28 Şubat, ABD ve niyeti
Biden seçildi denklem yeniden değişti.
Amerikan ahtapotunun dünyayı sarmasından maddi manevi çıkar sağlayan gruplara gün doğdu. Biden’ın “ABD geri döndü’’ demesi de bu sebepten. Destekçilerinin uygulamasını beklediği politikayı dillendiriyor.
Hızlıca Trump’ın içe kapanıp yaralarını tımar etme, yenilenme stratejisinden vaz geçildi.
Fakat dünya o dört yıl önceki dünya değil. Dünya ülkeleri üzerindeki yaptırım gücü her geçen gün azalıyor. Dengeler günden güne ABD aleyhine değişiyor.
Dünyayı eskisi kadar kontrol altında tutamayacakları kesin. Eski alışkanlıklarıyla hareket etmek istedikleri açık. Öyle olduğu da Obama dönemindeki ekibin neredeyse tamamının göreve getirilmesinden belli. Beklenti aynı olduğu için ekip de aynı.
Muhtemelen zaman ve yaptırım gücü kaybı yaşamak istemedikleri için bu böyle.
Biden ABD’nin geri döndüğünü ispat etmek için sırayla ülke ülke Trump’ın artık ABD’ye döneceklerini açıkladığı askerlerinin yerlerinde kalması kararını alıyor.
Özellikle bölgemize geri dönmeye çalışıyor.
Bu süreçte en çok etkilenecek ülkeler de Türkiye’yle birlikte Rusya, İran ve Çin gibi duruyor.
Yunanistan’a son dönemde yapılan yığınak, PKK ve YPG’ye verilen desteğin devamı, S-400 baskısının sık sık tekrarlanmaya başlaması Türkiye’yi net bir şekilde hedefe koyduklarına işaret ediyor.
Bu noktada Biden’ın seçim sürecinde muhalefete destek vererek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme vaadi ve beyanını da hatırlamakta fayda var.
ABD, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la istediği politikaları uygulayamayacağını biliyor. Tek çaresi iktidar değişimi. Bunu istediklerini de artık sağır sultan bile biliyor. Kaldı ki besleyip büyütüp görevlendirdikleri FETÖ eliyle 15 Temmuz işgal ve darbe girişimini bile denediler yakın geçmişte.
Kaybettiler ama bir daha denemeyeceklerinin bir garantisi yok. Üstelik geçmişte yaşadıklarımızdan biliyoruz ki bu amaç için kullanamayacakları hiçbir argüman da yok. Denemeyecekleri her hangi bir yöntem de. Hafta sonu yıl dönümü olan 28 Şubat’ta yaptıklarının adı “postmodern darbe’’ idi.
Ülkemizde silahsız kuvvetlere darbe yaptıracak kadar kuvvetli ve sisteme hakim idiler. Hem de seçilmiş hükümeti devirmek için Cumhurbaşkanı’nı kullanacak kadar.
Devrin Cumhurbaşkanı Demirel’in halk iradesini hiçe sayarak kendi kurduğu ve üzerinden Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunu elde ettiği Doğru Yol Partisi milletvekillerini Çankaya Köşkü’ne çağırarak partiyi bölmesi tarihe geçmiştir.
28 Şubat’ın o meşhur “ikna odaları’’ sadece Nur Serter tarafından başörtülü öğrencilere başlarını açtırmak için İstanbul Üniversitesi’nde kurdurulanlardan ibaret değildi.
Siyaset denklemini değiştiren ve RefahYol hükümetinin yıkılmasına giden yolu açan Doğru Yol Partisi’nin bölünmesini sağlamak için Cumhurbaşkanı Demirel tarafından Çankaya Köşkü’nde kurulan “ikna odaları’’ da vardı. Sonuç da aldı.
ABD’nin istemediği RefahYol askerin baskısı ve bizzat Cumhurbaşkanı müdahalesiyle iktidardan indirildi.
O parlamenter rejimi isteriz diye tutturanların karın ağrısı da bu. Dış müdahaleye direnemeyen kırılgan, iktidarın sandıkta değil zaman zaman otellerde ve köşklerde belirlendiği bir sistem istiyorlar.
28 Şubat, kendine benzeyenleri iktidar yaptığı için halkın cezalandırıldığı bir dönemdi. Müslüman çoğunluğun “öz vatanında parya’’ muamelesi gördüğü bir dönem. İnanan insanlarımızın ve özellikle başörtülü kadın ve kızlarımızın büyük hak kayıpları yaşadığı ve hayat boyu unutamayacakları travmalar yaşadıkları bir dönem.
O dönem yaşanan hak kayıpları bugün teröristlerin dahi hakkını savunanların ilgisini bir türlü çekememişti. Hatta müstahak görenler bile oldu. Hala da var böyle bir kesim. Bir fırsat bulsalar belki 28 Şubat’tan daha acı bir dönem bile yaşatabilirler bize. Zaman zaman bazıları iç seslerini dışa vurduklarında “büyüttükleri kini’’ görmemiz mümkün oluyor.
Sanmayın ki bir daha o günleri yaşamayız.
Askeri yaptırım gücü artan Türkiye için tehlike, askeri bir tehlikeden ziyade toplumsal ve sivil tehlikedir. O yüzden sivil hareketlenmeler dikkatle takip edilmeli. Özellikle de gençlerimize dönük hareketler.
Türkiye artık öyle asker olarak cepheden saldırılabilecek bir ülke değil. O yüzden kimi zaman Fransa, kimi zaman Yunanistan, kimi zaman GKRY, kimi zaman İsrail, kimi zaman Mısır, kimi zaman BAE, kimi zaman da terör örgütleri eliyle yıpratılıp yorulmak isteniyor.
Üzerimizdeki baskının sürekliliğini sağlayarak yaptırım gücü elde etmeye çalışıyorlar. Türkiye bu tarz baskıların etkili olabileceği kırılgan bir yönetim şeklinden uzaklaştığı için başarı ihtimalleri yok denecek kadar az.
Tek yolları iktidarı sandık yoluyla değiştirmek. Sandıkla değiştirmek demek, bu yolda hile hurda yapmayacaklar demek değil. Bu amaç için yapamayacakları bir şey yok. Bugüne kadar bu tarz numaraların envai çeşidinin uygulandığına şahidiz. 28 Şubat dönemi bu iş için bir laboratuvar görevi görebilir. Öyle bir dönem ki yok yok. 2023 seçimleri de bu sebeple çok kritik.
Devlete düşen, sandık güvenliğini sağlamak, oy sayımını manipülasyondan uzak tutmak, her türlü sayım hilesine karşı tedbir almak ve özellikle sosyal medya üzerinden geliştirilebilecek sistem itibarsızlaştırmasına teslim olmamak.
Net olan bir şey var. Kötülük henüz teslim olmadı. Mücadele devam ediyor. Silahla başaramadıkları için vazgeçtiler sanılmasın.
Mücadele uzun soluklu. Ülkemizdeki yerli, milli ve bağımsızlık direncinin de uzun soluklu olması lazım. Yoksa başaramayız.
Uyanık olmamız lazım. Zira uyursak ölürüz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.