Baha Durmaz

Baha Durmaz

Roma’nın Son İmparatoru: II.Mehmet

Roma’nın Son İmparatoru: II.Mehmet

Başlık biraz iddialı oldu. Roma ne alaka diyenler mutlaka olacaktır. Fakat bu unvanı ya da hükümdarlık tamlamasını ben değil, Osmanlı Devleti’nin yedinci padişahı nam-ı diğer, Avrupalılarca “Grand Turco”, bilinen ismiyle “Fatih Sultan Mehmet” söylemiştir. Evet, II. Mehmet, kendisini Roma İmparatorluğunun son hükümdarı olarak da görmektedir. Bunda hiç şüphesiz İstanbul’un yani o günkü ismiyle Konstantinopolis’in fethi oldukça etkili bir gerekçeydi. Bugün köşemizde naçizane olarak İstanbul gibi dünyanın en önemli merkezlerinden bir yerin nasıl fethedildiğini ve neleri ortaya çıkarttığını aynı zamanda II. Mehmet’in birkaç önemli özelliğinden bahsetmiş olacağız.

Bismillah diyerek başlayalım. Öncelikli olarak fethin sebeplerine birazcık göz atalım. Dünyadaki tüm Müslüman liderler için İstanbul’u fethetmek, Peygamber efendimizin (sas) övüncüne mazhar olmak demekti. Bir Müslüman için hangi görevde ya da hangi konumda olursa olsun sanırım en güzel ve en doğru şey bu olsa gerek. Pek tabi, II. Mehmet içinde aynı sebep geçerliydi. Siyasi anlamda da devletin büyüdüğünü, batı sınırlarını genişlettiğini ve bu sınırlar içerisinde birliğin sağlanabilmesi için Doğu Roma’nın yıkılması gerektiği aşikârdır. Aynı zamanda, Doğu Roma Ortodoks inanca sahip olmasına rağmen Batıda yer alan Katolik Hıristiyanları da köşeye sıkıştığı zaman, Osmanlı aleyhine kışkırtma gücüne sahipti. Bu duruma benzer olarak bazı Anadolu beyliklerinin de Doğu Roma ile iş tuttuğunu ekleyebiliriz. Devletler yapacakları fetihleri sadece siyasi ya da güçlerini ispatlamak için yapmazlar, bu durumun haricinde ekonomik anlamda da mutlaka kazançlı çıkmak zorundadırlar. Yani İstanbul şehri 15.YY dünyasında etkili bir konumda olan ticaret yollarının da göbeğinde bulunmaktaydı. Tüm bu sebepleri toplayıp, çarptığımızda ortaya tek bir sonuç çıkmaktaydı, o da İstanbul şehrinin ne pahasına olursa olsun Türklerin eline geçmesiydi.

II. Mehmet kendisinden önceki hükümdarlara nazaran daha akılcı daha bilimsel metotlara güvenen bir hükümdardı. Fethin tüm boyutlarını çok önceden akıl süzgecinden geçirmişti. Yine Türk tarihinde sıkça gördüğümüz büyük fetihler büyük hükümdarları ortaya çıkartır felsefesi de onun için önem taşımaktaydı. Ne olursa olsun kendisi bir Padişah olsa da gücünü ve rüştünü devlet hiyerarşisine ve ordusuna ispat etmekle mükellefti. Nitekim 6 Nisan 1453 tarihinde fethi, kâğıt üzerinden hayata dönüştürülmüş ve Osmanlı ordusu bütün heybetiyle İstanbul surlarına dayanmıştı. 21-22 Nisan tarihlerine kadar yapılan saldırılar bir şekilde geri püskürtülmüş ve fethin başarısızlığa uğramasına zemin hazırlanmıştı. Pek tabi bu durum genç sultanı, Çandarlı Halil Paşa’ya karşı zayıf kılan etmenlerden biriydi. Zaten en başından beri böyle bir harekâta karşı olan Çandarlı Paşa her seferinde Padişah’a karşı düşüncelerinde haklı olduğunu farklı yollarla ifade etmeye başlıyordu. Bu yaşanılan başarısız saldırılar, bazı askeri birimlerce de hoşnutsuz bir hava ortaya çıkartıyordu. 21-22 Nisan tarihleri arasında II. Mehmet, dâhiyane planıyla kadırgalardan oluşan küçük çaptaki gemileri Haliç’in içerisine karadan sokmayı başarmıştı. Devamında Haliç’in toplarla dövülmesi, yer altından açılan tünellerle surların zayıflatılması yine devam eden Türk topçularının soluksuz atışları 25 Mayıs tarihine kadar devam etti. Artık Osmanlı ordusu açılan gediklerden içeriye doğru amansız bir mücadeleye girmek için Sultan’ın emrini beklemekteydi. Son olarak II. Mehmet, şehrin teslimi için bir elçi göndermişse de Doğu Roma İmparatoru Kostantin bu teklifi reddederek savaşarak ölmeyi tercih edecekti. 29 Mayıs sabahı genel bir saldırı ile öğleye kadar İstanbul’un şuan tarif edecek olursak eski yarımada kısmı Osmanlı askerleri tarafından zapt edilmiş oldu.

İstanbul’u ele geçirebilmek orayı bir Fatih olarak fethedebilmek, II. Mehmet’e nail olmuştu. II. Mehmet’in en önemli hedeflerden birinde başarıya ulaşması onu devlet içerisinde ve tüm cihan içerisinde ki pozisyonunu en yükseğe taşımış olacaktı. Belki de Osmanlı tarihi içerisinde küçük bir detay olan fakat önemli sonuçlar doğuracak kararda bu şekilde alındı. Vezir-i azam Çandarlı Paşa önce azledildi arkasından Yedikule Zindanlarında infaz edildi. Böylece Osmanlı Devleti’nde devşirmelerin devletin önemli konumlarına gelmesinin de yolu açılmış oldu. Diğer bir taraftan, İstanbul’dan onlarca seçkin bilim insanı İtalya’ya doğru yola çıkmış ve ileride tarih sayfalarında adını sıkça duyduğumuz “Rönesans” akımını başlatmış oldular. Artık Osmanlı Devleti, bölgesel bir güç konumundan küresel anlamda bir güce erişen cihan devleti konuma gelmişti. Ticaretin merkezi, Osmanlı’nın kalbi olmuş, fethi esnasında kullanılan ateşli silahlar ve büyük toplar yeni dünyanın kapılarını aralar olmuştu. Hıristiyanlar ve özellikle Ortodokslar için ise hiç unutulamayacak hala yankıları süren fethi, tüm Türk-İslam âlemi için önemli bir hale gelmişti. II. Mehmet’in bu fethi ile birlikte artık dünyanın süper gücü konumuna gelen Osmanlı Devleti’nde sonralarında yapılan Batı yönlü fetihler içinde büyük bir motivasyon kaynağı oluşturmuştu. II. Mehmet, çağın ötesinde büyük bir lider, entelektüel kimliği en üst seviyede bir bilgin ve üst düzey bir mareşal kimliği ile tüm padişahlar içerisinde şüphesiz bir numaralı konumdadır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Baha Durmaz Arşivi