Müslümanların ehliyet alması yasak mı?
Hatırlayan okuyucularımız vardır mutlaka içinizde. Yaklaşık altı yedi yıl önce Engin Noyan, Kontv’de Ramazan proğramı yapmış ve proğramın bir bölümünde şöyle bir anekdot anlatmıştı. Amerika’dan bir misafiri gelmiş. Misafir, gelişinin üçüncü veya dördüncü gününde, arkadaşı Engin Noyan’a ilginç bir soru sorar; ”Türkiye de müslümanların ehliyet alması yasak mı?”
Engin Noyan bu soru karşısında şaşırır: ”Ne münasebet, olur mu öyle şey” diye cevap verir ve arkadaşına bu sorunun sebebini sorar. Arkadaşı: “Kaç gündür dikkat ediyorum, hiç kimse araba sürerken kul hakkına, insan hakkına riayet etmiyor, kurallara uymuyor, yani müslümanca araba kullanmıyor.” diye cevap verir.
35 yıldır yurtdışında yaşıyorum. Anavatan duygusu tartışılmaz ama, hayatımızda sıla ve gurbet kavramları değişti artık, neresi gurbet neresi sıla? Yılda en az dört-beş defa Türkiye’ye geliyorum. Uçakla üç-dört saatlik bir yolculuk, Ankara-Konya arasındaki zaman kadar.
Türkiye’ye gelirken en çok korktuğum konu trafiktir. Türkiye’den ayrılırken de en çok sevindiğim konu yine trafik. Benim sevincim biraz da Yahya Kemal’in cevabına benziyor. Şair Yahya Kemal'e sormuşlar, “Ankara'nın nesini seviyorsun”, “İstanbul'a dönüşünü” diye cevaplamış. Türkiye’de mecbur kalmadıkça araba kullanmam. Danimarka’ya dönünce, havalimanından eve giderken arabayı zevkle, stressiz ve korkusuzca kendim kullanırım.
Trafik çok çok düzensiz, çok az kimse kurallara uyuyor, sürücüler kuralları bilmiyorlar. Hele hele, dönel kavşak kurallarını kimse bilmiyor veya kurala uymuyor. Kurallara uymak da tehlikeli uymamak da. Kaza, an meselesi. Herkes birbirine saygısız, korna çalmalar, el kol hareketleri. Düz ovada sivri bela derler ya, işte tam öyle... İnanılmaz bir cinnet hali... Özellikle yayalara karşı saygısızlık had safhada…
Ülkemize gelen turistlerin en çok şikayet ettikleri konulardan birisi de trafik. Diğerlerini de yazmadan geçemeyeceğim. Bazılarının turistlere fahiş fiyatla mal satmak istemeleri, taksiciler, dilenciler vs. Turistler şikayetlerinde elbette haklılar. Biz, Türkiye’nin güzelliğini ne kadar anlatırsak anlatalım, bir turist aldatıldığı zaman, bizim anlattıklarımızın hepsi sıfırlanır ve sıfırın altına iniyor.
Bazı zaman gurbetçiler de Avrupa’da yapamadıklarını yapıyorlar Türkiye’de. Birkaç defa rastladım Konya havalimanı giriş kapısında. Yakınını getiren ve arabasını park etmenin yasak olduğu yere park eden gurbetçiyi, havalimanının kapısındaki görevli polis memuru, beyefendi diye birkaç defa uyardı ama, bizim gurbetçi aldırmadan “abi bi dakka, tamam şimdi gideceğim” diye geçiştirdi. Maalesef sorumsuz kimseler polisin görev yapmasını zorlaştırıyor. Avrupa’da havalimanı giriş kapısının önüne araba ile gelip durmak veya park etmek mümkün mü hiç? Yasak, yasaktır. Arabanızla en az 50 metre uzakta durursunuz veya arabanızı parka bırakırsınız.
Trafikteki davranışlarımız bizim ruhsal yapımızı yansıtıyor. Düzensizlik, başkalarının hakkına saygısızlık ve bunun doğal sonucu olarak kavga. Bu davranışlar bizim ahlak yapımızı ve eğitim düzeyimizi yansıtıyor aslında. Ambulansa yol vermemek, siren ve çakarlı araba kullanmak hangi ruh hali acaba?
Aslında ailelerimiz çocuklarına küçük yaştan itibaren, kul hakkı, haram, hırsızlık vb. kötülüklere uzak durmalarını öğretirler. Nedense çocukken kendilerine öğretilenleri büyüyünce yapmıyorlar. Bir kısmımız, haram denilince yalnızca hırsızlık yapmak ve bazı haram olan şeyleri yemek içmek olarak anlıyoruz. Trafikte başkasına zarar vermek, trafik kurallarına ters hareket etmek vb. konuların günah olduğunu görmezden gelir, işimize geldiği şekilde davranırız.
Danimarka’da çocuklar, trafik kurallarını evde ve yuvada iki üç yaşından itibaren oynayarak öğrenirler. Hazırlık sınıfından ilköğretim bitinceye kadar bütün derslerde trafik konusu zaman zaman işlenir, öğrenciler kuralları özümseyip sorumluluk ve alışkanlık kazanırlar. Bazı yıllar okullarda tüm hafta trafik konusu işlenir ve atelye çalışmaları yapılır. Çocuk yaşayarak öğrenir trafik kurallarını, hangi ışıkta durulup geçileceğini. Çocuk, ailesiyle beraber ışığın olmadığı yaya geçidinde bekliyorsa araçlar hemen durur ve yayalara yol verirler. Vermezse ne mi olur? Danimarka’da polis hiç görünmez ama her yerdedir. Her an karşınıza çıkabilir. Durmayan araç sonucuna katlanır, en ağır cezaya çarptırılır.
Okullar açılmazdan 15 gün kadar önce şehir içindeki yollara, “Hızını düşür” Dikkat et, Lars okula başladı. Ali’ye dikkat et” gibi uyarıcı levhalar konulur. Televizyonlarda okulların açılma haberleri verilirken, bu uyarılar gösterilerek dikkat çekilir. Okulların açıldığı ilk gün, iki-üç polis öğrenciler gelmeden önce okula gelerek, okulun etrafını kontrol eder ve haliyle sürücüler daha dikkatli davranırlar.
Okullarda, bir öğretmen trafikten sorumlu olur ve polisle irtibata geçerek yılda en az iki defa polisi davet eder. Polis, sınıflarda öğrencilere trafik konusunu anlatır. Bazı zamanlar polis ayrıca davet edilerek gençleri uyuşturucu ve suçlara karşı bilgilendirir. Gerek gördüklerinde aileler bir toplantı düzenleyip polisi davet ederler. Polis, çocuklarının suça karışmalarını önleme konusunda bilgilendirir.
Okullarda, 5,6 ve 7. sınıf öğrencileri nöbetçi trafik gönüllüsü olarak görev alırlar. Sarı yelekli öğrenciler, sabah ders başlamadan 15 dakika önce ve son ders biter bitmez, okulun önünden geçen araçlara karşı öğrencilerin giriş çıkışlarını düzenlerler.
Öğrenciler, polise düşman gözüyle bakmazlar, korkulacak birisi olarak görmezler. Polisi, devletin gücü ve kötülüklere karşı kendilerini koruyan güç olarak görürler. Polisi, zorda kaldıkları zaman devletin ilk yardımı ve şefkat eli olarak görürler. Polisten değil, polisin temsil ettiği devletin gücünden ve otoritesinden korkarak saygı duyarlar.
Gelecek bölümdeki yazımız: “Bisikletli hayat, ehliyet ve...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.