BİR YAS TUTMA BİÇİMİ OLARAK MODERNLEŞME
Baudrillard, modernitenin yamyamlık olduğunu düşünür.
Modernite kendi kendini yiyerek büyür ve bu büyümenin nereye gideceği belirsizdir işte bu belirsizliktir moderniteyi de ayakta tutan; sürekli tüketme.
Modernleşme de bir tiryakiliktir ama nasıl bir modernleşme?
Bize dayatılan bir kültür olarak modernleşme daha çok arabadan, daha yüksek evlerden, şunu giyip, bununla etkileşimde bulunmak, yüksek teknolojiyi hayatın her aşamasında kullanmak vesaire vesaire.
İlginçtin artık bugün bu tanımla bile uğraşmıyoruz.
Hatta hiçbir tanımla uğraşmıyoruz.
Kavramlar, olgular çok önemli değil.
Modernite günümüzde kendi kendine bir koşturma halini almış gibi görünüyor. Bu da bana göre bir kaçma biçimi. O halde nasıl oluyor da modernite bir yas tutma halini alıyor.
BİR KAYIP YAŞADIĞIMIZDA GENELDE ŞU DUYGUSAL VE FİZİKSEL TEPKİLERİ VERİYORUZ:
Duygusal: Şok, üzüntü, öfke, suçluluk, suçlama, kaygı, korku, yalnızlık, yorgunluk, çaresizlik, uyuşma, isteksizlik, umutsuzluk, özgür hissetme
Düşünsel: İnanamama, düşüncede dağınıklık/karışıklık, çarpık/hatalı düşünceler, dikkat dağınıklığı, unutkanlık, rahatsız edici düşünce veya rüyalar.
Fiziksel: Midede boşluk duygusu, kalpte ve boğazda sıkışma, gürültüye karşı duyarlılık, hissizlik, nefeste darlık, güçsüzlük.
Davranışsal: Uyku ve yeme bozuklukları, dikkatsiz veya takıntılı davranma, alkol ya da başka bir madde kullanma, sosyal çevreden ve kaybedileni hatırlatan uyaranlardan kaçma ve/veya bu uyaranlardan ayrılamama.
Burada Borges'in, yenilenlerin aynanın ön tarafına geçerek kendi yansımalarıyla baş başa kaldıkları ve kendilerini mağlup ederek aynanın arka tarafında kalanların imgelerini yansıtmaya mahkûm oldukları “AYNALAR HAKLI” adlı insanı kendi üstüne düşünmeye iten anıştırıcı öyküsü üzerinde biraz duralım.
Borges burada aynanın ön tarafına geçen insanların zaman içinde aynadaki yansımalarına giderek daha az benzediklerini ve bir gün yeniden aynanın arka tarafına geçerek imparatorluğun egemenliğine bir son vereceklerini düşünmektedir. Bu dünya çapındaki meydan okumanın ne anlama geldiğini gerçekten anlamaya çalıştığımızdaysa köleleştirilen toplumların - tüm köleleşmişliklerine karşın- efendilerine giderek daha az benzemek ve özgürlüklerine kavuşmaya çalışmak yerine, onlara giderek daha çok benzeme gayreti içinde oldukları, model olarak aldıkları toplumların gülünç birer taklidine benzedikleri, yani giderek daha bir köleleşmeye çalıştıkları görülmektedir ki, bunun da bir başka intikam alma biçimi yani kendisinden kaçabilmenin olanaksız göründüğü bir strateji olduğu söylenebilir.
İşte tam da burada başlıyor yas süreci, kendi kendimi yerken kendi kendimize yas tutuyoruz ve modernlik dediğimiz şey tam da buna karşılık geliyor. Kısaca insanın kendisine yabancılaştığı yer aynı zamanda bir yas sürecidir kanımca. Ama şu soruyu da sorabiliriz: Kendimize yabancılaşmadan, kendimize tiryakiliğimizden vazgeçerek, kendimizi tüketmeyi bırakarak nasıl modernleşebiliriz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.