Kılavuzu Karga Olanın…
Kendi adıma cevabının HAYIR olduğu, pek çoğunuzun da aynı düşüncede olduğunu düşündüğüm birkaç soru sormak istiyorum; Her gün haberlerde şahit olduğumuz onlarca gasp, cinayet, taciz, tecavüz, dayak, işkence, aldatma ve dolandırıcılık gibi kişi ve toplum güvenliğini tehdit eden başlıca suçlara çare arayan var mı? Cezalar yeterli mi? Adalet mekanizması hızlı ve sağlıklı bir şekilde işliyor mu? Kendinizi ve sevdiklerinizi güvende hissediyor musunuz? Bu açıdan düşünüldüğünde geleceğe ümitle bakabiliyor musunuz? Peki, neden bu durumdayız? Sadece son bir haftanın suç haberlerine göz atarsanız şöyle olaylar görebilirsiniz:
· Maske uyarısı yaptığı için gözünden oldu.
· Yemek yemediği için babasından yumruk yiyen 1,5 yaşındaki çocuk hayatını kaybetti.
· Asker uğurlaması yapan gençler tünel içinde trafiği kapatıp eğlendi.
· Günlerdir kayıp olan adamın, karısıyla ilişkisi olduğunu tespit eden komşusu tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.
· Aynı aileden 7 kişiyi öldüren katil zanlısı mahkemeye çıktı.
· Usta, işten çıkmak isteyen çırağını hortumla dövdü.
· Genç kıza tecavüz edip cesedini parçalara ayıran cani yakalandı.
· Çalınan yüz bin lira değerindeki ziynet eşyasını komşusunun çaldığı ortaya çıktı.
· Sokak ortasında çatışan magandaların arasında kalan kadının kafasına kurşun isabet etti, kadın felç kaldı.
· Düğünde havaya açılan ateşle bir kişi öldü…
· “Arabam çizildi, niye bakmadın” diyen adam, kapıcıyı bıçaklayarak öldürdü.
Liste böyle uzar gider… İşin ilginç ve en acı yanı, suçu işleyenler “Parasını verir geçerim.” ya da “Aslanlar gibi yatar çıkarım.” deme pişkinliği gösterebiliyor. Cezaların caydırıcı olmamasından cesaret alıyor. Adalete güvenmeyenler de adaleti kendileri sağlamaya çalışıyor. Hal böyle olunca da başta sorduğumuz sorulara otomatikman hayır cevabı çıkıyor. Elbette, kıyamete doğru adım adım yaklaşıyoruz. Adeta günümüzü anlatan cinayetlerin artması, ölenin niçin öldüğünü, öldürenin niçin öldürdüğünü bilmemesi, içki ve zinanın yaygınlaşması, emanetin ehline verilmemesi gibi durumlar hadislerde kıyamet alameti olarak geçer. Fakat bu duruma sessiz kalmak, çareler aramamak aklı başında bir Müslümanın yapacağı iş değildir.
Olan bitenden hepimiz sorumluyuz. Neden bu durumdayız, neler yapabiliriz sorularını sormak zorundayız. Ben filozof değilim. Toplum bilimci, psikolog ya da hukukçu da değilim. Bu duruma çareler üretecek bir bilgi birikimim de yok. Ama meseleye ilahiyatçı ve eğitimci gözüyle baktığımda söyleyebileceğim bazı şeyler var. Lafı eğip bükmenin anlamı yok. Beşeri kanunlarla olacağı bu… Kültürümüzü, tarihimizi, dinimizi, kısacası kimliğimizi bir kenara bırakarak Avrupa’dan kopyalayıp aldığımız kanunlarla buraya kadar…
Batıyı kılavuz edinmenin varacağı sonuç bu… 50 liralık bir cihaz aldığımızda bile üreticilerin yazdığı kullanma kılavuzunu okurken, neden insanı yoktan var eden yaratıcının insan için koyduğu yaşam kılavuzuna bakma ihtiyacı hissetmiyoruz? “And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf Suresi, 16. ayet) buyuran rabbimiz insanı en iyi tanıyan değil midir?
Nasıl ki elektronik cihazın kullanma kılavuzuna aykırı bir işlem yapıldığında cihaz zarar görürse, insanoğlu da onu yaratanın koyduğu kuralların dışına çıktığında zarar görecektir. “Cihazı üretenler ne anlarmış? Bu cihaz, onların koyduğu kurallarla değil, benim koyduğum kurallarla çalışacak.” gibi saçma bir cümleyi aklından bile geçirmeyen insanoğlu, konu kendisi olunca değişmekte; insanı var eden Allah’ın insan için koyduğu kanun ve kuralları, emir ve yasakları elinin tersiyle itip -hâşâ- “Sen bilmezsin, biz daha iyi biliriz” diyebilme cüretini göstermektedir.
Hâl böyle olunca da “kılavuzu karga olanın…” atasözünü yaşayarak öğrenmiş oluyoruz maalesef. Allah’ın koyduğu kılavuzda 5 temel dokunulmaz vardır: din, can, mal, akıl, nesil. Bunlar en temel hak ve hürriyetlerdir. Bunlara yönelik her türlü saldırı en ağır şekilde cezalandırılır, mağdur tarafın mağduriyeti giderilir.
Allah’ın koyduğu kılavuzda der ki “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara, 179) Bu sistemde yaşama hakkına kasten tecavüz edilip haksız yere öldürülen insanın canının bedeli, katilin canıdır, yani kısas yapılarak katilin de öldürülmesidir.
Necip Fazıl’ın deyimiyle “Benim inandığım sistemde sabah bir masumun öldürüldüğünü duyarsanız, akşam darağacında sallanan birini görürsünüz.” Örnek gösterdiğimiz haber metnini alıntılarsak: Avcılar’da, metrobüste maske takması için uyarıda bulunduğu kişi tarafından darbedilen güvenlik görevlisi Şükrü Turan, kırılan gözlük camlarının batmasıyla tek gözünü kaybetti. Zanlı, ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Şükrü Turan ise karara, “Göğsünü gere gere gezmesi beni mahvetti” sözleriyle tepki gösterdi.
Allah’ın gönderdiği kılavuz göze göz, dişe diş der. Telef edilen her hak misliyle ödenir. Kısas ya da kefaret yetkisi mağdura verilmiştir. Mağdur dilerse affedebilir. Bu sistem, devlete başkaldıranın başını; hırsızlığı adet haline getirenin elini keser. Zira cemiyetteki kötüler ancak bunlarla korkar. İyi insanlar ancak bunlarla kötülerin kötülüklerinden korunurlar. Eli kesik bir hırsız binlerce hırsızlığı, idam edilen bir katil ya da tecavüzcü binlerce cinayet ve tecavüzü önler.
Yapılan bir kısas binlerce hayat kurtarır. Kısas, insanlardaki adalet hasretini dindirir. Cemiyete huzur getirir. O yüzden kısasta hayat vardır. Bu sistem, yuvaları yıkan, pek çok kötülüğe sebep olan kumarı yasaklar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 30 ülkeyi kapsayan ve Türkiye’nin de içinde olduğu araştırma raporuna göre cinayetlerin yüzde 85’i, ırza tecavüzlerin yüzde 50’si, şiddet olaylarının yüzde 50’si, trafik kazalarının yüzde 60’ı, eşlerini dövenlerin yüzde 70’i alkol kaynaklıdır. Bu sistem, içkiyi her kötülüğün anası kabul eder ve yasaklar. Bu sistem, neslin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için zinayı yasaklar. Zina edenleri cezalandırır. Bu sistemde mala verilen zarar aynen tazmin edilir, mağdurun mağduriyeti giderilir.
Fazla uzatmayalım… “Kork Allah’tan korkmayandan” demişler. Kalplere Allah korkusunu yerleştirmeden, Allah’ın her an kendisini gördüğü bilincini insanımıza kazandırmadan iki cihanda da mutlu olamayız. Bunun için önce kılavuzumuzu değiştirmemiz lazım. İthal kanunlardan kurtulup “kul” olduğumuzu hatırlamamız lazım.
Toplumun refah ve huzuru için özellikle eğitim ve hukuk sistemimizi özümüze ve kimliğimize uygun şekilde yeniden dizayn etmemiz lazım. Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.