Şuşa Mutabakatı
Bir NATO zirvesi daha sonuçlandı. Acar Türk basınının hak ettiğinden fazla anlamlar yüklediği, uzman öğretim üyelerinin ağdalı yorumlarıyla süslediği bu süreci de hamdolsun noktaladık. ( muhalif isimlerin ve özellikle CHP medyasının Hamdolsun sözünü dillendirmesi de başka bir olaydı aslında!)
Okuyan dostlarımız bilir, bir önceki yazımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan ziyaretinin çok daha önemli olduğu vurgusunu yapmıştık. İki kardeş liderin tarihi Şuşa şehrinde verdikleri fotoğraf oldukça önemliydi. Bu fotoğraf Türkiye’nin artık bölgede olduğunu gösteren bir ifadeyi de barındırıyordu. Tabi ki burada imzalanan Şuşa Mutabakatı birçok ülke liderine uykusuz bir gece geçirtmiştir. Türkiye’nin Kafkaslara geri döndüğünü resmen duyuran bir yönü var Şuşa Mutabakat metninin. Dikkat edilecek olursa ağırlığın kültür, tarih, geçmişteki kadim bağlarımız ve ticari iş birliği üzerine kurulduğu görülecektir. Tabi ki sonrasında da kardeş iki ülkenin zor zamanlarda birbirinin yanında duracağı mesajı verilecekti. Nitekim öyle de oldu. Ancak mutabakat metninde yer alan kadim değerler vurgusu bölgede etkisi olan, başta Rusya olmak üzere, bütün ülkeleri tedirgin edecek bir özellik. Her ne kadar ilk anda Rusya’dan gelen mesajlar konuyu hafife alır gibi bir görüntü verdiyse de gerçek çok geçmeden kendini gösterdi.
İlk açıklamada Kremlin; “Azerbaycan’da olası bir Türk askeri üssü kurulması hakkındaki gelişmeleri yakından gözlüyoruz” diyerek temkinli oldukları hissini verse de, sonrasında Dışişleri bakanı Lavrov’un; “saçma, Aliyev bu konuyu Putin’le görüşmeli” ifadeleri konuyu ikinci kanaldan izledikleri havasını vermişti. Aslında gerçek tabi ki başkaydı. Rusya çok tedirgindi. Çok geçmeden bunu da ifşa edecek açıklamalar peş peşe geldi.
Bu açıklamalara gelmeden önce, belki de bir miktar yaşanan bazı ayrıntıları dillendirmek gerekecek. Hatırlayalım muhalefetimizin güzide partileri, başta CHP olmak üzere, Türkiye’nin Karabağ savaşında Azerbaycan’ın yanında olmasına resmen karşı çıkmıştı. CHP’li Ünal Çeviköz’ün “maalesef Türkiye Azerbaycan’a yardım ediyor” türünden açıklamalarını, “Suriye’deki cihatçıları bölgeye gönderdiler” türünden saçma sapan iddialarını şaşkınlıkla izlemiştik. Bu ipe sapa gelmez açıklamaları yapan kişinin emekli bir büyükelçi olduğunu, özellikle Azerbaycan’da görev yapmış bir büyükelçi olduğunu bilmek daha da şaşkınlık vericiydi. Muhalefetin bir diğer kanadı olan İYİ parti genel başkanının açıklamaları ne derece samimiydi düşünmekte fayda var. Muhalefetin, benzeri hemen her durumda söylediği; “ne işimiz var orada” ifadesi burada da zikredilmişti.
Evet, Türkiye can kardeşi Azerbaycan’ın 40 yıllık büyük sorununu çözmesine maddi manevi yardım etmişti. Bunu da zaten inkar eden tek bir yetkili yoktu. Bu dayanışma iki ülke arasındaki kardeşlik bağlarını kuvvetlendirdiği gibi Orta Asya coğrafyasındaki kardeşlerimizi de heyecanlandırmıştı. Bu kardeşlik ortamı önceliklerin kardeşlere verilmesi sonucunu da doğurdu. Bu tabi ki karşılıklı güvenin bir sonucu. Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev’in Gashgaçay’daki altın yataklarının işletilmesi işinde tercihini Etibakır’dan yana kullanması bunun açık bir delilidir.
Rusya’nın Türkiye’nin Kafkas politikalarından ciddi anlamda rahatsız olduğunu vurgulamakta fayda var. Rusya’da yayımlanan günlük gazetelerden biri olan VZGLYAD’da kaleme alınan bir analiz bunu net olarak ifade ediyor aslında! Analizde Türk lideri Erdoğan Rusya’nın iradesine karşı Transkafkasya’da kendi askeri üslerini gerçekten kurabilecek mi yoksa bunu bir koz olarak ellerinde mi tutacak sorusu soruluyor. Rus gazetesi Karabağ savaşından sonra Azerbaycan’a Rusya’dan çok Türkiye’nin yön verdiğinin çok aşikar olduğu tespitini yapıyor. Yurt dışında asker bulundurmada Türkiye’nin ABD’den sonra dünyada 2.sırada olduğu bilgisini de peşi sıra ekliyor.
Rus askeri analistler Türkiye’nin Azerbaycan’da kuracağı askeri üsle eski Sovyet coğrafyasında, özellikle Kuzey Kafkasya’da etkisini arttıracağını belirtiyorlar. Yine Rus askeri analistlere göre, Türkiye’nin egemen çevrelerinde Büyük Turan kavramı hala popülerliğini koruyor. Bu da tüm Türklerin ve Türkçe konuşan halkların birleşmesi imasını doğuruyor. Analistler Rusya Federasyonu içindeki Başkurdistan ve Tataristan’ın da bu birliğe dahil olmak isteyeceğini belirtirken, başlangıçta askeri bir iş birliğinden bahsedilmeyeceğini öncelikle mevcut tüm yollarla kültürel bir birleşme olacağını vurguluyorlar.
Bu noktada ülkemizde siyaset yapan kimilerinin “ Azerbaycan’da ne işimiz var” dediğini bir kez daha vurgulayalım.
Rus askeri çevreleri Rusya’nın Astrahan’da bulunan askeri üssünü, Azerbaycan – Ermenistan savaşı sonrasında bölgeye daha yakın olan Kaspiysk’e çektiğini hatırlatıyorlar. Bu üssün taşınmasının tesadüf olmadığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan fikrini hayata geçirirse Azerbaycan’daki Türk ve NATO üssünün Rus füzelerinin menzilinde olmasının istendiği vurgulanıyor. Her ne kadar Rus askeri çevreleri düşmanca bir harekete karşı güçlü bir tepki olacağı fikrini savunsalar da, Türk yapımı İHA ve SİHA’ların ne derece güçlü tepkiler verdiğini Suriye ve Karabağ’da net olarak gördüklerini unutuyorlar.
Türkiye’nin bölgesinde böylesi hamleler yapma arifesinde olduğu şu süreçte, siyaset fakiri muhalif çevrelerden gelen kısırı açıklamalar insanı şaşkına çeviriyor. İktidara talip olan muhalefetin yaşanan bu süreçler karşısındaki tek siyasetinin “ne işimiz var oralarda” oluşu gülsek mi ağlasak mı dedirten cinsten…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.