Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Batı’da gerçek Türkiye’yi görebilenler de var

Batı’da gerçek Türkiye’yi görebilenler de var

Malum, ABD Başkanı Biden seçim kampanyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek için muhalefete demokratik destek vereceğini açıklamıştı.

Bu desteğin heyecanından olsa gerek daha resmi olarak başkanlığı açıklanmadan CHP lideri Kılıçdaroğlu tarafından başkan seçildiği için tebrik edilmişti. Belli ki Sayın Kılıçdaroğlu ABD desteğiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti’nin iktidarını sonlandırabileceğine ikna olmuştu.

Biden’ın başkan olmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı ne kadar odak varsa yeniden kıpırdamaya başladı. FETÖ dahil.

Biden’i Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmak istediler. Biden’le Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinin yapılamamış olmamasını da Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tavrına bağlayıp propaganda yaptılar.

Bu sebeple de son NATO Liderler Zirvesi’nde yapılacak ilk yüz yüze görüşmeden çok ümitliydiler. Biden Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sıkıştıracak, zorlayacak dosyalarla geliyordu onlara göre.

Fakat hiç öyle olmadı.

Bırakın sert yapmayı, Biden’ın neredeyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sarılıp öpmediği kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına öyle bir koşuşu vardı ki ona ümit bağlayanlar Erdoğan yanına gelen Biden’ı karşılamak için ayağa kalkarken elini öpmeye yelteniyormuş havası verdikleri bir fotoğraf yayınlayıp yüreklerindeki yangını söndürmeye çalıştılar.

Fakat bu yangın öyle kolay kolay sönecek gibi değil. Zira ne Biden ne diğerleri bırakın Türkiye’ye posta koymayı, arayı düzeltmek için çaba gösterdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşebilmek için sıraya girdiler.

Peki ne oldu da batının tavrında 180 derecelik bir değişim yaşandı?

Batıda dünyadaki değişimin farkında olan ve Türkiye’nin bu değişimdeki rolünü iyi okuyanlar da var. Elbette onlar kendi ülkelerine, AB’ye ve NATO’ya bu değişimi aktarıyorlar.

İşte onlardan biri de artık akil adam denilebilecek insanlardan biri olan eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder.

 Schröder, şubat ayında çıkardığı “Son Şans” adlı kitabında Türkiye ile ilgili önemli değerlendirmeler yapıyor. Avrupa’nın Türkiye’ye karşı bugüne kadar uyguladığı ikiyüzlü tavrı sorguluyor.

Kitapta yeni dünya düzenine ihtiyaç duyulduğu ve batının kurtuluşunun da bu yeni düzende olacağı tezini ileri sürüyor.

Schröder; “Batı’nın hoşuna gitsin gitmesin, Türkiye Doğu Akdeniz’de yadsınamaz hakim güç” tespitinde bulunuyor ve Avrupa’nın bu gerçeği kabul etmesini öneriyor. Bu gerçeğe direnmenin faydası yok diyor.

Son NATO Liderler Zirvesi’ndeki Türkiye yaklaşımına bakılınca Schröder’in tespitleri doğrultusunda bir tavır görmek mümkün. ABD Başkanı Biden dahil NATO üyesi ülkelerin liderlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sıcak tavrı, Türkiye’nin önemi ve büyüklüğünün de göstergesi.

Schröder, adı geçen kitabında Rusya, Çin ve Türkiye’nin dünya politikasında önemli bir aktör olduğunu belirtiyor, “Batı eğer bu ülkelere soğuk savaş mantığıyla davranırsa kaybeder” tespitini de yapıyor.

Şimdi gel bu yorumu bizim içerideki yıkım ekibine anlat. Onlar yıllardır bu ülkeye “aşağılık kompleksi gömleğini” giydirmeye çalışsın. Elin Almanı gelsin bu mücadelelerine turp sıksın. Oldu mu şimdi?

Olacak tabii. Adam kendi medeniyetinin ayakta kalabilmesine dair gelecek tasavvurunda bulunuyor. Üstelik Türkiye’nin batıya ters düşmesinin sebebinin bilakis NATO ve Türkiye’yi hiç istemeyen ama hep yanında ve kontrolünde tutmak isteyen Avrupa Birliği’nin tavrı olduğunu açıklıyor.

Biz Avrupalılar, özellikle de Almanlar, onlarca yıldır bu ülke ve insanlarına karşı kendini beğenmiş ve aşağılayan bir tavırla davrandık. Avrupa Ekonomi Topluluğu ve Türkiye’nin 1963 yılında ortaklık anlaşması imzalamasından bu yana hiç kimse, Türkiye’ye Almanya kadar sık üyelik perspektifi açmadı. Ama SPD-Yeşiller koalisyonunun son dönemi hariç bunların hiçbiri, samimi değildi. Elbette Almanya’nın arka planda göç ve mülteci hareketlerini düşünerek 1980’de getirdiği vize rejiminin kaldırılması itinayla tartılmalı. Ama devamlı oyalama taktiği kabul edilemez.” tespitini yapıyor ve uyarıyor.

Hem vize serbestisi için onlarca şartın yerine getirilmesini istemek, hem AB’ye üyelik müzakerelerinde önemli ilerlemeleri ya da Gümrük Birliği’nin güncellenmesini ertelemek, seni istemiyoruz demektir.” diyen Schröder  “Ankara’nın Irak, Suriye, Libya ya da Dağlık Karabağ’da savaşmasını bazı haklı gerekçelerle kınayan biri, o zaman Türkiye’ye savaş bölgelerinden gelen mültecilerin AB’ye geçmesini engellemesi için bir ödeme de yapmamalı. Artık olmayan, Batı’nın, yeri gelince her fırsatta dile getirdiği değerleriyle bu politika bağdaşmıyor. Ve bu politika iflas etmeye mahkûm. Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra iş başına gelecek bir hükümetin Türkiye’nin dış politikasını temelden gözden geçireceğini ve Doğu Akdeniz’de yeni güç durumundan vazgeçeceğini düşünmek dünyadan bihaber olmak demektir. Türkiye bunu yapamaz. Türkiye’nin, diğer ülkelerin de, politikası ve savaşı onların görüşünce Batı’nın tehditlerine bir karşılık.” diye devam ediyor.

Suriye’deki durumun Ankara ve Moskova’nın onayı olmadan çözülemeyeceğini ifade eden Schröder, Suriye’de hem komşusu hem NATO müttefiki olan hem de milyonlarca mülteciyi ağırlayan Türkiye’ye anahtar rol düştüğünü söylüyor. Nasıl Ukrayna sorunu Putin’in istediğinin aksine çözülemezse, Erdoğansız da mülteci ve göç krizini sonlandırmanın mümkün olmadığı yorumunu yapıyor.

Schröder, ülkesi Almanya’nın tavrını eleştirerek, “Türk Cumhurbaşkanlarının ve bakanlarının, vatandaşlarına vize serbestisi için Bonn veya Berlin’de onur kırıcı şartlarda ön odalarda beklemek zorunda kaldığı dönemler artık sona ermiştir.” tespitini yapıyor.

Trump’ın Türkiye’nin ekonomisini çökertme tehdidini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sakin karşılamasının sebebinin elinin güçlü olmasına bağlıyor. ABD’nin bölge çıkarları için İncirlik ve Tepecik Radar üslerine olan ihtiyacının bu sakinliğin sebebi olduğunu ifade ediyor.

Türkiye’nin batıdan bağımsız hareket edebilmesinin en önemli sebebinin savunma sanayisindeki büyük gelişme olduğunu söyleyen Schröder, savunma ihtiyacını yerli imkanlarla sağlayan bir Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de bölgesel bir güç olmaya çok yakın olduğunu açıklıyor.

Schröder’in kitabındaki tespitler ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye karşı sıcak tavrının arka planına ışık tutuyor. Ne Biden’ın, ne Merkel’in, Ne Johnson’un ne de Macron’un sıcak tavırları boşuna değil.

Hasta adam artık biz değil onlar. Biz yükseliyoruz, onlar inişte. Bizimle iyi geçinmekten başka çıkar yolları yok.

Tabii bu demek değil ki içerideki uzantıları eliyle bizi zayıflatmaya çalışmayacaklar. Orada da bize düşen uyanık kalmak ve dünyadaki değişimi doğru okumak.

Her geçen zaman Türkiye’nin lehine işliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fahrettin Damga Arşivi