epeyce bir süre Amerikan halkından saklanan Abraham Zapruder’in video kamerayla çektiği kısa film, çimenli tepe tarafından açılan ateşin Kennedy’nin kafasının sağ yanını parçaladığını gösteriyordu.
Suikastı sözde soruşturan Warren Komisyonu ise derin devletin adamlarından oluşuyordu. Nitekim suikastı örtbas ettiler.
--Suikasta ilişkin bir başka iddianız JFK ile aynı gün öldürülen J.D Tippit adlı polis memurunun Başkan Kennedy ile şaşırtıcı derecedeki benzerliği hakkında: Nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz, burada?
--Tippit, Oswald ve Ruby: bunların üçü de aynı derin adresin kullandığı ve sonra da öldürdüğü isimlerdir. Tippit kafasının arkasından vurularak öldürüldü; o cinayet de Oswald’a yıkıldı.
Resmi tez, JFK’in tek tetikçi (Oswald) tarafından ve “kafasının arkasından vurulduğuna” dayalı olduğu için onlara Tippit’in cesedi gerekiyordu!
JFK’in otopsisi tam bir düzenbazlık örneğiydi. Cesedinin pek bilinen fotoğrafına baktığınızda; sağ tarafında bir göçme, boşluk, parçalanma, yaralanma göremiyorsunuz!
Oysa JFK’in geçişini filme alan Zapruder’in çektiği filmde Başkan’ın sağ tarafının tümüyle parçalandığı açıkça görülüyor. O fotoğrafta, cesedin sağ yanında büyük bir boşluk olması gerekiyordu, ama yoktu.
Neden acaba? Çünkü fotoğraftaki ceset JFK’e değil ona müthiş benzeyen polis memuru J.D Tippit’e aitti! Bu komplo teorisi değil, gerçeğin ta kendisidir. Buradan JFK ile Tippit tabutlarının birbirinin yerine geçtiği sonucu çıkar. Sonradan nasılsa halletmişlerdir! Örneğin, JFK’in cesedi birkaç yıl sonra aynı mezarlıktaki bir başka yere defnedildi.
--Son tahlilde, JFK kimlerin kurşunlarıyla öldürüldü?
--Kesin olarak CIA görevlilerinin, tetikçilerinin kurşunlarıyla: iki farklı binadan ve de çimenli tepenin ardından ateş açıldı. Öldürücü kurşun ise çimenli tepenin oradaki CIA tetikçisinden geldi. Olay budur.
--JFK’in öldürülmesinden sonra uçakta yemin ederek Başkan olan Kennedy’nin Yardımcısı Johnson için ne diyeceksiniz?
--Johnson da suikasttan haberdardı. Dahası organizasyonun içindeydi. Başkan olur olmaz, Vietnam’dan çekilme dâhil JFK’in kararlarını iptal ediverdi.
--Kennedy suikastından iki yıl önce yani 1961’de Adnan Menderes ile iki bakanı idam edildi. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardında ABD mi var? Menderes’in SSCB’ye yapacağı ziyaretten kısa süre önce darbenin gelmesi hayli dikkat çekici…
--Hiç kuşkusuz ABD var. Bu konuda yeterince kanıt vardır.
Türkiye’deki NATO Gladyosu, ABD Derin Devletinin talimatıyla Adnan Menderes ve arkadaşlarını infaz etti.
27 Mayıs darbesini yapan 38 kişilik Cunta’nın (MBK) yarısı ABD’de Kontrgerilla eğitimi almış subaylardan oluşmuştu. Gladyo’ya bağlıydılar.
Başvekil Menderes iktidarının ikinci yarısında ABD’nin kontrolünden çıktığı için hedef oldu.
SSCB ziyareti, Türkiye’deki Gladyo için bardağı taşıran son damla gibiydi! Öncesi de var.
1958’de ABD, “NATO modernizasyonu” adı altında TSK’daki millici, milliyetçi subayları tasfiye edip Ordu’yu kontrolü altına almak istedi. Menderes bunu engelledi.
Darbeden sadece iki ay sonrasında Amerikancı Cunta 7200 subayı TSK’dan ihraç etti.
Şu MBK dedikleri “Milli Birlik Komitesi” aslında Gayrı Milli Birlik Komitesidir. CHP lideri İsmet İnönü de ABD yanlısı bir siyasetçi olarak darbe için büyük çaba sarf etti. “İdamları engellemek istediği” de kuyruklu bir yalandır.
27 Mayıs’ta JFK Başkan değildi. Eylül 1961’deki idamlar sırasında ise Başkan idi.
İdamlara engel olmak istediği dile getirilir ama engellemesi zaten mümkün değildi. Menderes’i infaz ettiren de JFK’i de katlettiren de aynı Güç Odağıdır.
John Fitzgerald Kennedy (1917-1963)
ABD’nin 35. Başkanıdır. 20 Ocak 1961’den, 22 Kasım 1963’te Dallas’ta uğradığı suikasta kadar Başkanlık yaptı.
İrlandalı Katolik bir aileden gelen JFK, 1947-1953 yılları arasında Demokrat Parti’nin Massachusetts vekiliydi. 1953-1960 arasında ise ABD Senatosunda yer aldı.
Kasım 1960’daki Başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi Parti adayı Nixon’ı çok az bir farkla yenerek kazandı.
JFK’in babası JPK, İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde ABD’nin Londra Büyükelçisiydi. JFK de savaşa katıldı.
Politikacı olması için yetiştirilen ağabeyi Joe’nun savaşta ölmesi nedeniyle; babası, bu siyasi beklentisini gerçekleştirmesini JFK’den istedi. Başlangıçta siyaseti düşünmeyen JFK’in gelecek planları böylelikle değişti.
JFK, vekillik ve senatörlük döneminde etkili bir siyasetçi idi. Seçim kampanyalarında halkla bütünleşti. Amerikan siyasetine sıra dışı, farklı fikirler getirdi. Yazdığı kitapla Pulitzer Ödülü kazandı.
1956 seçim kampanyasında Başkan Yardımcılığı adayı olmasına ramak kalmışken adaylıktan çekilmesi, onun iddiasını ve özgüvenini gösterdi. Bu tavrın seçmenleri bir sonraki seçim kampanyası için etkilediği söylenebilir.
1960’daki seçim kampanyası, ilk kez bir televizyon tartışmasına sahne oldu. “Başkan Yardımcısı” sıfatıyla seçime giren rakibi Nixon’a karşı ekranda gösterdiği performans seçim neticesine tesir etti. JFK, ABD’nin ilk Katolik Başkanı oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.