Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

Vefatının ardındaki gerçekleri, şüpheleri Gazeteci Sima Güleser Polat'ın soruları Usta Gazeteci Tamer Korkmaz'ın cevaplarıyla yeniden gün yüzüne çıkardık...

Takvimler 17 Nisan 1993 tarihini gösteriyordu, ajanslara düşen "Turgut Özal hayatını kaybetti" haberinin ardından Türkiye 8. Cumhurbaşkanı'nın yasını aylarca tutacaktı. O dönemde Ölüm Raporu’na “Kalp Krizi” olarak yazılan Özal’ın vefatı, halen içinde şüphelerle, kapatılan dosyalarla, her yıl farklı iddialarla gündeme yeniden geliyor. 1980'li yıllara tanık olanların büyük bir kısmının hiç unutamadığı Özal, şimdilerde hala özlenmeye devam ediyor. Vefatının ardındaki gerçekleri, şüpheleri Gazeteci Sima Güleser Polat'ın soruları Usta Gazeteci Tamer Korkmaz'ın cevaplarıyla yeniden gün yüzüne çıkardık...

Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

31 Ocak 1990 tarihinde Prof. Dr. Muammer Aksoy evinde öldürülüyor ve bu aslında 28 Şubat'a kadar uzanan kanlı bir sürecin ilk suikastı olarak tarihe geçiyor. Laik aydın cinayetlerinin de başlangıcı kabul edilen o dönemdeki “faili meçhul” suikastlar, geniş açıdan baktığımızda Turgut Özal'ın ölümünü de kapsıyor diyebilir miyiz?

Evet, aynen bunu söyleyebiliriz. O dönemdeki kanlı olaylara, suikastlar zincirine tam da bu şekilde bakmak gerekiyor. 1990 yılında laik aydın cinayetleri peş peşe gelmişti. NATO’daki düşman konseptinde komünizmin yerini İslam almıştı. Türkiye’deki Gladyo yani Komprador Burjuvazi, toplumsal kutuplaşmayı zirveye çıkarmak maksadıyla laik aydın cinayetlerini organize ederek kanlı operasyonlara başladı. 1990’daki cinayetlerden biri de 26 Eylül’deki Hiram Abas suikastıdır. Abas, Özal’a yakın bir isim olduğu için dahası 1988’deki Özal suikastının arkasındaki güç odağını çözdüğü için hedef oldu. O dönemde yaşananların Özal ile birebir bağlantısını ise rahmetlinin 31 Ekim 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte değerlendirmek lazım. 1988’de Özal’a ANAP Kongresinde suikast düzenleten Güç Odağı, Turgut Bey’in Başbakanlık makamından ve ANAP’ın başından ayrılmasından itibaren bir buçuk yıl içinde iktidar partisini yeniden tasarladı. 1990’da başlayan kanlı süreç, aynı zamanda Özal’ı Çankaya’dan indirmeyi planladıklarını da gösteriyor. Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden altı gün önce cezaevinden adeta oynaya zıplaya kaçırılan Dev-Sol liderleri üzerinden 1990’da ve 1991’de birçok derin suikast organize edildi. Dev-Sol (1994 yılından sonra DHKP-C) solcu flama yani Sahte Bayrak gösteren bir Gladyo örgütüdür.

1988'in 18 Haziranında Özal ANAP Kongresindeki konuşmasında suikasta uğradı ve parmağından yaralandı. Orada yapılan suikast girişiminin ardında hangi güç odakları vardı?

Rahmetli Özal kongredeki suikastın arkasındaki yapıyı bir süre sonra çözmüş, ‘Güç Odağı’ diye tanımlamıştı. Ancak bu kadarla bırakmıştı. O derin yapının, orijinal adı ‘Üst Yapı’ idi. İtalya’dakine atfen Gladyo diyoruz ama asıl isimleri budur. Başında bir Amerikalı vardı. Üyeleri çoğunlukla Türkiye’deki ünlü iş insanlarından oluşuyordu. 28 Şubat’ı yapan generallerin gizli, derin bir hiyerarşi içinde bağlı olduğu bir üst mekanizmadır.

Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

Turgut Özal Cumhurbaşkanlığını yürüttüğü dönemlerde hem sağ hem sol kesimlerden kabul görmedi. Askeri kesim ve Muhalefet liderlerince Körfez Krizi dâhil aldığı birçok karar sebebiyle de boykot edildi ve hatta sonucunda istifalar da geldi, bunun tam anlamıyla sebebi neydi?

Özal’ın 1989’un başında henüz Başbakan iken önce Kaya Erdem ile başlayıp Cumhurbaşkanı iken ardı ardına gelen Mesut Yılmaz, Ali Bozer vesaire gibi istifaların anlamı, Turgut Bey’in terk edilmesidir. Bir başka deyişle aslında hedef olacağının işaretiydi. Bu bağlamdaki istifa edenlerin ortak noktası o dönemdeki Statüko ile yani mevzubahis derin yapıyla bağlantılı bakanlar olmalarıdır. Bunlara, 3 Aralık 1990’da dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Özal ile ters düşerek istifa etmesini de ekleyebiliriz. Körfez Krizi başta olmak üzere Özal’ın attığı birçok adımın boşa çıkarılması için büyük gayretler sarf edildi. Uğradığı boykot, onun Türkiye’nin lehine olacak temel kararlardan duyulan rahatsızlıkla alakalıdır.

Derin planlar sonucunda oluşan "Şahane Tesadüfler!"

Özal döneminde ANAP hükümeti tarafından Çekiç Güç'ün Türkiye'de konuşlanmasına izin verildi ve bunun sonucunda da PKK'nın Kuzey Irak'ta konuşlanması hızlandı. Alınan bu karar o dönemde neyi ifade ediyordu?

Bu Çekiç Güç konusu çok mühimdir. Bir defa, PKK’lı teröristlerin Kuzey Irak’ı Türkiye’deki terör saldırıları için merkez haline getirmeleri, terörün mühendisi olan ABD’nin bölgede Çekiç Güç’ü konuşlandırması sayesindedir. Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Çekiç Güç’e izin veren Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu ANAP hükümetidir. ANAP, o sırada artık Özal’ın elinden alınmış bir partiydi. Çekiç Güç’ün Türkiye tarafındaki konuşlanmasına 18 Temmuz 1991’de izin verildi. Bir gün sonra ABD Başkanı Baba Bush Türkiye’ye geldi. Buna şahane tesadüf diyoruz. Yani asla tesadüf değil. Bush’un gelmesinden sadece bir hafta öncesinde ne olduğunu da söyleyeyim: Aralarında Hiram Abas’ı öldüren Dev-Solcu teröristlerin de yer aldığı 10 kişi İstanbul’daki polis baskınlarda ortadan kaldırıldı. 1990-1991 döneminde kullandıkları tetikçilerini de böylelikle yok ettiler. Dahası var: Tam da Bush’un Türkiye’ye geldiği gün basında çıkan haberler öldürülen Dev Solcuların ABD Başkanına suikast düzenleme hazırlığı içinde oldukları yalanını fışkırtıyordu.  Şudur: Dev Sol tetikçilerini istihdam eden Baronsal Gladyo güya bunların “ABD karşıtı” olduğu algısını, yanılsamasını itina ile oluşturdu. Derin suikastların perde arkası, işbu psikolojik harekât ile karartılmıştı.  

Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

Turgut Özal hayatını kaybetmeden bir yıl kadar önce yani 2 Mayıs 1992 tarihinde ABD'de ameliyat oldu. Ölümünün zehirlenme sonucu olduğuna dair kozmik bilgiler var. Oradaki ameliyattan itibaren ölüm tarihine kadar olan seri bir zehirlenmeden bahsediliyor. Bu iddialar, neye dayanarak öne sürüldü?

Sadece vefatıyla birlikte ve sonrasında değil aylarca öncesinden itibaren elde edilen çarpıcı bilgiler, sağlam belgeler, enteresan tanıklıklar var. Zaten, bu sayede ya da gelişen böyle bir süreçte -hayli gecikmeli de olsa- neticede 2012 yılına gelindiğinde zehirlendiği kanaati temellendirilmiş oldu. ABD’deki ameliyatın ardından on bir ay boyunca iğnelerle ve haplarla kademeli olarak gerçekleşen, yavaş yavaş ilerleyen bir zehirlenmeden söz ediyoruz.

Turgut Özal gerçeğine derin seyahat:  Zehirli Suikast

"Naaşında 4 çeşit zehir olduğu kesinleşirken zehirlenme ihtimali ispatlanamadı"

Yıllar sonra, ölümünün şüpheli bulunmasının ardından 2012 yılında merhumun mezarı yeniden açıldı ve naaşından alınan örneklerde 4 farklı zehir tespit edildi. Sonrasında yapılan açıklamalarda “Zehir olduğu kesinleşti fakat ölüm nedeninin zehir olduğu konusunda ispatlanmış bir tespit henüz yok” denildi.

Evet, böyle denilmesi; hadisenin örtbas edilmesiyle eş anlamlıdır. Trajikomik bir cümle kurdular. Müslüm Gürses’in bir filminde sarf ettiği akla ziyan repliğe çok benziyor. O filmde “Cinayet işleyebilirim amma asla adam öldüremem” diyordu, rahmetli Müslüm Baba!

Tespit edilen zehirlerin içinde 1980'li yıllarda kullanımı yasaklanan çok zehirli böcek öldürücü olan DTT de vardı. Buna rağmen o dönemde neyin üzeri kapatılmaya çalışıldı?

Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunda “Bazı bulgular, organofosfat (tarım ilacı) zehirlenmesini akla getiriyor” denilmek suretiyle ileri seviyedeki kuşkular ortaya konmuş oldu.Kurulun raporu, Özal’ın cesedine otopsi yapılmayışını ise “Akıl Tutulması” diye tanımladı. Hakikati gizlemek isteyenler, otopsi yaptırtmadılar. Ailesi istemedi, falan denildi. O vakit, aileye derin telkinde bulunanlar dahası aba altından sopa gösterenler, tehdit edenler var demektir! Hayatını kaybeden Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı yahu, ne olursa olsun otopsi yapmaya mecbursunuz. Hayır, yapmadılar.DDK raporunda şunlar da yazılıdır: 17 Nisan 1993’te vefat gününün gecesinde, saat 22.00 sularında Özal’ın cenazesi GATA’ya götürülmüştü.Rahmetlinin cesedi yıkanırken; Korkut Özal, Ahmet Özal, GATA’nın Komutanı Ömer Şarlak, İstanbul’un eski Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ve o dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel de oradaydı.Yüksel “Ölümün şüpheli olduğunu, otopsi yapılması gerektiğini” söyledi. Oradakilerden bazıları “Ailesi istemiyor” diyerek bu talebi geri çevirdiler. Arif Yüksel “Bu durum, yarın bir gün tartışmalı olabilir, dikkat etmek lazım” dese de fayda etmedi!

Röp: Sima Güleser Polat

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.