Plevne ve Hüzünlü Veda
Vedalar hüzün kokar. Sonbahar mevsimidir vedaların zamanı. Sararan yapraklar teker teker koca çınardan dökülüverir. Sessiz bir çığlık kalır geride.
Böyle başlıyordu bir cihan devletinin dallarından düşen yaprakların akıbeti. Görkemli yıllar çoktan geride kalmıştı. Zaman artık ne Hüdavendigarların ne de Fatih Sultan Mehmetlerin zamanı değildi. Viyana’da şahsi hesapların kurbanı olduğumuz o günden beri tutunamıyordu koca çınar. Devletin saç ayakları bir bir çürümeye yüz tutmuştu. Ekonomik, idari, eğitim ve askeri manada çoktan beridir üstünlük kurulamamıştı. Modern dünyaca kabul görülen pek çok kavramın Osmanlı ülkesine girişi epeyce gecikmiş, devlet içinde bulunduğu cendereden geçici ve sistemsel olmayan çözümlerle çıkmaya çalışıyorken daha da içinden çıkılamaz bir hale sokuluyordu. Toplumun entelektüelliğinin noksanlığı da bu duruma eklenince bir devrin sonunun ayak sesleri duyulmaya başlandı. Avrupalı devletler yönünü bu koca çınarın dallarına yöneltmişti bile. Önce dallar budanacak sonrasında gövdesinde serinlediğimiz Anadolu işgal edilecekti. Tüm bunların planları yapılırken kuzeyde epeyden beri etkili olan bir poyraz kendine alan açabilmek için hücum emrini vermişti. Rumi takvimde o vakit 1293 yılıydı. Ondandır 93 Harbi denilen ateş çemberini hep bir hüzünle hatırlarız.
Ruslar, yanlarına aldıkları slav ırklarıyla birlikte dört bir yandan büyük bir askeri harekata girişiyordu. Panslavizm denilen illetin hayat sahası Osmanlı topraklarıydı. Yaklaşık bir yıl sürdü bu ölüm kalım savaşı. Kim derdi ki böylesine bir harbin aslında devletin sonunu hazırlayacağını. Ruslar hem doğudan hem Balkan topraklarından yükleniyordu. Etnik bir kıyımdı. Yüzlerce yıl kapı komşusu olan Bulgarların, Sırpların, Romenlerin içlerinde saklı tuttuğu nefretin ete kemiğe büründüğü bir savaştı.
Takvim yaprakları nisanın son günlerini gösterirken hem Romanya’da hem Doğubeyazıt’a Rus emperyalizmi bütün kindarlığı ve gaddarlığıyla giriş yaptı. Düşman sayıca çoktu. Temmuz tüm kavurucu sıcaklığıyla Balkanlara yüzünü gösterirken, Osmanlı ordusu bir zamanlar destan yazdığı Niğbolu’dan geri çekildi. Ardından Plevne’de ölümü beklemeye başladı. Ruslar için bütün planlar kısa sürede Plevne’de kıstırılan Osmanlı birliklerinin işini bitirmeye yönelikti. Günler, haftalar ve aylar boyunca süren kuşatmadan bir türlü sonuç alınamıyordu. O vakit, tarihe bir adam adını altın harflerle yazdırıyordu. Şanı büyük Osman Paşa’ydı o adam. Adına marşlar yazılan, savaştan sonra Rusların büyük saygısını kazanan bir komutanın şanlı savunmasıydı. Tam tamına yüz kırk beş gün sürmüştü. Osmanlı ordusunun iaşesi tükenmiş aralık ayının tüm şiddetiyle soğuk yüzü ordunun bütün motivasyonunu dondurmuştu. O günlerde bir karar verildi. Osman Paşa kuşatmayı yarma girişimine girecekti. 9 Aralık’ı 10 Aralık’a bağlayan gece kuşatma yarılarak Plevne’den çıkış yapıldı. Rus hatlarının taarruzu netice verince, Osmanlı birlikleri tekrardan Plevne’ye dönmek zorunda kaldı. Adeta bir kapana sıkışmışlık hissi vardı. Ordunun içindeki yaralı askerlerin durumu, sivil halkın bu çatışmanın ortasında kalması ve Sofya’ya ilerleyebilmenin imkansızlığı neticesinde Osman Paşa birlikleriyle Rus ordusuna teslim olmak zorunda kaldı. Plevne müdafaası beş aylık şanlı bir direnişti. Teslim olan Osman Paşa, Rus Çarı ve ordusu tarafından iyi bir şekilde karşılanıp başarılı savunması nedeniyle Ruslarca da saygın bir muamele gördü, şehri teslim ederken Rus komutanlara teslim ettiği kılıcı askerlik kuralları gereği başarılı muharebe çıkaran generallere gösterilen saygının bir ifadesi olarak kendisine geri verildi. Savaş sonunda Osmanlı topraklarına geri dönen Osman Paşa II. Abdülhamit tarafından başarısı nedeniyle saray mareşalliğine yükseltildi. Bununla birlikte esaret koşullarının kötülüğünden esir düşen Osmanlı askerlerinin az bir kısmı savaş sonunda sağ olarak ülkelerine dönebilmişti. Sonrasında Ruslar için İstanbul koridoru açılmıştı. Ne yazık ki İngilizlerin devreye girmesiyle ağır bir antlaşma ile devletin büyük kayıplarıyla savaş sonlandı.
Yıllar sonra Balkan harbinde alınan yenilgiyle birlikte artık Balkanlardaki Osmanlı toprakları tamamen terkedilmiş olacaktı. Geriye milyonlarca yurtlarından Anadolu topraklarına göç eden nice soydaşımız kalacaktı.
Yıl 2021…
Ruslar bir kez daha alanlarını genişletmeye kararlı görünüyor. Hedefte Ukrayna var. Bize ne Ukrayna diyenlere aldırış etmeyin. Bugün Ukrayna’ya yapılacak topyekûn saldırının sonuçlarını bizlerde çok yakından hissedeceğiz. Ve bir gün… Rus yayılması Suriye’de, Ukrayna’da, Balkanlarda olduğu gibi yönünü Anadolu’ya çevirecek. Ve işte o gün… Ant olsun ki İdlip’te şehadet şerbeti içen Mehmetçiklerin intikamını alacağız.
Ne derler bilirsiniz. “Ayıdan post, Rus’tan dost olmaz…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.