Deniz ÖZTÜRK

Deniz ÖZTÜRK

Şems ve ilahi Aşk

Şems ve ilahi Aşk

Merhaba değerli dostlar bu hafta maneviyata biraz yönelelim dedim ve Mevlana ile Şems'in dostluğuna değinmek istiyorum. Mevlana, Şems'ten önce medresede ders veren itibarlı biriydi. Şems'i görünce onun için her şeyi bırakıyor. Kitaplarını atıyor, ders ve vaaza son veriyor. Şems için şiirler yazıyordu. Onlardan bir beyit şudur; "Zahid idim, şarkı söyleyen yaptın beni. Şölenlerin başı ve şarap arayan yaptın, Namaz seccadesinde vakarlı biriydim. Mahallenin çocuklarının oyuncağı yaptın." Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi’nin dostluğu, yalnızca iki insan arasındaki ilişki olarak değil, tasavvufun özünü ve insan ruhunun sınırlarını anlamak açısından da büyük bir önem taşır. Mevlana, Şems ile tanışmadan önce klasik bir İslam âlimi olarak bilinir, medresede dersler verir, halkın sevgisini kazanır ve dönemin saygın bir din adamı olarak yaşamını sürdürürdü. Ancak bu durum, onun manevi arayışlarının tatmin olduğu anlamına gelmiyordu. Şems’in Konya’ya gelişi, Mevlana’nın hayatında adeta bir dönüm noktası oldu. Şems, alışılmış normları yıkan, sorularıyla insanı sarsan ve ruhları derin hakikatlere yönlendiren bir sufiydi. Mevlana’nın Şems ile ilk karşılaşmasında anlatılan meşhur olay, Şems’in, Mevlana’nın kitap yüklü merkebine* bakarak, “Bu kitaplarda ne var?” diye sorması ve ardından bir kısmını suya atarak, “Bunlar yalnızca seni hakikate götürebilecek birer araçtır” demesi, Mevlana’nın zihninde ve kalbinde büyük bir dönüşüm başlatmıştır. Bu olay, aslında Şems’in hakikate dair özgün ve derin bakışını ortaya koyar; çünkü Şems, bilginin ötesinde bir bilgelik arayışında olan bir rehberdi. Bu dostluk, Mevlana’nın içsel dünyasında bir devrime neden olmuş, onu dışsal ritüellerden daha derin bir manevi hakikate yönlendirmiştir. Şems’in rehberliğiyle Mevlana, geleneksel bir âlimden evrensel bir aşk ve birlik öğretisini yansıtan bir mutasavvıfa dönüşmüştür. Şems’in Mevlana üzerindeki etkisi o kadar büyüktür ki, Mevlana, Şems’in kaybolmasının ardından büyük bir yalnızlık ve acı yaşamış, bu duygularını şiirlerine ve sema ayinlerine yansıtmıştır. Mevlana’nın "Mesnevi" ve diğer eserleri, Şems ile olan bu derin bağın izlerini taşır sadece Mevlana’nın hayatını değil, tasavvuf düşüncesini ve İslam medeniyetini de derinden etkilemiştir. Mevlana ve Şems arasındaki ilişki, insanın içsel yolculuğunda bir rehberin önemini, sevginin dönüştürücü gücünü ve hakikat arayışının sınırsızlığını göstermesi açısından her dönemde ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Paylaştığım şiir, bu dönüşümün ve Mevlana’nın iç dünyasındaki çalkantının bir ifadesidir. Bu dizelerde, Mevlana’nın Şems’le tanıştıktan sonra yaşadığı manevi değişimi, dünyevi saygınlık ve disiplin yerine aşkın ve teslimiyetin seçilmesini görüyoruz. Şems, Mevlana’nın alışılmış normlarını altüst ederek onu farklı bir ruh haline taşıyor: "Zahid idim, şarkı söyleyen yaptın beni"… Mevlana, dünyevi ve dini kurallara sıkı sıkıya bağlı bir zahid iken, Şems’in etkisiyle aşka yönelmiş, deruni bir ilhamla coşan bir sanatçıya dönüşmüştür. "Namaz seccadesinde vakarlı biriydim, mahallenin çocuklarının oyuncağı yaptın." Burada, Mevlana, önceki saygın ve vakur kimliğinden sıyrılarak, Şems’in yol göstericiliğiyle alaycı ya da basit görülebilecek bir teslimiyet halini bile kabullendiğini dile getiriyor. Mevlana’nın içsel dönüşümünü değil, tasavvufun özündeki "benliği bırakma" ve "aşk yolunda yok olma" anlayışını da ifade eder. Şems’in Mevlana üzerindeki etkisi, onun dünyevi değerlerden sıyrılıp ilahi aşkın sarhoşluğuna kapılmasını sağlamış ve bu dönüşüm, bugün Mevlana’nın şiirlerinde ve Mesnevi’sinde yankılanmaktadır. Şems, Mevlana’nın var olan tüm dünyevi değerlerini ve statüsünü sorgulamasına neden olmuş, onu aşkın bir teslimiyete yönlendirmiştir. Bu süreç, Mevlana’nın eserlerine yansımış, özellikle Mesnevi ve Divan-ı Kebir gibi eserlerinde ilahi aşk ve kendini aşma temaları derin bir şekilde işlenmiştir. İşte bunun için, Şems ile yaşanan bu dönüşüm, yalnızca Mevlana’nın kişisel yolculuğu değil, aynı zamanda tasavvuf düşüncesinin özünü kavramak için bir rehber niteliğindedir. *Merkebine: Arapça binme anlamına gelen rakebe fiilinin yine Arapça "yapılan yer" vezinleri olan mefil ve mefal'den mefal vezninde çekimlenmiş hali olup aslında binilen yer anlamına gelmekte ve Arapça’da gemi anlamında kullanılmakta olan sözcüktür. Her ne hikmetse dilimizde eşek anlamı verilmesi uygun görülmüştür. normal şartlarda eşek bir yerden çok bir şey olduğundan Arapça "yapılan şey" vezni meful ile çekimlenerek merkup denmesi daha uygun olacaktır (ki Arapça’da merkub binek hayvanı anlamında kullanılmaktadır).

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Deniz ÖZTÜRK Arşivi