Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

ABD Irak’ı İran’a teslim ettiği gibi Afganistan’ı da Taliban’a teslim ediyor

ABD Irak’ı İran’a teslim ettiği gibi Afganistan’ı da Taliban’a teslim ediyor

Afganistan’da denklem yeniden değişiyor. Taliban ilerliyor. Hükümet güçleri Taliban karşısında çaresiz. Şimdiden içerisinde Özbek komutan General Raşid Dostum’un kalesi Şibirgan da dahil olmak üzere 5 il merkezinde kontrolü ele geçirmiş durumda.

Ülke, 1978’deki Sovyetler Birliği ile başlayarak bugüne kadar uzanan savaş ve işgallerle uğraşıyor. Dile kolay. Tamı tamına 43 yıllık bir savaş hali. Önce Sovyet işgali, sonra ABD ve içeride yaşanan iktidar mücadelesi.

43 yaşındaki bir Afgan barış nedir bilmiyor yani. Yazmak ve okumak kolay da yaşamak var bir de bu durumu. Belki de karşılaştığımız her Afgan bu sebeple sert ve hoyrat. Yetiştiği ortam onları bu hale getiriyor.

Taliban, ülkenin yüzde 80’ini kontrol ettiğini iddia ediyor. Mayıs ayından beri yaklaşık bin sivil hayatını kaybederken 1 milyon Afgan yerlerinden oldu.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu göç dalgasını tetikleyen durum ABD’nin çekileceğini açıklamasıyla başlayan Taliban ilerlemesi idi. Bu göç dalgasında resmi ağızlardan yalanlanmış olsa da ABD’nin mülteci başvurusunu Türkiye’deki temsilcilikleri üzerinden kabul edeceğini açıklamasının da büyük etkisi var.

Yani Afgan vatandaşları ABD tarafından bilinçli olarak Türkiye’ye yönlendirildi.

Taliban’ın ilerlemesi karşısında ABD’nin tepkisi göstermelik. Küçük küçük hava saldırıları. Bu tarz saldırılar da ilerleyişi durdurmaktan çok uzak. Durdurmak isteyip istemedikleri konusu ise muallak. Biden yönetimi Talban’ın ilerleyişinin ABD’nin çekilme takvimini etkilemeyeceğini ve çekilmenin tamamlanacağını açıkladı.

Taliban’ın daha ABD ülkeden tam olarak ayrılmadan hızlı bir şekilde tüm ülkede kontrolü ele geçirmek için harekete geçmesi perde arkasında işleyen bir anlaşmanın sonucu gibi de duruyor. ABD sever böyle işleri. Perdenin önünde başka, arkasında başka hareket eder. Yani Taliban’a yol verilmiş gibi görünüyor. Bunun ABD olma ihtimali oldukça yüksek. Zira yıllarca düşman ilan ettikleri Taliban ile Katar’ın başkenti Doha’da 29 Şubat 2020’de oturup anlaştılar.

Gururlarını ve süper güç imajını kurtarmak için buna mecbur kaldılar."Afganistan'a Barışı Getirme Anlaşması" adı verilen anlaşmanın imza töreninin ardından yapılan ortak açıklamada "ABD ve müttefikleri, Taliban'ın anlaşmaya uyması halinde 14 ay içinde ülkedeki askerlerini tamamen çekecek" denildi.

 Anlaşmada, "Taliban’ın anlaşmada belirtilen taahhütlere uyması halinde ABD, müttefikleri ve koalisyon güçleri askerlerinin tamamını 14 ay içinde ülkeden çekecek." ifadeleri de vardı. Taliban’ın adı geçen çekilme için güvenlik garantisi ve Kabil Hükümetiyle barış görüşmelerine başlama sözü vermesiyle anlaşmayla sonuçlanan süreç başlamıştı.

Adı öyle olsa da ‘’anlaşma barışı getirecek mi Afganistan’a?’’ derseniz, pek öyle görünmüyor. Taliban fırsat bu fırsat deyip tüm ülkede kontrolü ele geçirmek için hızlıca hareket etmeye çalışsa da bu yeni duruma karşı çıkacak güç odakları er ya da geç harekete geçecektir. Hem ülke içerisinden hem ülke dışarısından. Yani Afganistan’ı kimse kendi haline bırakmayacaktır. Ta ki kendi çıkarını garanti edene kadar.

ABD’nin düşman ilan ettiği Taliban’a tüm Afganistan’ı kontrol etmesi için yol vermesi sürpriz ve şaşırtıcı olmadığı gibi ABD, bunu ilk kez yapıyor da olmayacak.

Olan bitene bakıldığında ABD ve Taliban arasında yapılan anlaşmanın gizli maddelerinin de olduğu düşünen epey insan var. Düşünmek içinse oldukça fazla sebep.

ABD bir kere daha başarısız oldu. Adetidir. Her başarısızlığının ardından hep bir kuyruğu dik tutma çalışması yapar. Yapmak zorunda kaldıklarını gönüllü olarak yapıyormuş algısına oynar. ABD için imaj her şeydir çünkü. Oysa Vietnam gibi, Irak gibi, Somali gibi Afganistan’da da kaybetti.

Dünya üzerinde etkisinin devam etmesi yaptırım gücüne bağlı. Yaptırım gücü de güçlü devlet imajının sarsılmamasına bağlı. Bunun için her şeyi yapar.

Taliban’la da anlaşmak zorunda kaldı. Uğruna 2.500 askerini kaybedip 1 trilyon dolar harcadığı fakat karşılığında da binlerce sivili katlettiği ülkeden çekilmek zorunda kaldı. Bu kesin bir yenilgi. Bugün artık sözde düşmanına Afganistan’ı teslim ediyor. Tıpkı kitle imha silahları var yalanlarıyla işgal ettiği Irak’ı sözde düşmanı İran’ın kontrolüne bırakıp çıktığı gibi.

ABD bu. Düşmanlık algısı kendisinden başkasını o ülkeden uzak tutmak içindir. Kendisi el altından ilişkiye devam eder. İrangate skandalını hatırlayın. Öyle olmadı mı?

İran’a sorsanız ABD Büyük Şeytan’dır. Oysa İslam dünyasındaki fitneyi ateşlemek için kullandıkları ve yol verilen hep İran’dır. Kendileri için potansiyel tehlike olarak gördükleri Sünni İslam’ı geriletmek ve kontrol altında tutmak için destekçileri hep İran’dır. İran sözde bir İslam Devleti olmasına rağmen hep müslümanlarla savaşmıştır. İslam coğrafyasındaki her operasyonunda el altından destek alır. Ümmet içerisindeki birlik ve beraberliği engelleyen işler yapar. Pers yayılmacılığı idealini İslam kılıfıyla ustaca örter.

İsrail, sözde her bahar İran’a operasyon yaparken İran, hep İsrail’i haritadan silmekle tehdit eder. Fakat günün sonunda birbirlerine dokunmadan mutlu mesut yaşar giderler. İran ne zaman imaj sıkıntısı yaşasa İsrail devreye girer, İran’ı tehdit eder. Ya da İsrail’in ihtiyacı olduğunda İran devreye girer. Bu döngü hiç şaşmaz.

İran her başı sıkıştığında yanında Türkiye’yi bulmasına rağmen. PKK belasından tutun da eski coğrafyasıyla olan ilişkilerine kadar Türkiye’nin karşısında yer alır. Hem de tüm bileşenleriyle. Türkiye’nin kendisine gösterdiği samimiyetin zerresini Türkiye’ye karşı göstermez. Tıpkı 5+1 ülkeleriyle yaptığı nükleer anlaşma konusunda kıskaca alındığında Türkiye’den destek görmesi gibi. Bölgedeki çıkarları için Türkiye’yi rakip olarak görüp ona göre hareket eder. Alttan alttan, sinsi sinsi.

İran’ın göreve başlayan yeni Cumhurbaşkanı Reisi ilk görüşmelerinden birini Ermenistan Başbakanı Paşinyan’la yaptı. Paşinyan daveti kabul edip çalışma ziyareti için İran’a geldi. İran’ın son Karabağ Savaşı’ndaki tutumu malum. Ermenistan’ı desteklediler ellerinden geldiğince. Ortaya çıkan sonuçtan da rahatsız oldukları açık. Bu hissi bastırmaya çalışsalar da gizleyemiyorlar. Her seviyede ortaya çıkıyor.

İran Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin Zengezur koridoruyla kara bağlantısı kurmasından da rahatsız. Zira Azerbaycan’ın güçlenmesi kendi sınırları içerisindeki Güney Azerbaycan konusunda İran’ı tedirgin ediyor.

Yeni dönemde İran’dan bu anlamda yeni adımlar beklemek mümkün. Afganistan konusunda da yeni bir yaklaşım görmemiz şaşırtıcı olmaz.

Taliban, ABD’den başka Çin’den de oldukça fazla sempati görüyor. Doğu Türkistan İslami Hareketi’ne mesafeli yaklaşması karşılığında Çin’in desteğini de almış görünüyor. Yakın dönemde 9 kişilik bir Taliban heyeti Çin Dışişleri Bakanı tarafından ağırlandı. Bu görüşme Taliban’ın uluslararası meşruiyet ihtiyacı için de önemli.

Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın işletmesini istediğini herkes biliyor. Taliban karşı çıksa da ortak bir yol bulunabilir. Buna dair işaretler de var. Afganistan, Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde kritik bir ülke. Ülkenin normale dönmesi ile birlik ve beraberliği için de çok emek verdi. Öyle bir kalemde silinecek şeyler değil bunlar.

Türkiye Pakistan ve Macaristan’la birlikte bu işe talip oldu. ABD ile bu konuda görüşmeler sürüyor. ABD’deki Türkiye karşıtı cephe Biden yönetiminden Türkiye’nin bu teklifine olumlu cevap vermemesini istiyor. Fakat yönetim istekli. Zira o havalimanı açık tutulamazsa Afganistan yine içine kapanacak. Yine halkı acı çekecek. Türkiye’de bu durumu gözü kapalı izleyemez.

Sadece Taliban’la da bu denklemin çözülemeyeceği kesin. ABD böyle istese de bu böyle, istemese de.

Her şey yeniden başlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi