Başkan Saydam: İnsanca yaşamak istiyoruz

Başkan Saydam: İnsanca yaşamak istiyoruz

Saadet Partisi Konya İl Başkanı Hüseyin Saydam; “Bir derdimiz var. İnsanca yaşamak istiyoruz. Müslümanca yaşamak istiyoruz. Tabi ki bunu sadece kendimiz için talep etmiyoruz. Bütün milletimiz için talep ediyoruz. Bütün müslümanlar için istiyoruz, bütün bir insanlık için istiyoruz. Bunun için çalışıyor, bunun için gayret ediyoruz.” dedi.

Saadet Partisi Konya İl Divan Toplantısı çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Toplantıya Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın, İl Müfettişi Ali Mücevher, İl Başkanı Hüseyin Saydam, İl Başkan Yardımcıları, İlçe Başkanları, İl ve İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri ve Gençlik Kolları Üyeleri katıldı.

20 YIL ÖNCEYE GÖRE HER KONUDA DAHA KÖTÜYÜZ

Toplantıda konuşan, Saadet Partisi Sözcüsü Birol Aydın; “Biz Saadet Partililer olarak insanız, hem duygusal tarafımız, hem hissi tarafımız şüphesiz var. Çalışmalarımızdan Türkiye'nin gidişatına ilişkin değerlendirmelerimiz de hissi ve duygusal olmamamız icap eder. Türkiye'nin mevcut gidişatını gördüğümüzde 5 yıl önceye göre daha kötüyüz, 15 yılı önceye göre daha kötüyüz, 20 yıl önceye göre daha kötüyüz. İslam dünyasının dağınıklığını gördüğümüz zaman, her bir İslam ülkesi, adeta biçare durumda kendi başına hareket eder ya da büyük bir planın adeta payandası durumuna getirildiğini görüyoruz.

Ekonomiye bakıyoruz bundan 10 yıl öncesine göre iyi durumda değiliz. Dış politikaya bakıyoruz, bundan 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl öncesine göre iyi değiliz. Eğitim sistemine bakıyoruz, hem yüksek öğretim hem orta öğretim açısından, daha iyi bir durumda olmadığımızı görüyoruz. Adalet ve yargı mekanizmasına bakıyoruz, kabul edelim ki önceden de büyük sorunlarımız vardı ama hiç bu kadar güvensiz, bu kadar itimatsız bir durumda değildi. Ahlaki açıdan bakıyoruz ciddi bir yozlaşmanın olduğunu görüyoruz. Bunlar hep somut şeyler. Bu kadar somut şeyin, somut kötü gidişatın olduğu yerde Saadet Partililer olarak meselelere duygusal ve hissi bakamayız. Akıl bir şeyin sonunu düşünmektir. Saadet Parti’mizi yetkilendirmekten, Saadet Parti’mizi bu ülke insanımızın tıkanıklığını ortadan kaldırmak, çaresiz durumunu ortadan kaldırmak için yetkilendirmeli ve bu yetkilendirmeyi de süratle yapabilecek çalışmaları gerçekleştirmeliyiz. Biz Saadet Partisi olarak hep beraber elimizi vicdanımıza koyacağız.” dedi.

SÖYLEDİĞİMİZ SÖZLERDEN MAHCUP OLMAK İSTERDİK AMA BİZİ MAHCUP EDEMEDİLER

Aydın, konuşmasının devamında ise; “İktidar partisindeki arkadaşlar, bir defa da olsa bizi mahcup etmelerini çok isterdik. Ekonomide, dış politikada eğitimde, sosyal hayata ilişkin hususlarda bir defa da olsun Saadet Partisi’nin ve Saadet Partililerin mahcup olmasını çok isterdik, bizi mahcup edemediler. Biz şunu yanlış yapıyorsunuz, doğrusu budur dediğimiz halde, kafalarının doğrultusuna iş yaptılar ve bizi mahcup edemediler. Ama biz Allah’ın izniyle, Saadet Partililer olarak, bu arkadaşları mahcup edeceğiz. Özgürlüğün, adaletin, doğru yatırımın, sürekli üretimin, yaygın kalkınmanın, ahlakın ne demek olduğunu, adaletin kamil manada yaygınlaşıp, ne manaya gelmesi gerektiğini kısa sürede gösterecek ve biz mahcup edeceğiz.

Bir önceki seçimin üzerinden iki yıl geçti ve bu süreç içerisinde Türkiye’nin tıkanıklığı daha da arttı. Ama Türkiye’nin içinde bulunduğu bu zor şartlardan çıkması da mümkündür. Burada da en başta ifade ettim, duygusal olmaya, hissi olmaya gerek yok. Doğru adım atacağız, biz bu ülkede 80 milyon olarak hep beraber yaşıyoruz, bu insanların tamamı bizim hasmımız değil, bizim rakiplerimiz. Bizim amca oğlumuz, dayı oğlumuz, biraderimiz, komşumuz. Şüphesiz birbirimizden farklı düşüncelerimiz, yaklaşımlarımız var. Hatta taban tabana zıt, neredeyse birbirimizi bir kaşık suda boğmaya yelteneceğimiz düzeyde sıkıntılı alanlarımız da var ama bildiğimiz bir şey, birlikte yaşayacağız, Türkiye’yi birlikte ayağa kaldıracağız. AK Partilisi, CHP’lisi MHP’lisi, İYİ Partilisi ve diğer partilere oy veren insanların her birinin oyunu alacak, Türkiye’yi birlikte ayağa kaldıracağız.” ifadelerini kullandı.

GELECEĞE UMUTLA BAKAN BİR NESİL İSTİYORUZ

Saadet Partisi Konya İl Başkanı Hüseyin Saydam, toplantıda gerçekleştirmiş olduğu konuşmasında; “Bir derdimiz var. İnsanca yaşamak istiyoruz. Müslümanca yaşamak istiyoruz. Tabi ki bunu sadece kendimiz için talep etmiyoruz. Bütün milletimiz için talep ediyoruz. Bütün müslümanlar için istiyoruz, bütün bir insanlık için istiyoruz. Bunun için çalışıyor, bunun için gayret ediyoruz.

Ülkesi ve milleti için üreten, hep daha fazlasını, hep daha iyisini üretmek ve ülke kalkınmasına faydası olan sanayici olsun, çiftçi olsun, müreffeh yaşasın, geleceğe umutla baksın istiyorduk. Amacına uygun çalışan, adalete güvenip hakkı doğruca söyleyen  ve toplumun doğru bir şekilde haber almasını sağlayan bir basınımız ve yine amacına uygun çalışmalar yapan, siyasallaşmamış stk’larımız, kanaat önderleri olsun istiyorduk. Dünya standartlarında veya daha üstün olarak eğitimini tamamlamış, gelecek kaygısı çekmeyen ve geleceğe umutla bakan, ahlak ve maneviyatı önceleyen, hakkı üstün tutan bir gençlik ve nesil arzu ediyorduk. Ahlâk ve Maneviyat temelleri üzerine inşa edilmiş, birbirinin hakkına göz dikmeyen, birbirinin hakkını gözeten, polise, jandarmaya, kameraya, cezaevine ihtiyaç duymayan bir toplum inşa etmeyi amaçlıyorduk. İnsanların göçe zorlanmadığı, doğduğu yerde doyduğu, trafiğiyle, ulaşımıyla, havasıyla, tarihi ve doğal dokusu bozulmamış köyünden kentine, mahallesinden beldesine, yaşanabilir huzurlu şehirler hayal ediyorduk.” ifadelerini kullandı.

YANLIŞI, ALGI OPERASYONLARI İLE DOĞRU GÖSTERDİLER

Saydam, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; “Her alanda kalkınmasını tamamlamış ve milletiyle, halkıyla, devletiyle bütünleşmiş Yeniden Büyük Türkiye hedefimiz vardı. Ve bu Büyük Türkiye dünya üzerinde zulüm gören ne kadar mazlum varsa onlara kol kanat gersin, ağabeylik yapsın kimseyi ezdirmesin istiyorduk. Tabi ki bu hedef ve ideallerimizden vazgeçmiş değiliz. Sadece biraz aksamış oldu. Milletimiz bize benzediğini söyleyen, söylemese bile öyle algılanan bir iktidar tarafından 20 yıl boyunca oyalanmış oldu.

Matematiksel olarak 2x2=4 ‘tür. Ancak AK Parti iktidara gelirken, geçmişte hata yapıldığını 2x2’nİn 4 yapmadığını, aslında 5 yaptığını, arkasına aldığı medya, stk ve bir kısım sermaye desteği ile birlikte, algı operasyonu yaparak vatandaşımızı inandırmayı başarmıştır. O günden itibaren ekonomiden tarıma, dış politikadan bürokrasiye, eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye bütün hesaplar 5’e göre yapıldı. İlk önce gidişata göre sonuç doğru çıkacak zannettiler. Netice olarak bugün itibariyle 5’e göre yapılan  tüm hesaplar yanlış çıktı. Çünkü 2x2=5 değil 4’tü.”

MİLLETİMİZİN 20 YILI HEBA OLDU

Problemlerin bugünkü boyuta gelebileceğini çok önceden söylediklerini belirten Saydam; “Bugün, ekonomik olarak, tarımsal politikalar olarak, sosyal alanda yapılan çalışmalar olarak, eğitimde uygulanan politikalar, hukuk alanında atılan adımlar olarak, çektiğimiz sıkıntılar ilk başından beri baz alınan yanlış değerle alakalıdır. Biz daha en başından beri söyledik. Bu işlemin sonucu yanlış çıkar diye. Ama kimseye dinletemedik. Netice olarak ülkenin şu anda görünen, 20 yılı heba oldu. Sıkıntısını çekeceğimiz önümüzdeki yıllar da ayrıca cabası. Ve geldiğimiz son nokta itibari ile borçla büyümüş, üretmeyen sürekli tüketen, dengesini, haliyle istikrarını kaybetmiş bir ekonomi ile neticelendi.

Bugün sanayicimiz birçok zorluğa, bürokrasiye rağmen üretmek için çabalıyor ama bozulan ve istikrarı olmayan ekonomi onun da dengesini bozuyor. Birçok hammaddesi dışa bağımlı hale geldiği için hammadde sıkıntısı yaşıyor. Bir de buna döviz kuru eklenince rekabet edemez hale geliyor. Eğitim sisteminin bozukluğu neticesinde ise mezun olmuş gencimiz iş bulamazken, yine sanayicimiz de istihdam edecek kalifiye işgücü bulmakta ayrıca sıkıntı çekiyor. 20 sene içinde neredeyse 10 sefer değişmiş eğitim sistemi ile umudunu ve geleceğini kaybetmiş bir nesil, ne yapacağını bilemeyen bir eğitim camiası ile karşı karşıyayız. Gençliğimiz, geleceğimiz umudunu yitirmiş durumda. Herkes bir yolunu bulup yurtdışına gitmenin çaresini arıyor.” şeklinde konuştu.

SENARYO SANDIKLARIMIZ, GÜNLÜK HAYATTA YAŞANIYORMUŞ

Televizyonda yayınlanan diziler ve programlarla toplum yapısının bozularak dejenere edildiği belirten Saydam,  “Yıllarca, Kurtlar Vadisi diye bir dizi oynadı bu ülkede. Devlet adına suç işleyen ve bunu meşru zemine oturtan bir dizi. Aslında dizi gerçekte de oynuyormuş. Biz senaryo zannetmişiz. Bugün dizi bir başka boyutuyla devam ediyor. Geçmişte dizinin oynandığı perşembe akşamları ülke olarak ekran başına kilitlenirken, şimdi de ülke olarak pazar sabahları erkenden kalkıp ekran başına kilitleniyoruz. Ama görüyorsunuz anlatılanlara, söylenenlere rağmen, birçok konu yalanlanamazken bile hepimiz izlemeye devam ediyoruz. Sonrasında ise buna benzer, hatta sokaklarımızın serseriler tarafından idare edildiği birtakım diziler oynadı, oynamaya devam ediyor. Bunlara da kimse ses çıkarmadı hala da çıkarmıyor. Arka sıradakiler arka sokaklarda arkamızdan iş çevirmeye devam ediyor.

Güya tarih diye birtakım diziler oynattılar. İçinde bir sürü entrikanın döndüğü. Bürokrasiye yerleşmiş, devleti yöneten aile içine yerleşmiş, gözünü makam, mevki, para hırsı bürümüş adamların ne yaptığını anlatan ve yaptıklarını meşrulaştıran. Tarih olunca itiraz bile edemedik. Çünkü söylediklerine göre ecdat anlatılıyordu. Evlilik programları yayınlandı yıllarca. Toplumun aile yapısı dinamitlendi. Kimse ses çıkarmadı. Reyting gözüyle bakıldı. Toplum teveccüh gösteriyordu. Onun için mubah sayılıyordu. Evlilik programı kaldırıldı ama şimdi de ona benzer başka programlarla toplum yapısı bozulmaya dejenere edilmeye devam ediyor.  Her türlü ahlaksızlığın güya ortaya çıkarıldığı, deşifre edildiği güya devletin bulamadığı suçluların bir programcı tarafından ortaya çıkarıldığı ve suçluların yakalatıldığı ile ilgili bir program var. Hem yapılan ahlaksızlıklar anlatılarak ahlaksızlık meşru hale getiriliyor, hem de suçluları devlet bulamıyor da bir televizyon programcısı buluyor gibi gösterilerek devlet ve mekanizmaları aciz gösteriliyor.

Bir nesil bunlarla büyüdü, büyütüldü. Rahatsız olduk, defalarca dile getirdik. Ama bizim dışımızda kimse rahatsız olmadı. Sanki sokağa çıkma yasağı varmış gibi şehirler kendiliğinden boşalıyordu. Bunları yayından kaldırmayanlar, bunlardan rahatsız olmayanlar meğerse bunları yaşıyormuş birebir. Meğerse ondan dolayı rahatsız olmuyorlarmış. Bundan dolayı bize garip gelen, toplumun yapısını bozar dediğimiz endişe duyduğumuz hadiseler onlara garip gelmiyormuş. Aslında bizim senaryo zannettiğimiz birçok hadise günlük hayatta yaşanıyormuş.” ifadelerini kullandı.

DÜNYA 5’TEN BÜYÜK AMA HALA O 5’LİNİN BORUSU ÖTÜYOR

Saydam, İslam dünyasındaki gerçekleştirilen zulümlerle ilgili ise; “Geçtiğimiz günler de hem Ramazan ayı boyunca, hem bayramda hem de sonrasında Filistin’de İsrail terör örgütü katliam yaptı. Hem de bu katliamı gözümüzün içine baka baka yaptı. İnsanları zorla evlerinden çıkardılar. Kutsallarımıza saldırdılar. Mabetlerimize saldırdılar. Şehirleri bombaladılar. Çocukları öldürdüler. Bütün bu olanlara rağmen cılız bir kınamadan başka ne yapılabildi. Çin Doğu Türkistan’da bugün soydaşlarımıza planlı bir şekilde zulüm ve işkence yapıyor. Ona kınama bile yapılmıyor. Hatta yapanlara bile tepki gösteriliyor. Diğer coğrafyalarda ne olup bittiğinden haberimiz bile yok. Herkes kaderine terk edilmiş durumda. Sadece tek bilinen bir gerçek var. Dünya 5 ten büyüktür. O büyüklüğün ne faydası var bilen yok. Hâlâ dünyada, dünyadan küçük olan o 5’linin borusu ötüyor.

Bunun için çok çalışmak, gecemizi gündüzümüze katmak durumundayız. Onun için çalışmalarımızı aksatamayız. Günlük telâşeler sığınağımız, bahanemiz olamaz. İşimiz gücümüz tarlamız ekinimiz bahanemiz olamaz. Vatandaş farkında olamayabilir. Fark ettireceğiz. Onun bizi fark edeceği çalışmaları da yapacağız. Ülkenin, milletin, İslam coğrafyasının tek umudu bizleriz, tek umudu Saadet Partisi’dir.” şeklinde konuştu.

KURAKLIKLA MÜCADELE İÇİN HERKES BİR OLMALI

Saydam, Konya Ovası’ndaki kuraklık problemiyle ilgili ise; “Yerel olarak da bizim kanaatimizce gerekli hassasiyet gösterilemeyen, gerekli yatırım ve desteği alamayan, kaderine terk edilmiş bir şehirde yaşıyoruz. Kendi imkanları çerçevesinde sanayicisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla, çalışan, çabalayan ve bir şekilde hayatını idame ettiren bir halkımız var. Tarım şehriyiz. Türkiye'nin en büyük yüzölçümüne sahip bir şehiriz. Tahıl ambarı olarak biliniriz. Ancak yanlış uygulanan politikalar neticesinde, belki bu unvanı da kaybetmiş de olabiliriz. Biraz önce ifade ettiğimiz dışa ve döviz kuruna bağımlı ekonomi sebebiyle, tohum, gübre, ekipman gibi çiftimizin maliyetlerini doğrudan etkileyen sebepler nedeniyle çiftçimiz zaten yıllardır zarar ediyor. Makas açıldıkça her yıl bankalara daha da borçlanarak işin içinden çıkamaz hale gelmiştir. Gereken destek verilmemektedir. Pandemi dolayısıyla bir de dünyadaki gıda krizi de durumu daha da zorlaştıracaktır. Bir de yıl itibari ile ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Bu bariz görünüyor. Bizim uydurduğumuz bir şey değil. Şehrimizin birçok köyünde tarlalar mahsul olmadığı için sürüldü. Mahsul olanlar da yeterli ürünü alamayacaklar. Haliyle zaten borçlu olan zaten sıkıntıda olan çiftçimizi zorlu bir yıl bekliyor. Çiftçimizin bu zararı karşılanması gerekiyor. Sıkıntılarının giderilmesi gerekiyor.

Bizim söylememiz yetmez, hatta biz söyledik diye inadına tersini yapan bir idare var. Bu sebeple kuraklık ve kuraklığa bağlı olarak çiftçinin zararını giderecek açıklamaları, iktidar partisinin milletvekilleri, belediye başkanları, ziraat odaları, hatta zarar gören köylerin muhtarları bile yapmalılar. Ancak maalesef her şey siyasallaştığı için, söylemesi gerekenler, o sebeple orada olanlar, Allah'tan gelen kuraklığı bile çıkıp dile getiremiyorlar. Oy aldıkları bu şehrin vekilliğini yapan iktidar partisi milletvekilleri yüksek perdeden vatandaşın hakkını isteyemiyorlar. Bir haftadır Diyarbakır’dan açıklamalar görüyorum. Orada da kuraklık var. Ancak şehir tek yürek olmuş hakkını istiyor. İktidar partisi milletvekili de, muhalefet de, ziraat odaları da ayrı ayrı açıklama yapıp seçmeninin hakkını istiyorlar. Aynı yaklaşımı, Konya’da da görmek istiyoruz. Bunu dile getirmek siyasi bir taraf olma anlamına gelmez, gelmemelidir. Kuraklık iktidar partisini destekleyen seçmeni çiftçiyi ayırmamıştır. Herkesi etkilemektedir. Onun için dert hepimizin derdidir.” dedi.

ESNAFIN DERTLERİ İÇİN, ESNAF KONGRESİ’Nİ TERTİP EDİYORUZ

Esnafların problemlerini dinlemek ve çözüm yollarını ortaya koymak için bir Esnaf Kongresi düzenlediklerini duyuran Saydam, konuşmasında; “Diğer taraftan salgınla birlikte aylardır işyerini açamamış, binlerce mağdur esnafımız oluştu. Bu esnafımızla birlikte yanında çalıştırdıkları binlerce çalışan. Doğru dürüst bir destek görmediler. Allah'tan BAĞ-KUR borçları bile silinmedi. Bir zaman ertelendi. Kira yardımı diye sanki ülkede 750 TL’ye kiralık dükkan varmış gibi, yapmış olmak için bir yardım yapıldı. Şimdi de 3000 TL yardım yapılacakmış. 15 aydır kapalı kalan esnafa ancak 1 asgari ücret kadar yardım yapılacakmış. Keşke onu da istisnasız tüm esnafa yapsalar. Muhtemel onun için de bir sürü şart koşacak, bir sürü koşul isteyecek böylelikle dağıtmış algısı oluşturacaklardır. Hiçbiri esnafımızın derdine derman olmaz.

Bu sebeple Genel Merkezimiz tarafından esnafımızın sesi olmak dertlerini dinlemek, onların taleplerini dile getirmek adına Esnaf Kongresi tertip ediyoruz. 3 Haziran Perşembe günü her meslek grubundan esnaflarımızın katılacağı Esnaf Kongremizi gerçekleştireceğiz. Esnafımızın dertlerini dile getireceğiz. Bununla beraber geçtiğimiz günlerde duyurusunu yaptığımız, tüm Türkiye’de hayata geçireceğimiz Geçim İttifakı Kampanyası ile ilgili çalışmalarımızı, önümüzdeki günlerde hem şehir merkezimizde hem de tüm ilçelerimizde başlatacağız. Biraz önce ifade ettiğim vatandaşımızın bizi fark etmesi için gerekli olan tüm çalışmalarımızı yapacağız.” ifadelerini kullandı.

MİLLİ GÖRÜŞ BELEDİYECİLİĞİ, ANCAK LİYAKATLİ KADROLARLA YAPILABİLİR

Saydam, konuşmasının son bölümünde ise; “Şehrimizin kronik problemleri devam ediyor. Trafik problemi devam ediyor. Su problemi devam ediyor. Mavi Tünel Projesi ile içme suyu problemi çözülmüş olsa da ovanın tarımsal suyla alakalı problemi devam ediyor. 2015 itibarı ile ovaya verileceği söylenen su hala verilememiş. Çünkü gerekli yatırım finansmanı ayrılmadığı için yatırım bitirilemiyor. Liyakate önem verilmediği için liyakatsiz müteahhitlere yaptırılan kanallar patlamış. Ovaya su verilemiyor. Su boşa denize akıp giderken ova da susuzluktan yanıyor. Obruklar oluşuyor. Gerekli yatırım zamanında yapılmış olsaydı şimdi kuraklığı büyük oranda hissetmemiş olacaktık.

Yollarımız perişan bir halde ciddi bir asfalt seferberliği başlatılması gerekiyor. Ama belediyelerimiz de aslı vazifelerinden sapmış üzerine vazife olamayan işlerle uğraşmaktan kendi asıl işlerini yapamıyorlar. Milli Görüş belediyeciliğine özenip bazı çalışmaları yapmak istiyorlar ama o herkesin yapabileceği şey değil. O liyakatli kadroların yapabileceği bir çalışma. O sebeple siz sadece üzerinize düşen vazifeyi yerine getirin başka ihsan istemez.“ dedi.

Toplantı, rapor müzakerelerinin ardından sonra erdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.