Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Ülkemizde Dıştan Yönetilen İç Darbeler ve 28 Şubat Darbesi

Ülkemizde Dıştan Yönetilen İç Darbeler ve 28 Şubat Darbesi

Avrupa; Asya’yı, Müslümanları ama özellikle Müslüman Türkleri asla sev(e)mez. İskender, Roma, Haçlılar ve son yüzyılda Batı Dünyası, bunlara karşı saldırıya geçmişse de kalıcı bir zafer elde edememiştir. Çünkü Asya’nın küçük bir çıkıntısı olan Avrupa, ekonomik, askeri, sosyal ve siyasal açıdan kendi kendine yeterli bir kıta değildir ve Hıristiyan da olsa bugün olduğu gibi Ruslara bile düşmandır. Bu nedenle buralarda, “Birbirine düşürme ve içerden çökertme” gibi bilinen basit ama son derece etkili, 2300 yıllık Aristo-İskender taktiğini uygulamaktadır. Rusya (1917), Osmanlı (1908), Çin ihtilalleri (1966), 1876 yılından 2016 yılına kadar en az 9 cunta darbesiyle Türkiye ve PKK mankurdu eliyle Selahaddin Eyyubi’nin Müslüman Kürt evlatlarından, Haçlı, Roma ve Ermenilerin intikamını alma siyaseti üzerinden devam etmektedir.

1876 yılında yapılan Sultan Abdülaziz’in katledildiği darbe ilk kez, Dörtlü Çete" olarak bilinen grubun bir üyesi olan Mütercim Rüştü Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Midhat Paşa ve eski Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ile birlikte yapılmış ve bizzat Genelkurmay Başkanı İngiliz elçiliğinden para almıştır.

23 Temmuz 1908, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1960 ve 12 Eylül 1980 darbesi aynı strateji, hedef ve amaçla hazırlanıp uygulanmıştır.

Üzerinden 25 yıl geçtikten sonra bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat sürecinin mimarlarından Vural Savaş’ın kabrinin başına geleceğimi bin yıl düşünseydim aklım almazdı.

*****

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın, Refah Partisi’nin kapatılması ve Dünyanın sayılı dâhilerinden, Türkiye’de ağır sanayinin babası ve Başbakan Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN’ın siyasi hayatının bitirilmesi metnini küçücük gözlükleriyle gayet mutlu bir şekilde elindeki metni okumasını şimdi gibi hatırlıyorum.

Hele daha biri bitmeden özellikle her ayın 15’inden sonra medyada, gündem olan MGK toplantısına 10 gün kaldı diyen meydan okumaları, STK ve bazı sendikaların hiçbir şey yokken ortalığı toz dumana vermeleri, bir pavyondan çıkarılıp ve başörtüsü yasak olmasına rağmen kapalı giydirilen, sürekli salya sümük zırlayan bir konsomatris bayan, havuz modeliyle ekonomiyi bir yıldan az sürede toparlayan ve memurlara %100 zam veren bir hükümet, kavgacı ve kumpasçı Mesut Yılmaz yerine, uyumlu Çiller-Erbakan hükümetine baskı kuran “Balans ayarcı” Çevik Bir liderliğindeki Cunta ve garip bir ilahi alamet olarak yaşayıp anlayamadığım ve ilk evlilik günüme denk gelen Susurluk Kazası'nı hiç unutamadım.

Üzerinden 25 yıl geçen, 28 Şubat 1997 darbesinden önce 2011 yılında ölen, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher ve onun Ankara’ya elçi olarak atanan eski danışmanı Marc Grossman, “İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin Refah Partisi’ne geçmesi üzerine, 1994 yılından itibaren yükselen Refah Partisi’nin İslami ve Batı karşıtı olduğunu raporu ve CIA’ye mutlaka devrilmelidir tavsiyesi” bu sürecin fitilidir. 28 Şubat bu hedef doğrultusunda hazırlanmış ve amaç Türkiye’nin, ABD ve İsrail kontrolünde olmasıdır. Grossman’a göre, “Türkiye stratejik ortağımız olmak zorundadır.”

Bütün bu süreç ise Soğuk Savaş sonrası yeni Ortadoğu için hazırlanan bir stratejidir. 1989 yılında Teoman Kuman, Başbakanlıktaki önemli bir toplantıda “bizi siyasi cinayetler bekliyor” dedikten sonra 1993 yılında zirveye çıkan cinayetlerle devam etmiş ve esasen DYP-RP koalisyonu da bu yüzden yıkılmıştır. Bu süreci yönetmek için de Batı Çalışma Grubu (BÇG) kurulmuş ve başına Çetin Doğan getirilmiştir.

28 Şubat MGK toplantısında Erbakan’a uzatılan toplantının 18 maddesi Pentagonda hazırlanmış 20 madde hükümete silah zoruyla dikte ettirilmiştir. Bunun sonucunda ise ekonomi ve siyaset hayatı kırılmıştır. 20 banka TMSF’ye devredilmiş, partiler çözülmüş, 34 milyar kredi faizi ödenmiş ve 160 milyar dolara mal olan 2001 krizi doğmuştur. 28 Şubat’ın toplam maliyet 250 milyar dolardan fazla olmuştur.

28 Şubat’ın maliyeti 250 milyar dolar iken, 10 milyar dolar için IMF, Türkiye’ye kayyum atadı. 2001 krizinin maliyeti de buna eklenmeli. 1 Mart 2003’te bizi Irakla kanlı yapacaktı 3 milyar dolar için. E – muhtıra/2007, HDP’nin desteklediği Gezi Park 2013 ve 6-8 Ekim 2014 olayları, 18 ili deprem bölgesine çeviren Çukur Savaşı 2015 ve 15 Temmuz 2016 darbesi de eklenince Dünya’da hiçbir millet böyle bir baskıya dayanamaz.

Kamu Güvenliği (PVSK; Emasya ve TSK) için olan Emasya kanunu gizlice değiştirilmiş-çarpıtılmıştır. İlginçtir Erbakan’ın kurduğu D-8 ülkelerinin hepsinde darbe olmuştur. MASK ve MGK toplantısında sonra irtica birinci tehdit olurken, PKK ikinci tehdit olmuştur. Cuntacılar, kendilerini destekleyen ABD-İsrail’e vefa borcu olarak askeri ihaleler vermiştir.

Vitrin diye DYP’ye getirilen ancak siyasette çetin ceviz çıkan DYP lideri Tansu Çiller bu durumu sonradan şöyle anlatmıştır: DYP milletvekilleri Yassıada’ya götürülmekle tehdit edilmiştir. Sayın Erbakan’a 50 milletvekilim tehdit ediliyor, bu milletvekilleri, Meclis içerisinde adeta bir ikna odası oluşturuldu, bu ikna odasına çağırılarak tek tek konuşturuluyor ve kendilerine, ‘Yassıada’daki odanız hazır’ diyen kişi de Çevik Bir’dir. Dönemin Başbakanı rahmetli Erbakan 28 Şubat’ta Refah-Yol hükümetini düşürmek için DYP’li milletvekillerine baskı yapıldığına, hatta bazılarına para teklif edildiğine, tehdit dahil her yolun denendiğine inandığını belirtmişti. Erbakan; milletvekillerinin ‘Ya istifa edin ya da Yassıada’ya gidersiniz’ şeklinde tehdit edildiklerini açıklamıştı. Rahmetli Hasan Celal Güzel ve eski Başbakan Çiller de bazı DYP milletvekillerinin 250 bin dolar karşılığında DYP’den istifa ettirildiklerini açıklamışlardı. Böylece Güneş Motel olayının yeni versiyonu 47 vekille uygulanmıştır.

Abdülaziz Dönemi CuntacılarAh Sultanım ah seni öyle bir darbe ile indirdilerki bunu hiçbir tarih yazmadı o derece korktular senden. Esir alındıktan sonra hiçkimse … | Sultan, Tarih, Osmanlı27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası Yassıada'da kurulan kurtlar sofrası: Bebek davası, köpek davası… | Independent Türkçe28 Şubat darbesi ekonomiyi nasıl batırmıştı?

28 Şubat’ta Başbakan Erbakan, 27 Mayıs idamdan evvel MENDERES, Hamal gibi giydirip omuzunda esaret pozu verilen Sultan Abdülaziz ve Selanik’te esarete götürülen Abdülhamid….1876 yılından beri bu ülkede hiç değişmeyen strateji…

Necmeddin Erbakan’ın yakın koruması İbrahim Avcıoğlu, 28 Şubat 1997 tarihli ünlü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Toplantısı’ndan önce Necmeddin Erbakan ve İsmail Hakkı Karadayı arasındaki son görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:

"28 Şubat'ta olan bir olayı anlatacağım. Bunu bir Hasan Gül bir de ben bilirim. İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Tansu Çiller, Süleyman Demirel ve Erbakan Hoca bir toplantıya girdi.

28 Şubat postmodern darbesi öncesi Milli Güvenlik Genel Sekreterliği'nde son toplantıydı.

Saat 10'da toplantı başladı. Saat, 13.00'a kadar sürdü. Öğle ezanı okundu.

Çiller'e yanındakiler kuşburnunu hazırlıyor. Demirel'e yanındakiler ilacını hazırladı. Onlar tedbirli gelmişti. Bizde ne çanta ne de başka bir şey var.

Hasan Gül bana "İbrahim, Hoca kesin abdest almaya çıkacak" dedi.

Havlu, terlik hiçbir şey yok. Mola verdiler. Hoca, kan ter içinde kalmış.

Erbakan Hoca, Hasan abiye "Hasan bana bir abdest aldırın" dedi. Koca Başbakanı aldık, asker tuvaletine götürdük.

Ben, rahmetlinin ceketini aldım. Havlu kâğıtlarını hazırladım. Merhumun biraz kilosu vardı. Askeriyenin lavaboları yüksekti. Bacağını zor kaldırıyordu.

Hasan müdür, Erbakan Hocanın koluna girdi, tam sağ ayağından abdest alırken, içeriye Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı girdi.

İsmail Hakkı Karadayı, alaycı bir tavırla ve uygun olmayan bir görüntü ile "Hoca, abdest mi alıyorsun?" dedi.

Erbakan Hoca da ayağını indirdi ve "Evet, abdest alıyorum" dedi.

Başbakan Erbakan'ın karşısında pisuara gülerek aşağılayıcı bir şekilde küçük abdestini yaptı. Çok çirkin bir görüntü yaşandı.

Ülkenin genelkurmay başkanının Başbakana yaptığı saygısızlığı asla unutmadım.

Erbakan Hoca abdestini yeni baştan almaya başladı.

Abdest tazeledi, Hoca ayakkabısının arkasına bastı. "Nerede namaz kılacağız" dedi.

Bu ülkenin Başbakanı’na askeriyede namaz kılacak yer arıyoruz. Bu duruma bakar mısınız?

Bir Astsubay Erbakan Hocanın namaz talebini duyunca "Aman Çevik Bir görmesin" dedi. Astsubay, "Benim odamda seccade var. Orada gizlice kılabilirsiniz" dedi.

Erbakan Hocayı namaz kılarken kimse görmesin diye adeta her şeyi yaptık.

Erbakan Hoca, öğle ile ikindiyi cem etti."

ResimSaygı Öztürk: Cezaevinden tahliye edilen Çevik Bir, kardeşini görünce “Annem beni almaya gelmiş” dedi367 Sabih Kanadoğlu öldü

Basiretli halkımızın vicdanı hakka dayanmaktadır. Darbeci siyasi ve askeri kimseye asla prim vermemiştir. Şimdi, Hacdan fotoğraf paylaşan Milli Savunma Bakanımız ve tekbirlerle talimat yapan ve darbecilerden dizginlerini kurtaran kahraman ordumuz var. Bugünleri gördüğüme çok şanslıyım ancak Medya, finans, sivil ve dış politika ayakları hala duruyor.

*******

Bu satırları yazarken Yargıtay onursal başkanı 367 çarpıtmanın ünlü düşünürü (?) Sabih Kanadoğlu’nun da ölüm haberi geldi. Selefi Vural Savaş de iki gün önce ölmüştü. Kaderin üstünde bir kader var... Bu hayatta tesadüf yoktur. Rabbim herkese ameliyle muamele eder. 28 Şubat mazlumunun ruhu ve düşüncesi şu an iktidarda ve o da Erbakan ise 12 yıl önce tam da bugün yüzbinlerin katılımıyla Hakka gitmişti.

Pisuarcı Paşa ne yapıyor diye Google amcaya sorayım dedim, 2 yıl 9 ay önce çoklu organ yetmezliğiyle öldüğünü yazıyordu. Haberi okuyunca devamı şöyle diyordu: Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'yı da suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını, takdiri indirim nedeni kabul ederek cezayı müebbet hapse çevirdi. Ardından yaş haddinden salıverdi.

28 Şubat sürecinde adı fişlemeler ile anılan Batı Çalışma Grubu'nun 1995-97 yılları arasında Genelkurmay Harekât Başkanlığı ve 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu Başkanlığını yapan Çetin Doğan vardı. Kendisinin imzası olan 16 Nisan 1997 tarihli ve bütün askerî birimlere gönderilen bir BÇG belgesinde, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu ve 4 yıl hapis yattığı Balyoz Davasında gerekirse 200 000 kişi ölür diyen. Onun da 2011 seçimlerinde İşçi Partisi, İstanbul’dan ancak 9 000 oy almıştır. Karşılığı bu kadar. Herkes görevini yapmalı ve milli olmalıdır.

12 Mart 1970’de Mahir Kaynak ve 28 Şubat’a Bülent Orakoğlu’nu dinleyen hükümetleri kansız gidişleri olmuştur. 27 Mayıs 1960’ta asılan Başbakan Adnan Menderes’in anlayamadığı Yüzbaşı Samet Kuşçu’nun bir yıl önceki 9 subay olayının üzerine gidilseydi, belki de 27 Mayıs bu kadar kanlı olamazdı. Örneğin, 27 Mayıs darbesinden sonra (290 General’den) 235 general ve amiralle, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı rütbesindeki subay ordudan tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren’in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilen subaylar, generallerin % 90’ı, albayların % 55’i, yarbayların % 40’ı, binbaşıların da % 5’ydi. Emekli İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak bilinen bu tasfiye hareketinin finansmanı, ABD tarafından karşılanmıştır. Bu kadar facia bir dikkatle kurtarılabilirdi.

Bütün bunlar bize milli olmak, bu ülkede yaşamak ve Başkanlık sistemin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu darbenin tarihin akışında bir andır diyen, bugün unutulan Erbakan’ın 12. yıl vefat yıldönümü… Nur içinde yat boncuk boncuk terleyen dava adamı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi