HDP İzmir İl Başkanlığı’na yapılan saldırı ve soru işaretleri
Önceki gün İzmir’de HDP İl binasına silahlı bir saldırı yapıldı. Bir masum katledildi. Bu ülke olarak epeyce maruz kaldığımız ama uzunca bir süredir yaşamadığımız türden bir provokasyon.
Bu ülkenin birlik beraberliğine ve huzuruna sıkılan bir kurşun bu.
Katilin sosyal medya hesabına attığı fotoğraflara, yaptığı işaretlere de bakmayın siz. Bu işler bir günde hazırlanan işler değil. Planlı ve maksatlı. Uzun süreli planlı ve programlı çalışmalar. Neredeyse olay yaşanır yaşanmaz adı geçen fotoğrafların yayınlanmaya başlaması bile huylanmamız için yeterli sebep. Eğer kalabalıkları bir yere yönlendirmek isterseniz olayın sıcaklığıyla daha kolay yaparsınız. İnsanlar derin nefes alıp azıcık düşünebilmeye vakit bulabildiklerinde daha zor yönlendirilebilirler.
Olaydan kimin nemalanmaya çalıştığına ve kimin suçlandığına bakmak önemli. Hareket noktamız orası olacak.
Olayın ardından sıcağı sıcağına iktidar ve MHP’nin suçlanması boş yere değil. Elbette sebepleri var. İşte o sebeplere kafa yormak lazım azıcık.
Olayı analiz etmeyeceğim. Bu güvenlik güçlerinin işi. Fakat kafama takılan birkaç soruyu da örnek vererek dillendirmekten imtina etmeyeceğim.
İlk önce bir tespit yapalım. Türkiye bir hukuk devleti. Bir yerde kanunlara aykırı bir suç işlenmişse muhatabı güvenlik güçleri ve hukuktur. Hiç kimse bireysel olarak suçlu tespit etmeye, ceza kesmeye kalkamaz. Kim olursa, niyeti ne olursa ve karşıdaki ne yaparsa yapmış olsun bu böyle olmalı. Yoksa herkes kendi adaletini kendi sağlamaya kalkarsa düzen kalmaz, kaos olur.
Bu saldırıda da öyle.
Katil ilk ifadesinde “Hiç kimseyi tanımıyorum. Kimseyle de bağlantı kurmadım. Terör örgütü PKK'dan nefret ettiğim için böyle bir şey yapmak istedim. Binaya girdim ve rastgele ateş ettim, ardından da teslim oldum” demiş.
Bir kere bu olay ferdi bir olay değil. Bu tarz olayların arkasında bir organizasyon vardır. Genelde de istihbarat örgütleri çıkar.
Bana göre saldırı Sedat Peker kasetlerinin devamı niteliğinde. Olayın ardından HDP ve PKK’ya yakın kaynaklar tarafından fail, SADAT’ın Suriye’de eğittiği kişilerden diye duyuruldu. Hatırlayalım SADAT Sedat Peker tarafından Suriye’ye silah sevkiyatı yapmakla suçlanmış ve bu iddialar SADAT tarafından yalanlanmıştı.
SADAT neden önemli? PKK ve HDP’ye yakın kaynaklar SADAT’ı iktidarın silahlı milisleri olmakla, onları eğitmekle, yetiştirmekle ve operasyonel olarak kullanmakla itham ediyorlar. Yani bir nevi kontrgerilla olarak tanımlayıp hedef alıyorlar.
SADAT’a Ak Parti’nin silahlı milisleri olarak bakanlar ve öyle propaganda yapanlar da var.
Saldırıyla ilgili üzerinde durulması gereken en önemli açıklama HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar tarafından yapıldı. Bence anahtarda orada.
Diyor ki Sancar; “Bugün İzmir İl Örgütümüzde saldırının gerçekleştirildiği saatlerde yaklaşık 40 kişilik yönetici grubumuzun bir toplantısı vardı. Daha önce planlanmış olan bu toplantı acil bazı nedenlerden dolayı ertelendi. Tam anlamıyla tarama yapmış katil, plan açıktır.”
Burada sorulması gereken en önemli soru, yapılacak 40 kişilik toplantının hangi bazı acil nedenlerden dolayı ertelendiğidir. Yoksa böyle bir saldırıdan birilerinin haberi mi vardı da o toplantı iptal edildi?
Tıpkı Suruç katliamında olduğu gibi.
20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde, Ayn El Arab’a (Kobani) yardım götürmek üzere toplanan ESP’nin gençlik örgütlenmesi olan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada intihar saldırısı düzenlendi. DEAŞ görünümlü saldırı sonucu 34 kişi hayatını kaybetti, 104 kişi de yaralandı.
Saldırı öğle saatlerinde, SGDF üyelerinin Suruç Kaymakamlığı'ndan, Kobani'ye geçiş izni için bekledikleri sırada Belediye'ye ait Amara Kültür Merkezi dışında düzenlendi.
HDP'li Suruç Belediyesi'ne ait Kültür Merkezi'nde eylem alanını gören kameralar nedense o gün kayıt yapmamıştı.
1 gün önce Suruç'ta bulunan dönemin HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, eski partisi ESP'nin gençlik yapılanması SGDF'nin basın toplantısına nedense katılmamıştı.
En ufak bir eylemi dahi kaçırmayan ve o günkü basın açıklamasına katılacakları belirtilen HDP'li vekiller nedense orada yoktu ama katliam sonrası nasıl olduysa kendini bombayla birlikte patlatan saldırganın nüfus cüzdanı sağlam bir şekilde polise teslim ediliyordu. Tıpkı 11 Eylül 2001’deki ABD’deki İkiz Kuleler saldırganlarından birinin kimliğinin o enkazdan tertemiz bir şekilde CIA tarafından bulunması gibi.
Nedense PYD, sözde kendilerine destek olmak için CHP’li Maltepe Belediyesi’nin kiraladığı otobüslerle gelen gençlere Ayn El Arab’a (Kobani) geçiş izni vermemişti.
HDP ise nedense kültür merkezinin olduğu alana çadır kurma talebini reddetmişti. Nedense SGDF'liler polise kendilerini aratmayıp "Bizi aramayın, kalabalık tahrik olmasın. HDP ile güvenliği sağlarız" demişti. Alana girenlerin HDP'liler tarafından layık olduğu şekilde aranıp aranmadığını ise kimse sorgulamadı.
Diyelim ki aradı, peki o zaman kimsenin tanımadığı canlı bomba alana nasıl girdi?
Sakallı gördükleri her kişiye saldıran HDP'liler, ‘kara çarşaflı' olduğunu iddia ettikleri eylemciden neden şüphelenmedi? sorusunu ise sanırım sormaya gerek yok.
Olan o otobüslerle getirilen çocuklara oldu. Açıkça kirli emeller için kurban edildiler.
Peki bu saldırı sonrası ne oldu?
PYD, Ayn El Arab kırsalındaki Arap, Türkmen ve PYD'ye muhalefet eden Kürt köylerinde bulunan insanlara Suruç olayını gerekçe göstererek bölgeyi terk etmeleri için 24 saat verdi. Terk etmemeleri halinde toplu infaza girişeceklerini açıkladı. Saldırıyı alan temizliği yapmak, yerleşik halkı o topraklardan sürmek için bahane olarak kullandılar.
Ayrıca o güne kadar topraklarındaki üslerden DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu’na ait uçaklara kalkış izni vermeyen Türkiye bu saldırıyla ikna edildi. Bu saldırı sonrası uçakların kalkışına izin verildi.
15 Temmuz’daki payı sebebiyle hakkında yakalama kararı verilen ve yurt dışına kaçan CIA ajanı Henri Barkey bu saldırı sonrası Türkiye’yi tehdit ederek şöyle diyordu: “Eğer Türkiye, kendine ait havaalanlarından DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu uçaklarının kalkmasına izin vermezse daha çok böyle saldırılara maruz kalır.”
Bu tehdit işe yaradı. Olayın sıcaklığıyla bu izin de çıktı.
Ne diyordu merhum istihbaratçı Mahir Kaynak’ın dediği gibi, bir olayın failini bulmak için o olayın kime yaradığına bakmak lazım. HDP İzmir İl Başkanlığı’na yapılan saldırıya da bu gözle bakmak gerekir.
Sorulacak soruyu bir kere daha zikredelim. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın bahsettiği o gün o saatte HDP İzmir İl Başkanlığı’nda yapılacak 40 kişilik toplantıyı iptal ettiren acil bazı nedenler neydi?
Buyurun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.