“Candan öte bir can varmış, onun adı evlatmış’’
Yazımızın başlığı hepimizin içini ısıtıyor, duygulandırıyor. Kadınlar, İlahî bir rahmet olarak daha çocuklarını dünyaya getirmeden annelik merhametine sahiptirler. Allah (cc) Rahman ve Rahîm sıfatıyla onları anneliği öğrenmeye hazır yaratmıştır. Çocuklarına nasıl bakacaklarına, nasıl şefkat göstereceklerine hazır hale getirmiştir. Bunun en bariz örneklerinden biri anne sütüdür.
Zaten her anne olan kadın, küçükken annesinden, çevresinden görmüş, göre göre farkında olmadan o konuda eğitim almıştır. Zaten diğer anne canlılar da öyledirler. Kuşların yavrularına bakımları, kümes hayvanlarının civcivlerine nasıl kol kanat gerdiğini, diğer hayvanların filden, koyuna kadar, doğumdan sonra yavrularına nasıl baktıklarını hepimiz biliyoruz.
Çocuklarımızı yetiştirirken bazı davranışlarımıza dikkat edersek, onların hem bedenen hem ruhen gelişmeleri daha güzel olur ve daha düzgün yetişirler. Küçükten öğrendikleri davranışlar kalıcı olur.
Erken yatırıp, erken uyutup uykusunu bol bol almaları büyümeleri ve sağlıklı olmaları için çok çok önemlidir.
Özellikle yemek ve giyim konusunu küçük yaştan itibaren pratik alışkanlık olarak kazandırmalıyız. Çocuk biberonu tutabilecek güce ulaştığında eline verilmeli, güven kazanmalı ve kendisi içmelidir. Bir önlük takarak kaşık tutmayı erken öğretip, kendi yemesine içmesine alıştırmalı. Kıyafetlerini kendisinin giymesini öğretmeliyiz. Danimarka’da kreşlerde olduğu gibi, henüz altı yedi aylıkken eline kaşık verip alıştırmak ilerisi için güzel bir alışkanlıktır.
Biz karı koca emekli oluncaya kadar Allah’a şükür hep çalıştık, hiç işsiz kalmadık. İkiz çocuklarımız akşamüstü yuvadan gelip yemeklerini yedikten kısa bir süre sonra hemen uyurlar haliyle de erken kalkarlardı.
Bunun yanında bilmediğimiz için bazı konularda hata yaptığımızı sonra öğrendik ama geç olmuştu. Evde olduklarında veya yuvaya gideceklerinde iki buçuk üç yaşındaki çocuklarımızın tulumlarını, ayakkabılarını biz giydirirdik. Akşamüstü yuvadan alacağımızda yine biz giydirirken, yuvadaki eğitimciler kıyafetlerini giydirmememiz konusunda bizi uyardılar. Çünkü yuvada haftada yaz -kış haftalık plana uyarak en az iki üç defa orman gezisine giderlerken elbette kendileri giyip kendileri çıkaracaklardı. İlk zamanlar çocuklar kendileri giymemeye direndiler. Ama birkaç gün biz sabırla onların giymesini bekleyince artık kendileri giyinip soyunmayı öğrendiler. Daha sonra onlara bakan eğitimcilerden öğrendiğimize göre, gezilere gideceklerinde en erken giyinen bizimkiler olurmuş. Giyim konusunu çabuk ve kolay çözmemize rağmen yemek konusunda başarılı olamadık. Maalesef yemek yememe alışkanlığı yıllarca sürdü...
Yazımızın başlığında olduğu gibi: “Meğer candan öte bir can varmış, onun adı da evlatmış.” Çok seveceğiz ama, bu sevgimiz onlara zarar vermemeli, yeteneklerinin gelişmelerine engel olmamalı. Onların bazı alışkanları kazanmaları için, özgüven kazanmaları, düşüp kalkmayı öğrenmeleri için, bazı zorlukları yaşamalarına izin vermeliyiz. Düşerse kendisinin kalkmasını öğrenmeli, aç kalınca yemek yemeyi öğrenmeli, elbiselerini kendileri giymeli, erken yatıp erken kalkmaya alışmalılar.
Bir tehlike olmadıkça düşen çocuk kaldırılmamalı. Eğer kaldırırsak hep bir başkasının kaldırmasını bekler ve bu diğer olumsuz alışkanlıkları kazanmasına yol açar. Ödevini yapacak birini bekler, yolda kalırsa başkasından yardım bekler, yemeği başkasının yedirmesini veya yaşına göre hazırlamasını bekler.
Danimarkalı çocuklar kaşık tutmaya başlamalarından itibaren aileleri onların yemeği kendileri yemeleri için izin verirler, çocuklarını kendi odalarında uyutmazlar ayrı odalarda uyurlar. Çocuklar birinci veya ikinci sınıftan itibaren okula götürecekleri yemek paketlerini yani beslenme çantalarını yemek tercihlerine göre kendileri veya ebeveynle beraber hazırlarlar. Çocuklar istediklerini beslenme çantasına koydukları için yerler, çöpe atmazlar. Okulların çoğunda kantin bulunmaz, herkes yemeğini evden getirir.
Çocukların, insanların yetenekleri zor zamanlarda, imkansızlıklarda ortaya çıkar. İmkanların çokluğu yeteneklerin gelişmesini önler. Öğrenmek için, yokluğu yaşamak gerekir.
İşleri başkası yapınca öğrenilmez. Yemek hazır olunca yemek yapmayı öğrenemezsin, evi temizleyen, çamaşırı yıkayan, ütüyü yapan varsa bunları öğrenemezsin. Ödevi bir başkası yaparsa dersi öğrenemezsin. Ben yapamam dersen zaten yapamazsın.
Çocuklar çok oyun oynamalılar, özellikle açık havada oynamalılar. Danimarka’da üç beş yıl önce okulların imkanları ölçüsünde okul öğrencilerine haftanın her günü spor yapmaları için ders konuldu.
Eğitici oyuncaklar çok önemli ama, çocuğu oyuncağa boğmak çok da iyi değildir. Biraz yokluğunu çekecek ki yeni bir şey için özlem duysun, sonra oyuncağa doyar hiçbir şeyden memnun olmaz.
Bazı alışkanlıkları, özgüveni kazandıralım derken kontrolsüz yapmamalıyız. Çocuk özgüven duygusu kazanmalı ama, kontrollü özgüven olmalı. Bir zamanlar güzel bir reklam vardı, “kontrol edilmeyen güç, güç değildir.” Kontrolsüz özgüven başına bela olmamalı, kendisine ve başkalarına zarar vermemeli.
Aşırı korumacılık tehlikeli. Çocuklarımıza karşı yaptığımız hata hâlâ içimizde bir yaradır. Çocuklarımız küçükken onlara kaykay, patentli spor ayakkabılar aldık ama, kaza olur düşüncesiyle hiç giydirmedik. Dikkat etmek gerekir ama, bizim yaptığımız gibi çok tedirginlik de iyi değildir.
Çocuk yemek yemeye zorlanmamalı, zorla beslenmemeli. Elbette yeterli şekilde beslenmeli, yeterli kilosu olmalı ama, zorla tıka basa yedirilirse bazı zaman ters teper, bazı zaman da çocuk çok yemeye alışır ve ileride obezite olma yolları açılmış olur. Korkmayın yemek yemezse ölmez. Acıkınca zaten siz vermeseniz de onu sizden bir şekilde ister.
Bebeklikten itibaren çocuklarınıza bol bol ninni söyleyin, kitap okuyun, onlarla konuşunuz. Onlara masallar, şarkılar, ilahiler, dualar okuyarak konuşunuz. Banyoya alıştırılmalı, banyo sevdirilmeli. İmkanlarımız ölçüsünde banyo oyuncakları, banyo kıyafetleri alınmalı. Çocuklar bunların her ikisini de çok severler. Mümkünse her gün banyo yaptırılmalı.
Anne sütünden sonra süt içmeye alıştırmalı. Özellikle küçük yaşlardan itibaren asitli içeceklerden uzak tutmalı, aileler de o içeceklerden uzak durmalılar, şayet istiyorlarsa bile çocuğun yanında içmemeliler.
Çocuklar açık havada çok kalmalılar, hırçınlıkları yatışır. Danimarka’da çocuklar kışın soğuk havalarda dışarıda balkonlarda uyutulur, aileler çocuklarını karlı havalarda sarıp sarmalayıp çocuk arabasına koyup dışarlarda bir iki saat gezdirirler, uyuturlar, hem çocuklar hem aileler temiz hava alarak sağlıklı olurlar.
Mademki çocuklarımız candan öte bir candır, o canın hem ruhen, hem bedenen yetişmesi için bütün gayretimizi göstermeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.