Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Tahran Zirvesi ve Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Stratejisi

Tahran Zirvesi ve Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Stratejisi

Osmanlı İmparatorluğunun 1918 yılında yıkılmasından sonra, Rusya’nın asırlık hayaline rağmen 1917 devriminden dolayı ancak 98 yıl sonra kavuştuğu sıcak sulara, İngiltere’ye göre Ortadoğu olarak tanımlanan İslam Dünyası’nın kaburga bölgesi olan Verimli Hilal’de, Irak ve Suriye sömürge alanları kuruldu.

1514 yılında Diyarbakır, üç yıl sonra ise Şam ve Bağdat’ın anahtarını alan Osmanlı Devleti (Yavuz/İdris- Bitlisi ittifakı son derece etkili olmuştur), böylece 1917 yılına kadar bölgeden İran saf dışı olmuştur. Ancak 1639 yılından beri savaşmadığımız doğu komşumuz İran bugün, Beyrut’tan Basra’ya kadar bir alanda, Irak’ta Heşti Şeabi ve PKK; Suriye’de ise Fatimiyyun, Zeynebiyyun ve PYD örgütleri üzerinde Türkiye’ye adeta yol kontrolü yapmakta ve bunu Şiilik perdesi altında İsrail-ABD düşmanlığı söylemleriyle gizlemektedir.

Osmanlının felaketi Türkiye’nin varlık sebebi olan Rusya ise Türkiye’yi Hatay’ın hemen güneyindeki Lazkiye ve Tartus’taki deniz ve hava üsleriyle kuşatmakta ve bu anlamda ABD ve İran ile bir müttefik gibi hareket etmektedir. Pek çok konuda anlaşamayan ABD, Rusya, Esed, İran ve bunlara bağlı örgütler sadece Türkiye ortak düşmanlığında anlaşmaktadır.

Beyrut, Halep ve Şam’ın birleştirilmesiyle oluşturulan Suriye, Fransa’ya; Basra, Bağdat ve Musul’un birleştirilmesiyle kurulan, petrol zengini Irak ise İngiltere’ye kaldı. Günümüze kadar son bir asırda yaşanan helaket ve felaketler de bundan sonra başladı. Tüm İslam Dünyası’nda “Altın Dönem” olarak görülen Osmanlı idaresindeki, 400 yılda yaşanmayan olaylar, Irak ve-ya Suriye’de bir günde yaşanır hale geldi. Bunun başlıca sebepleri ise petrol, coğrafi konum, su, Kudüs, tarım alanları ve Batılı laboratuvarlarda üretilen terör örgütleridir.

ABD’nin 1945 yılından sonra liderliği ele aldığı Bölgeye, Ruslar da 2015 yılından itibaren Suriye’de kazandığı hava ve deniz üsleriyle ana aktör olmuştur. İran ise özellikle Irak’ın 2003 yılında ABD tarafından imha ve işgalinden sonra sahaya hâkim olmaya başlamış ve bugün Şam, Bağdat ve Yemen üçgeninde karada güçlü bir konum gelmiştir.

Türkiye ise 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan Körfez Savaşı’ndan bu yana Bölge’de uğradığı çok ağır maddi ve manevi bedellere rağmen hala terör, mülteci ve ekonomi baskısı altında bulunmaktadır. Örneğin, 2011 yılından beri yüzbinlerce ölü, milyonlarca yaralı ve Halep gibi şehirlerin bile harap olduğu Suriye savaşında gideceğimiz yol ve gelecek hala belirsizdir. 8. Kez toplanan Anayasa Komitesine kimlerin katılacağı ve 9.nun ne toplanacağı belirsizdir. Ancak yine Irak gibi bir Anayasa olacaksa olmasa daha iyidir.

Suriye’de son beş yılda Rusya, İran ve Türkiye, ABD ve BM’ye göre olayları azaltan ehven-i şer de olsa bir ittifak oluşturmuş durumdadır. Karada İran’ın, havada ve denizde Rusya’nın hâkim olduğu Suriye’de sorunları çözmek için son beş yılda yedincisi yapılan, liderlerin katıldığı Astana Formatındaki Tahran Zirvesi’nden somut ve yapıcı bir karar çıkmadı maalesef. Her liderin görüşleri farklıydı.

Rusya lideri Putin, son beş ayda Ukrayna ile uğraştığından mevcudu korumak ve Türkiye’yi İran üzerinden dengelemeye çalışırken; İran, karada ve terör örgütleri üzerinden Irak gibi Suriye’yi de 911 km sınırı olan Türkiye’ye kapatmaya çalışmaktadır. Bu kabul edilemez. Ancak yine de ABD Başkanı’nın Ortadoğu turundan hemen sonra toplanan Zirve değerlidir. ABD lideri Biden’in Cidde kentindeki toplantısında "ABD Ortadoğu'dan çekip gitmeyecek. Bölgede Çin, Rusya ve İran'ın dolduracağı bir boşluk bırakmayacağız" sözleri konunun önemini ortaya koymaktadır.

Türkiye, Tahran Zirvesi’ne MİT Başkanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la zirveye askeri seçenekle bir çıkarma yaparken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye’ye operasyon konusunda somut ve net konuştu. İlk kez terörle mücadeleyi tüm Suriye olarak ifade etti. Ev sahibi İran Başbakanı İbrahim Reisi ise sadece diplomasi diyerek nezaketini korudu.

Putin liderliğindeki Rusya, bir Piton gibi Kırım ve Karadeniz sahilinden Ukrayna’ya sarılmış durumda ve onu yemekle meşgul olsa da ABD liderliğindeki Batılı ülkeler onu rahat bırakmıyor. Ancak II. Dünya Savaşı’ndan ders alan Avrupa ve ABD, yeni bir Hitler’e izin verecek gibi görülmüyor. Bu olay sadece İdlib bölgesindeki mazlumlara kısmen de olsa nefes aldırdı. Ve Suriye’ye huzur hala çok uzak.

Suriye’de şu anda İran, Rusya, ABD, Fransa, İngiltere ve İsrail başta olmak üzere en az 7 ülkenin askeri gücü ve onlarca silahlı örgüt bulunmaktadır. Esasen Halep ve Şam’dan oluşan Suriye’de şu anda farklı ülkelerin 597 farklı kontrol alanı bulunmaktadır. Bu nedenle Başkan Erdoğan’ın dediği gibi “Bu olayların sebebi biz değiliz.” Sözü çok anlamlıdır. Rusya ve İran’da Suriyeli mülteci bulunmadığı halde Türkiye’de 3,5 milyon mülteci bulunmakta ve terör örgütleri burada kurumsallaşmaktadır. Üstelik ABD, Rusya ve İran’ın Suriye ile sınırları ve terör tehditleri de yoktur.

Açıklama: C:\Users\Hüseyin\Documents\Desktop\القوات الاجنبية في سورية-01(2).jpg

ABD’nin kontrolünde PKK’dan DSG’ye geçen terör örgütü, tarihi sabunuyla meşhur PYD’nin kalesi olan Rakka’da bölgesel bir yönetim kurmuş ve örgütten sorumlu günümüz Noel’i Bred McGurk bölgeyi mankurtlarla kurumsallaştırmaya çalışmaktadır. Bunun için Arap Tayy ve Şammar aşiretleriyle PYD’yi ayakta tutmaktadır. Oysa daha 15 yıl önce Şammar aşiretinin basiretli davranışı olmasaydı, PYD’nin Suriye petrolünden yüzde 5 pay verdiği Muhammed Faris liderliğindeki Tayyiler 2005 Haseke olaylarında Kürtleri yok etmekle tehdit etmişti. Şammarilerin liderinin basireti baskın geldi de kardeş katliamı önlendi. Ancak bugün bunların üçünü ABD DSG/PYD çatısı altında toplamış bulunmaktadır. Tıpkı ABD, İran ve Rusya’nın Türkiye’ye karşı ret cephesini oluşturmaları gibi.

Bu Operasyonu önlemek için Temmuz başında İran dışişleri bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyen, Ankara’dan sonra Şam’ı ziyaret etti. Ancak Esed, kısmen de olsa Tel Rıfat bölgesinden çekilmeyi kabul etti. Oysa daha iki ay önce Karkamış’a saldıran PKK/PYD hala Kobani/Ayn-el Arap hattında tehdit oluşturmakta, Tel Abyad, El Bab ve Afrin’de sürekli bombalı saldırılar düzenlemektedir.

Bu nedenle Başkan Erdoğan’ın, “Tel Rıfat ve Münbiç'in terör yatağı haline geldiğini, milli güvenliklerine kast eden şer odaklarını Suriye'den söküp atmakta kararlı oldukları” düşüncesi çok anlamlıdır. Ancak, daha önceki operasyonlarda, Putin-Erdoğan arasında yapılan liderler diplomasisinde bir şekilde mutabakat sağlanıyordu. Ancak bu sefer Rusya'nın İran'ı yanına alarak Ankara'ya geri adım attırmaya çalıştığı gözüküyor.

Dönüşte Başkan Erdoğan, NTV’ye verdiği mülakatta şunları söyledi: "Fırat’ın doğusundan Amerika askerini çeksin". 'Astana süreciyle alakalı olarak İran ve Rusya ile başladığımız nokta ne ise ben bugün de Sayın Putin’i aynı noktada gördüm, aynı değerlendirmeleri yapıyor gördüm. İran tarafında tabii daha önce Hasan Ruhani vardı, şimdi ise İbrahim Reisi var. İster istemez bazı değişiklikler oluyor desek de İran gibi bir devlet, bu tür düşüncelerini öyle kısa vadede değiştirmez. Aynı şekilde Rusya’da zaten Putin işin başındaydı, yine işin başında. Bizde de aynı şekilde. Üçlü Zirve sonrası ortak basın toplantısında da görmüşsünüzdür, üçümüzün de düşünceleri herhalde aynı değildi. Farklı düşünceler ortaya koyduğumuz çok açık net ortadaydı. Bazı yerlerde farklılıklar olsa bile terörle mücadele konusunda bir defa bir birliktelik var. Terörle ilgili konuda da PKK/PYD/YPG terör örgütlerine karşı ister istemez birleşiyoruz. Kaldı ki zaten bu rejime de en çok zararı veren sorun. Şu anda terör örgütü, Fırat’ın doğusunda özellikle petrol kuyularını emiyor, sömürüyor; ondan sonra rejime de satıyor. Böyle bir durum var. Şimdi baktığımızda, Amerika önceki başkanlar dönemi de dahil buradaki terör örgütlerine ciddi manada binlerce tır silah, mühimmat, araç gereç taşıdı. Bu hala devam ediyor. Hatta koalisyon güçleri de yine aynı şekilde bu desteklerini sürdürüyorlar. Yaptığımız görüşmelerde Sayın Biden’a da söyledik. Dedik ki “Bakın, bunca tırları buraya siz gönderiyorsunuz. Buradaki bütün terör örgütlerine bu destekleri siz veriyorsunuz. Ondan sonra da terörle mücadelede beraberiz, NATO’da beraberiz diyorsunuz.” Nasıl beraberiz? Bunları sürekli işlemek durumundayız''.

Burada Türkiye’nin güvenlik sorunu gördüğü sınırın güney tarafına, 15 Temmuz darbesine rağmen, 2016’da Halep'in kuzeyinde ‘Fırat Kalkanı’’, 2018'de Afrin'de ‘Zeytin Dalı’ operasyonu ve Fırat'ın doğusuna yönelik 2019’un sonlarında başlattığı Barış Pınarı operasyonlarıyla ele geçirdiği bölgeleri yeni bir askeri harekat ile birleştirme hedefi doğru görülmektedir. Ve bu beka sorunudur.

Rusya ise her saldırısında hava sahasını açtığı Suriye’de, İsrail ve İran’ı kavga ettirdiği ve Türkiye’yi de Ukrayna olayları yatışıncaya kadar İran ile durdurmaya çalıştığı görülmektedir. Bunun için de Adana Mutabakatının etkinleştirilmesi ya da 2019’daki Soçi Mutabakatı’nın tam olarak uygulanmasını teklif ediyor. Oysa Barış Pınarı Operasyonunu durduran ABD ve Rusya, Türkiye’ye verdikleri sözleri tutmadılar. Örneğin,

“Tel Abyad ve Resualyn’ı içine alan 32 km derinliğindeki mevcut Barış Pınarı Harekatı alanındaki yerleşik statüko muhafaza edilecektir. Her iki taraf Adana Anlaşması'nın önemini teyit eder. Rusya mevcut koşullarda Adana Anlaşması'nın uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Barış Pınarı Harekat alanının dışında kalan Suriye tarafında, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km'nin dışına çıkarılması temin edilecektir. Mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacaktır. Menbiç ve Tel Rıfat'tan bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır. Her iki taraf terörist unsurların sızmalarının önlenmesinin temini için gerekli tedbirleri alacaktır. Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır. Taraflar Astana Mekanizması çerçevesinde Suriye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla çalışmalarını sürdürecektir. “ denilmesine rağmen bunların hiç birine uyulmadı.

Sonuç ve Tavsiye

Unutulmasın ki; ABD ve İran terör örgütleri üzerinden sahaya hâkim oluyorlar. Burada Türkiye’nin üç doğal müttefiki olmasına rağmen bunlardan yeterince istifade edilmiyor. Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenler. Sadece Türkmen kartını kullanmak eksik olur. Çünkü Türkiye’nin Yumuşak Gücü, çok daha fazladır. Ortadoğu’da Araplar ve Kürtler; Balkanlarda Arnavut ve Boşnaklar da en az Türk kadar Osmanlıdır.

İran rol kapmak Ruslar da sıcak suların kıyısında ve havasında son Haçlı kontluğu gibi Akre’de Ukrayna Savaşı’ndan çıkıncaya kadar vaziyeti muhafaza derdinde. Suriye, Sünni İslam Dünyasının kaburga bölgesidir. Burası Anadolu’nun ön bahçesi ve istinat duvarıdır. Dört milyondan fazla kişiyi biz misafir ettik Rusya ve İran değil.

Bugün Şam açlıktan kıvranıyor. Haseke tavukları ve koyunları olmasa Şam’da et ve ekmek yoktur. Bu krizi biz çıkarmadık ve burada en az dört asır yaşadık. Bu süreçte Yavuz Sultan Selim gibi düşünmek gerek. Eğer 2011 yılında böyle uygulamada bulunsaydık bugünkü sorunların çoğu olmazdı. Şark dağlarında ve Sina çöllerinde Yavuz at sürdüğü için 400 yıl bu coğrafya rahat etti. Ve tarih tekrar ediyor. Hayatiyet ve beka bakımından operasyonun düzenlenmesi kaçınılmaz görülmektedir:

  1. ABD’nin kurumsallaştırmaya çalıştığı PYD terör devleti
  2. Merkezi yapısı dağıtılan Suriye’nin kontrol altında tutulması
  3. Hatay’dan Haseke’ye kadar olan sınırın kontrolü
  4. Mültecilerin geri dönmesi
  5. Tarım ve su

Rusya’nın deniz ve havasına, İran’ın karadaki hâkimiyetine karşı, Türkiye en azından sınır hattını kontrol etmelidir. Çünkü Arap Sadun Paşa ve 1918 yılında İngilizlere isyan edip, Kürt yerine, “Kürt, Kürde haindir, Türk kardeşinden imdat isteyen” Süleymaniyeli Kürd Şeyh Mahmud Berzenci de o kadar bizdendir. Mişel Temmo ve Mustafa Müslim de

Bu yazıyı bitirdiğim sırada Irak’ın, Dohuk ilinin, Zaxo ilçesine bağlı Pertex köyüne yapılan henüz faili bilinmeyen bir saldırı yapıldı. Suyu ve havası serin olan piknik alanında (Bizim Mardin- Beyaz Su’ya benzemektedir.) tatil yapan sivillerden, 9 ölü 23 yaralı haberleri geldi. Bağdat ve Necef’in sıcağından kaçıp gelen tamamı Arap turistlerin öldüğü olayda, ABD, PKK ve İran’ın işine gelen bu provokasyon olarak görüldüğü halde Türkiye, Kürtleri öldürmekle suçlanmakta ve Bağdat elçiliği dahil bir çok noktada protestolar ve silahlı baskınlar düzenlenmektedir. Olay, burası Dünya’nın durmadan kaynatılan kazanı Ortadoğu, dedirtecek cinsten olup, tam da Türkiye’nin Tahran Zirvesinde, Suriye operasyonu kararına karşı çıktığı ana denk gelmesi düşündürücüdür. Devlet politikası olması mümkün olmayan bu olay, eğer bir kaza ve bir cahilin kastı değilse, sadece ABD, İran ve PKK’nın işine gelmekte ve ABD öncülüğünde ortak ya da bireysel bir operasyon olduğu düşünülmektedir.

Bu yüzden Irak ve Suriye’de kuvvetle var olmalıyız. Yavuz Sultan Selim’in sayesinde Kürtler, Araplar ve gayr-i Müslümler dahi dört asır huzur içinde yaşadı. Pasif ve edilgen dış politikadan ziyade, oyun kurucu, proaktif yeni stratejiye ihtiyaç var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi