Ali Ulurasba

Ali Ulurasba

HAYAT AĞIRLAŞTIKÇA ORTAYA ÇIKAN KOMEDİ İHTİYACI

HAYAT AĞIRLAŞTIKÇA ORTAYA ÇIKAN KOMEDİ İHTİYACI

Delicesine kahkahalar atmak isteriz çünkü artık trajedi o kadar yoğundur ki tek çare acıya gülmektir.

Cesare Pavase bir kadın düşmanıdır demek istemem ama öyledir.

Yalnızlığını ve yalnızlığın verdiği çaresizliği kadınların üzerine yıkar.

1935-1950 yılları arasındaki günlüklerinden sadece bir cümlesini buraya almak isterim: “Düşünce özgürlüğü isteyen kadınlarsa, sadece fiyatlarını artırmış olurlar öylece.”

Pavase, bir otel odasındaki yaşama uğraşısına/direnişine son verirken siyasal mücadelelerle yorulmuş, kalbi kırık bir aşık, gönül yorgunu ve intihar listesinin en başındaki maddelerinden biri olan bir entelektüel olarak sırtından vurulmalara kızgındır (daha çok da anlaşılmamış olmaya).

İntiharı da son bir derinişin veya son bir mesajın kendi kendine Raskolnikovluğudur. “Kötü bir davranış yüzünden pişmanlık duyduğumuzda bizi tedirgin eden, başkalarına verdiğimiz zarar değil, bunun bize getirdiği rahatsızlıktır (Raskolnikov’u düşün” diye not düştüğü günlüğünün özeti ise bana göre şu cümlesidir: “Dönmüş olsa bile, bir daha birlikte yaşayamayacak kadar fazla incittik birbirimizi. Öyleyle?”

Öz bilince ulaşmak için Schopenhauer’un Descartes’ten ödünçle “kemikleri kıra kıra özetleyici bir karar varmalıyız” dediği yer, tam da birbirimizi öldürücü biçimde “incittiğimiz” yerdir.

Bir entelektüeli bile intihara götüren şeyler günümüzde neredeyse “çılgınlık”, “delilik”, “kafayı yemek” popüler söylemler haline gelmiş durumda.

Sanki hayat, dışarıdaki yaşam ağırlaştıkça komedi isteğin artmasından daha fazla bizatihi komedinin malzemesi haline gelmekte.

Kendimize düşkünlüğümüz öyle bir hal almış durumda ki, sanki başka hiçbir şeyin önemi yok.

Özellikle de “mutlu” olmak için ne gerekiyorsa o elimizin altında olmalıymış ve onu hemen tüketmeliymişiz gibi.

Trajedinin komediye döndüğü bir çağda yaşamak oldukça ilginç.

Çılgınlığı, deliliği ve kafayı yemeyi bahane ediyor gibiyiz ve sanki hemen hepimiz bir Raskolnikovuz.

Kesinlikle kendimizi öldürüyoruz ama aslında bir başkasıdır bizim yerimize ölen.

Yani konuşarak öldürüyoruz (kaba şiddet diliyle) insanları, susarak, uzaklaşarak, başka şeylerle ilgilenerek (kaçarak), komik bularak veya trajik bularak yahut nötr kalarak…

Listeyi uzatmak mümkün.

Yine intiharı seçen şairlerden/entelektüellerden biri olan Didem Madak “Sıkıntılardan bir ev kurdum yıllar sonra” der bir dizesinde.

Bugün yaşadığımız bedenler “kemikleri kıra kıra” ulaşamadığımız bilincimizin dört duvarı sanki.

Bundan ise sürekli dışarıyı sorumlu tutuyoruz.

Haksız sayılmayız ama haklı da sayılabilir miyiz?

Çılgın, deli ve kafayı yiyen olarak sorumluluk, işaret parmağımızı uzatarak baktığımız aynada, sadece işaret ettiğimiz olmasın?

Son cümle yerine: Kendi üzerine düşmek ve kendi üzerine düşünmek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ulurasba Arşivi